Ameliyathane soğuk değildi, ellerim yanıyordu; ama ben gözle görülür şekilde vücudumun titremesine engel olamıyordum. Bana gene saatler geçiyor gibi geliyordu. Neden hala bayıltmamışlardı diye düşünürken, benimle ilgilenen ebe bebeğin kalp atışlarının düzeldiğini, spinal/epidural ile doğum yapabileceğimi söyledi.
Elbette ferahladım; ama hala titriyordum ve nefes almaya devam ediyordum. Başka ne yapabilirdim ki? Sonra beni yan döndürüp sırtıma iğne yaptılar. Hareketsiz durmam gerekiyordu; ama zangır zangır titrerken bu mümkün değildi! Nasıl yaptılar bilmiyordum. Ben hala ‘haydi, bitsin artık bu çile’ derken, onlar orama burama soğuk birşeyler dokundurup hissedip hissetmediğimi soruyorlardı.
Az sonra eşim ameliyathane kıyafetlerini giymiş, yanıma oturdu. ‘Yaşasın bebeğimize kavuşuyoruz birazdan’ diyordu. Sonradan konuştuğumuzda o bekleme anında çok endişelendiğini, odada bir aşağı-bir yukarı yürürken ebenin gelip ameliyata girebileceğini söylemesini anlattı. Neyse… Sonunda örtü konulup kesme işlemleri başladı. Bir an önce bebek ağlama sesi duymak istiyordum, pür dikkat kesilmiştim. Oğlumun ameliyatında ne kadar baygın bir haldeysem ve hiçbir şey hatırlamıyorsam, bunda o kadar ayıktım. Her anı yaşıyordum.
9:52’de son bir saattir bizi çok korkutan bebeğimizin çığlıklarını duyduk. Onu bize göstermeden, odanın başka bir bölümüne götürdüler. Eşimle birbirimize tedirgin de olsak gülümsüyorduk nihayet. Ağlaması durmak bilmedi. Öyle çok bağırıyordu ki...
Ameliyathanedekiler, çok güzel bir bebek olduğunu, herşeyin iyi olduğunu söylüyorlardı. İçimize su serpmek için olduğu kesin. Neden hala bize getirmediler diye meraklanmadan edemiyordum. Oğlumu hemen görebilmiştim sanki.
Bebeğimiz yaklaşık 5-10 dakikadır bas bas bağırıyordu ki eşimi çağırdılar. Gene 5-10 dakika geçti geçmedi, kucağında bembeyaz havlulara sarılı, tombik yanaklı, akça pakça; ama saçları kanlı bir bebekle geri geldi. Gözleri açık etrafa bakınıyordu, abisi gibi! Ben kafasını okşarken ve onunla konuşurken dikkatlice beni dinliyordu sanki. Ya da bize öyle geliyordu. Benim dikişlerim bitene dek yanımdaydılar. Daha sonra bebeğim ve babası çıktılar; ben de temizlenip diğer yatağa yerleştirildim.
Herkes geçmiş olsun diyerek beni uğurladı ameliyathaneden. Tekrar odadaydık. Babası kızımın fotoğraflarını çekiyordu. Öyle telaşlı çıkmıştık ki odadan, ameliyathaneye fotoğraf makinesi götürememiştik bile. Kızımın ilk doğum anlarının resimleri yok. Duyduğuma göre; karnımdan çıkar çıkmaz kaka yapmış, hem de yere… Babası kordonunu kesmiş… Apgar skoru abisininki kadar yüksek değil ilk dakikalarında…
Meraklı, tombik yanaklı, kimselere benzemeyen kızımızı henüz tartmadan, ölçmeden göğsüme koydular. Önceden bildiğim için daha kolay oldu sanki emzirmek. Sonra şekerli su verdi ebe hemşire. Neden olduğunu bilmiyorum; ama bunu sorgulamanın zamanı da değildi zaten…
3.3 kiloluk, 48 santimlik kızım kucağımda, başbaşa kalıp dinlendik biraz.
Az sonra doktor geldi odamıza. Önce beni apar topar ameliyata aldıkları için özür diledi. O an doğru kararı vermeliydim, size danışacak vaktim yoktu, bebeğin sağlığı önemliydi, dedi. Daha sonra, bebeğin kalp atışları ameliyathanede düzeldi; ama henüz doğumun başındayken böyle birşey yaşadığımız için, doğumun geri kalanını riske atamazdım. Eğer açılma 1-2 cm yerine 7-8 cm olsaydı, o zaman normal doğumla devam edebilirdik; ama önümüzde çok uzun bir süreç vardı, dedi. Üstelik ameliyat sırasında farkettim ki, önceki sezaryen dikişiniz çok zayıflamış. Eğer normal doğum devam etseydi, doğum sırasında kesinlikle yırtılırdı dedi. Bir bakıma kızım belki de hayatımı kurtarmıştı… Eğer bir daha hamile kalırsanız, 39. haftada sezeryan olmanız şart, kesinlikle normal doğum denemeyin diye de tembihledi.
Sezeryan sonrası normal doğum olarak başlayan; normal doğum yapacağım diye direnip beklediğim doğumum, gene bebeğimizin strese girmesi sonucu acil sezeryanla sonuçlanmıştı. Sağlık olsundu...
O akşam oğlum geldi beni ve kızkardeşini görmeye…
Devam edecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder