12 Temmuz 2011 Salı

Hastane Günleri


Hamilelik öncesi, hamilelik ayları, 2 hafta gecikme ve 22 saat normal doğum yapmak için uğraşmamız sonrası eşim, bebeğimiz ve ben biraradaydık...

Eşim ailelere haber vermiş, birkaç telefon konuşması yapmış bile ben epidural etkisiyle leyla gibiyken. Bebeğimi sık sık beslemeye çalıştım kolostrum adı verilen faydalı sütle. Öyle küçük birşeydi ki tutmaya korkardım başkasının bebeği olsa! Eşimle evvelki geceden beri tutulan notlara gözattık. Bebeğimiz doğumdan 1 dakika sonra yapılan testten 9/10 almış; 10 dakika sonra yapılan aynı testten ise 10/10 almış. Demek ki herşey yolundaymış :)

Bana gelince neyi farklı yapabilirdik de normal doğumu gerçekleştirebilirdik diye üzülmekten ve bu olanları düşünmekten kendimi alamıyordum. Eşim bebeğimizi kucağıma her verişinde gözümden yaşlar süzülüyordu. Bebekle kaynaşmak için önerilen deri teması sütün de daha çabuk inmesini sağlıyor diye bebeği soyup göğüslerime yatırmamı önerdi hemşireler. Tam yapmıştım ki içeriye kayınvalidem daldı!

Aile merasimi; tebrikler ve fotoğraf çekimlerinden sonra gene üçümüz kaldık bir odada. Akşama doğru gelip idrar torbasını söktüler ve duş alabileceğimi söylediler. Yürütüp, oturtup ayağa kaldırdılar birkaç defa. Duş için yardım istersem söylemeliymişim, ben eşim yardım eder dedim. Başkasıyla duşa gireceksem eşim olsun yanımdaki. Kendimde cesaret bulup soyundum eşimin yardımıyla. Bebeğimiz uyuyordu o sıra. Ben ayakta dik duramıyor, iki büklüm zar zor adım atabiliyordum. Su iyi geldi, temizlendim, ferahladım; ama ardından tansiyonum düştü, bir sıtma başladı. Tir tir titriyordum. Duramıyordum ayakta titremekten. Eşim de bebeğimizi avutuyordu o sırada ağlamaya başladığı için. Bir yandan da bana yardım etmeye çalışıyordu ben kurulanıp giyinirken. Öyle bir üşüme gelmişti ki, tansiyonum düşmüştü ayakta durunca heralde. Kendimi yatağa zor attım.

Emzirmeye çalışıyordum; ama süt gelmiyordu pek. Bebek durmadan ağlıyordu gecenin bir vakti. Hemşire çağırdık, yardımcı oldu emzirmeme. Nasıl tutacağımı gösterdi tekrar tekrar. Sonra gitti. Birkaç saat sonra bebeğimiz uyuyordu hala; ama hemşireler 2 saatte bir uyandırıp emzirmemizi söylemişlerdi. Emerken uyuyakalmaması için bebeği soyuyor, el içlerini gıdıklıyor, çenesine-burnuna dokunduruyordum göğüs ucunu. Tüm gece yarı uyur yarı uyanık nasıl olduğunu bile anlamadan geçti. İkinci gün daha iyiydik sanki. Yakınlarımız tüm gün bizi yalnız bırakmadılar. Bebeğin altını değiştirmeyi ve soyup giydirmeyi eşim yapıyordu ben ameliyatlı olduğum için. Babaanne ve anneanne gelince eşim de dinleniyordu. Sağolsunlar yiyecekler, içecekler ve muhabbetleri ile hastane odamızı evin salonuna çevirdiler. Onlar da yorgundu, ilk gece doğumu ve bizi merak ettiklerinden, ikinci gece bebeğin heyecanından ve bizden uzak kalmaktan uyku tutmamış onları da. Ziyaret saati sona erince istemeye istemeye gittiler akıllarını bizde bırakarak. Akşam olunca kaldık gene üçümüz. Bebek akşamları emerken daha çok ağlıyordu. Tekrar çağırdık hemşireyi biz beceremiyoruz bu işi diye. Bu defa bir başkası geldi. Tekrar tekrar denedik birlikte. Bebek güzel tutuyordu memeyi, ben doğru yapmaya çalışıyordum; ama süt mü gelmiyordu? Neden ağlıyordu, derken ben de ağlamaya başladım. Bebeğimi besleyemiyor muydum artık, besleyemeyecek miydim? Normal doğumu yapamamıştım zaten en azından emzirmeyi becerebilseydim. Ardından eşimin de gözleri doldu ben böyle konuşunca. Bizi o halde gören hemşire de duygulandı - başkalarından da alışık olması gerekir aslında ama -hem bizi telkin ediyor, hem bebeği susturmaya çalışıyor hem de başka ne yapabiliriz diye fikirler atıyordu önümüze. Sonunda göğsü sıkıştırıp şırıngaya meme ucundan süt doldurduk ve hemşire de eşimin kucağında ağlayan bebeğimize şırıngayla verdi sütü birkaç defa birkaç mililitre. Bir duygu selini daha atlatmıştık. Birkaç saat sonra beslememe rağmen tekrar ağlayan bebeğimize emzik verip susturmak istedik gecenin 3'ünde. İmkansızdı; emziği atıyor, beni emmiyor ve durmadan ağlıyordu. Hemen hemşire çağırdık gene. Eve dönünce ne yapacaktık bilmem? Bu defa başka bir hemşireyle birlikte tekrar süt sağıp bebeğe vermeyi denedik. İstemiyordu, hemşire de bebeğe emzik verdi, onu da istemedi. Kucağında salladı hafif yatıştırınca benim kucağıma verdi. Hala ağlıyordu, süt sağmak için hastane pompası getireceğini söyleyip çıktı. Birkaç dakika içinde bebeğim kollarımda uyumuştu bile. O yorgunlukla biz de uyumuşuz. Hemşire geldi mi gelmedi mi bilmiyoruz; ama anlaşılan sıcak bir kucaktı bebeğimin istediği.

Ertesi sabah çıkış işlemlerimiz başlatıldı. Bebeğin ve benim kontrollerimiz yapıldı. Eve gidince bizi neler bekliyor, acil durumlarda ne yapmalı, nasıl banyo yapacak, nasıl altı temizlenecek vs anlatıldıktan sonra kağıtlarımız hazırlandı. Benim ilaçlarımın getirilmesini ve kolumdaki damar yollarının çıkarılmasını da bekledikten sonra akşamüzeri hastaneden çıktık evimize doğru.

Hamileyken ve doğuma giderken hep bu anı beklemiş, nasıl olacağını neler yapacağımızı konuşup durmuştuk eşimle. Bir hayaldi hep, özellikle de 4 gün hastanede kalınca sanki hiç oradan çıkamayacağız gibi gelmişti bize. Ama şimdi arabada, eşim hayatındaki en dikkatli sürüşünde, bebeğimiz araba koltuğunda ben de yanında evimize doğru gidiyorduk yavaş yavaş.

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/mrmighty/3904229549/

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Doğum Hikayesi

Hastaneye vardığımızda eşimle ikimizin de birbirimizden gizlediği heyecan doruklardaydı! Özel bir induction odasına alındık. Çantalarımızı indirmemiştik bile arabadan; daha vakit var ya da yatıracak yerimiz yok siz geri gidin demelerini bekliyor gibi. Bazı döküman işleri yapıldıktan sonra beni muayene ettiler ve hemen hemen hiç açılma olmadığını öğrendik. Bizim moralimizi bozmaya yetti! O kadar yürüyüş, top üzerinde zıplama, acılı yemekler, cinsel ilişki, göğüs pompası, tümsekli yollar vs hiç biri işe yaramamıştı!

Pessary denilen ve açılmayı sağlayacak olan ilaç yerleştirildi doğum yoluna. Daha sonra hastane çevresinde dolaşmaya çıktık; alışveriş yaptık, kahve içtik belki son başbaşa kahvemizdi. Henüz sancılarım başlamamıştı öğle vakti. Ailelere son durumu aktardıktan sonra ki eşim her saat başı arayıp bilgi veriyordu, odaya gidip uyuyalım önümüzde uzun ve zorlu süreç var dedik eşimle. Artık kaçış yok diyerek de arabadan çantalarımızı aldık. Yemek sırasında doğum kursundan arkadaşlarımızı görmüştük; 17 Temmuz'da beklenen bebekleri on gün önce doğmuştu. Böylece 6 çift içinde ilk benim doğurmam gerekirken biz sonuncu olacaktık!

Akşamüzerine doğru güçlü sancılar hissetmeye başladım. Monitöre bağlanıp bebeğimizin kalp atışlarını izledik değişen sancılarla birlikte. Bir süre sonra sancılar daha sık gelmeye ve güçlenmeye başladı. Tıpkı düşükte yaşadığım türden sancılardı. Geleceğini anlıyor ve derin nefes alarak kendimi avutmaya çalışıyordum. Bu sırada eşim de zaman tutmaya başladı arada bir kontrole gelen ebeye söylemek üzere; 3 dakikada birdi, umutlanmıştık! Ebe ise bunların gerçek sancı olmadığını, serviksin açılması olduğunu, bana ağrı kesici veremeyeceğini, dakika tutmanın gerekmediğini söyleyerek moralimizi bozdu. Zaten monitör sebebiyle yatağa bağlı olmak beni yeterince çaresiz bırakıyordu. Şiddetlenen ağrılar aradan ne kadar zaman geçtiğini, günün hangi saati olduğunu bile unutturuyordu. Her biri geçtiğinde kendimi daha yorgun ve bitkin buluyordum. Arada sızıyordum birkaç dakikalığına. Bunlar gerçek sancı değilse gerçek sancılarla nasıl başa çıkacağım diye de korkuyordum. Eşim perişan bir halde ellerimi tutuyor, masaj yapıyor, çaresizlik karşısında üzülüyordu. Saat gece 10'a yaklaşıyordu ve o saatten sonra eşlerin hastaneden ayrılmaları gerekiyordu. Beni o halde bırakmamak için ebelere ve görevlilere dil döküyordu. Nihayet saat 10 civarında muayenem yapıldıktan sonra 2cm olduğum ortaya çıktı. Moralimiz bozuldu gene, o kadar sancı ve acı hiçbirşey miydi? İki doktor geldi odaya ve bizi doğumhane bölümüne alacaklarını söyledi; işte bu iyi haberdi, eşim de benimle kalabilecekti!

Gece yarısını geçiyordu bizi diğer doğumhane bölümüne aldıklarında. Geniş, ferah bir odaydı. Oksijen gazı ki odaya girer girmez ağzıma yapıştırdım, doğum topu, televizyon derken moralimiz de artmıştı o odaya yerleşince. Gerçi acıdan sarhoş olmuş ben odaya nasıl yürüdüğümü bile hatırlamıyordum sonrasında. Bir süre top üzerinde zıplayıp sözde doğumu hızlandırmaya çalıştım bir yandan da gaz üfleyerek. Odada suda doğum için havuz yoktu. Ebe gelince soralım mutlaka dedik! Ebemiz çok iyi ve güzel bir kadındı, Nicole Kidman'a benzettim :) Notlarıma göz attıktan sonra su kesesinin patlatılmasını ve böylelikle olayın hızlandırılmasını önerdi. Kabul ettik. Hiç de umduğum gibi şarıl şarıl su gelmedi. Hatta neredeyse hiç sızmadı bile? Kontrollerden sonra bizi kendi halimize bıraktı daha rahat olmamız açısından. Herşey yolunda gidecek diye düşünüyordum ta ki sabah 2 civarındaki muayeneye dek. Hala 2cm idi açılma malesef. Beni uyutacak -ki önümüzde uzun zaman olduğu için son safhaya enerji depolayım diye düşünerek- pethidine denen ağrı kesici iğneden istedim. Bu sayede biraz daha açılma olana dek uyuyabilirdim acıyı hissetmeden. Sonradan farkedecektim ki bu ilaç arzuladığım doğumdan beni bir adım daha uzaklaştıracaktı. Eşim monitörde sancı çizelgesine bakarken önceden 70-80 olan sancılar, suyun kırılmasından sonra 170'e dek çıkmış. Ben hissetmeden uyumuşum yarım saat kadar, demek ki pethidine işe yaramış. Bu arada ebe ve eşim muhabbet etmişler. Bebeğin kalp atışlarında zaman zaman düşme görülmüş; çok önemli bir düşüş değil ama gözlemleyelim demiş...

Gece 3 civarında açılma hala 2cm olduğundan bana oksitoksin serumu bağlanmasını önerdi ebemiz doktorlara danışıp. Bekleyelim, başka birşey deneyelim demeye cesaretimiz yoktu. Dönüşü olmayan bir yola girmiştik ve bir an önce sağlıkla bebeğimize kavuşmaktı amacımız. Daha öncesinde bu serumun çok şiddetli sancılara neden olduğunu okumuştum ve öncesinde mutlaka spinal epidural gibi güçlü ağrı kesicilerin alınması tavsiye ediliyordu. Ebeden izin isteyip eşimle bu konuyu tartıştık ne yapalım diye. Elbette eşim her kararı bana bırakıyordu; ama epidural da işin içine girerse planladığım doğum bir hayal oluyordu! O sırada pethidine ve gazlı oksijen beni çarpmıştı, yediğim herşeyi çıkardım. Artık ilaçlar, sancılar ve yorgunluk nedeniyle sağlıklı düşünemiyordum. Sonunda önce epidural sonra da serumun bağlanmasına onay verdik! En azından çektiğim acıyı azaltabilirdik...

Kurslardan, okuduklarımdan ve istediklerimden dolayı doğum sırasında yatakta yatmam derken yatalak oluyordum! Birkaç doktor geldi ve epidural önlüğünü giydirip sırtıma o kocaman iğneyi yerleştirdi. Herşey çalışır durumdaydı. Artık hiçbirşey hissetmez olmuştum. Gaza da gerek kalmamıştı. Monitöre de bağlanıp bebeğe bakıldıktan sonra serum başlatıldı sabaha karşı. Sancıların şiddeti 200'lerin üzerindeydi. Gözümüzü monitöre dikmiştik eşimle bebeğin kalp atışının 70'e düşüp cihazın öttüğünü duyunca. Ebemiz doktorları odaya çağırdı sabah 6 gibi. Çizelgeyi inceleyip serumun bir süreliğine kesilmesine karar verdiler. Gün aydınlanırken bir süre sessizce ve endişeyle monitördeki değerlere baktık uzun uzun. Yarım saat kadar sonra doktorlar tekrar geldi, bu defa başhekimle birlikte. Açılma hala 2cm idi, ilerleme yoktu. Sancılar geldiğinde bebeğin kalp atışı çok değişmiyordu artık ama bir kere bebek strese girmişti. Serum başlatılırsa bebeğin daha kötü tepkiler verebileceğinden endişeleniyorlardı. Açılmanın yeterince ilerlememiş olması ve yatağa bağımlı kalmak doğumu güçleştiriyordu. Sonunda bize hemen sezeryan doğuma girmemi önerdiler. Sonunda korktuğum ve en istemediğim başıma gelmişti :( Artık yapacak birşey de yoktu; bebeğimin sağlıklı olması önemliydi... Birkaç kağıt imzaladıktan sonra ameliyathaneye doğru yola çıktık. Epidural almış olmam işleri hızlandırdı. Biraz daha yükleme yapılıp hissetme testleri tamamlandıktan sonra eşim de ameliyathane giysileri içinde yanımdaydı. İkimiz de endişeliydik ve korkuyorduk. Anestezi uzmanı farklı konularda muhabbet açıyordu bizi rahatlatmak için. Sonunda perde gerildi ve doktorlar konuşarak -ki şu an hiçbirini hatırlamıyorum- 7:20 gibi kesmeye başladılar beni. Eşimle gözgöze gelmeye çekiniyordum ağlamaya başlarım diye.

Tam 7:30'da perde üzerinden kara bir bebek bir saniye kadar gösterilip çekildi ve o an ağlamasını da duyduk ilk kez. Tabii bizim de gözyaşlarımız akmaya başladı; kolay mı 42 haftadır hatta bir seneden fazladır bu anı bekliyorduk! Herşey normal miydi? Eşimi gönderdim hemen bebeğin yanına ben kıpırdayamadığımdan :( Az sonra havlulara sarılmış bir şekilde çirkin mi çirkin bir insan yavrusu eşimin kucağında benim de yanımdaydı. Kıstığımız musluklar tekrar açıldı. Beklenen an buydu! Bir süre sonra eşim ve bebek başka bir odaya alındı, ardından benim son rotüşlarım tamamlanarak eşim ve bebeğime kavuştum 5-10 dakika içerisinde. Başka bir ebe bebeği hemen göğsüme yerleştirdi emmesi için. Emmek istemiyordu sanki, çok üzüldüm. Sütüm geliyor muydu ki? Kolostrum denilen ilk süt çok ağır akan balımsı bir sıvıydı ve bebeği çeşitli hastalıklara karşı koruma sağlayan mükemmel bir sıvıydı. Epey bir uğraştık sıvının gelmesi ve bebeğin emmesi için. Her yerime bağlı serumlar, kocaman karnım ve ellerimin üzerindeki iğneler bu işi kolaylaştırmıyordu!

Ardından maternity ward denilen doğum sonrası bölüme ben yatakta, kucağımda bebeğim ve dosyalarım ve idrar torbası ve bebeğin eşyaları taşındık...

8 Temmuz 2011 Cuma

Doğuma Giderken

Bugün induction denilen olay için, yani yapay yollarla doğumu başlatmak için hastaneye gidiyoruz eşimle. Biraz heyecan var tabii ki. Evde kalan annelerimiz çok endişeli. Onları avutmak için kendi heyecanımızı bastırıyoruz. Öyle ya da böyle 2 kişi çıkıp 3 kişi döneceğiz eve diyerek.

Çantalarımızı sakince bir gece öncesinden tamamlamıştık zaten, eşim arabaya yerleştiriyor. Gözlerinden yaş düştü düşecek annelere el sallayıp yola koyuluyoruz koca göbeğimle. Yolda eşimle konuşuyoruz; trafik olursa doğuma yetişirken sancılar içindeyken ben neler yaparız diye planlamıştık önceden. Şimdi trafik olsa bile sorun değil, hala sancılar başlamadı ki 42. hafta dolsa bile!

5 Temmuz 2011 Salı

Gene Endişe!


Haftasonu boyunca denemediğimiz yöntem kalmadı. Tümsekli yollardan araba sürdük, saatlerce park - bahçe gezindik ki sonunda belimin sızlamasından dayanamaz hale geldiğim oldu, koca göbeğimle hiç hoş olmasa da cinsel ilişkide bulunduk, ananas yedim, acı biberli yemekler yedim, doğum topu üzerinde zıpladım, rahatlatıcı masajlar ve müzikler dinledik, eğlenceli Türk filmleri ki anneler için de olsa izledik, dans ettik, arkadaşlarımızın bebeklerini sevdim, salsa yaptık, hala da devam ediyoruz bunları yapmaya; ama sonuç sıfır! 

Aslında çok da sıfır değildi. Pazar gecesi 3 civarında tuvalete kalktıktan sonra hafif durup başlayan sancılar hissettim. Heyecanlandım ve yarım saat boyunca düzensiz de olsa devam ettiklerini görünce eşimi uyandırdım. O da telaşlandı saati alıp beklemeye başladı. İlk aklıma gelen traş olmadığıydı kaç gündür, senin hastaneye gitmeden traş olman lazım dedim :) O da bana madem düzensiz ve hafif uyu da dinlen dedi. Biliyordum ki uyursam hepsi geçecek ki öyle de oldu. Sabaha sapasağlam idim gene. Bel ağrılarından başka bir şikayetim yok, onun da nedeni koca göbeğimi savurarak saatlerce yürümemdir. 

Arada moralim bozuluyor ve ağlıyorum; niye başlamıyor doğum diye. Bebeğim hala aktif ve kıpırdak, bana tepki veriyor o yüzden sağlıklı olduğunu biliyorum. Gene de korkuyorum. Geçen sene bu zamanları düşünüyorum ve Hücre'yi. Onu kaybettiğimiz ay içindeyiz yine. Bir sene hamilelikten sonra artık bir bebek kucaklamak, koklamak istiyorum. Tabii ki kendi bebeğimizi. Bebek yatağı dolsun, bu bekleyiş bitsin istiyorum. Eşim hiç doğmayan bebek var mı diye beni avutsa da, ben endişelenmekten vazgeçemiyorum. Doğunca da vazgeçemeyeceğim gibi!

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Sıkılmaya Başlıyorum!


40+7 olacağım hiç aklıma gelmezdi. Bebişimiz hep erken, hadi en geç gününde gelir demiştik. Ama konu bebek olunca hiçbir plan yapılamıyormuş bunu öğreniyoruz...

İlk başta günü kısıtlı olup da gelen kardeşler döndü. Gelen anneler biletlerini uzatmaya başladı; bebişi görmeden dönmeyelim diye. Peki bebek ve ben nasıl olur da hala bekliyoruz? Ebenin kontrolüne göre bebek sağlıklı ve aktif. Herşey normal gidiyor, tabii büyümeye devam ediyor. Bana membrane sweep denilen uyarılma işlemi yapıldı. Ebenin dediğine göre 48 saat içinde doğum başlayabilirmiş işe yararsa. Biraz kanama da görülebilirmiş. İşe yaramama durumunda opsiyon olarak induction denilen olay gerçekleşecekmiş. Yani önce serviksin açılmasını sağlayan tablet verilecek, daha sonra duruma göre suyun patlatılması ve suni sancı ile doğum başlatılacakmış. Bu benim aklımın ucundan geçmeyen ve hiç de istemediğim bir doğum şekli tabii ki. Çünkü suda doğum planlarım da suya düşüyor.

Psikolojik olaraksa hala yumuşak ve doğuma hazır olmayan serviksimin olduğunu öğrenince moralim yerle bir oldu. Eşim moralimi düzeltmeye çalışıyor yani 48 saat içinde doğumun başlayacağına inandırıyor beni. Ağrım, sızım olmadan nasıl olacaksa? 

İşin garibi biri doğum kursundan birkaç arkadaşım da geç kaldılar, günlerini geçirdiler. Tesadüfe bakın ki hepimiz erkek bebek bekliyoruz.