31 Aralık 2014 Çarşamba

İkinci Doğum Hikayem - 1

17 Kasım Pazartesi gününü temizlik yaparak geçirdik annemle. Haftasonu ev iyice dağılmıştı çünkü. Bir ara yatıp dinleneyim dedim; ama ben uzanana dek oğlumu kreşten alma vakti gelmişti bile. Annemle beraber gittik. Kreşteki görevliler hala doğurmadın mı diye dalga geçmeye başlamışlardı. Hatta biri, ‘Yarın gelme artık, doğurmaya git' bile dedi. Gülüştük. Akşam yemek sonrası internetten dizi izledik. Hatta ben ‘uykum geldi’ diyerek annem ve eşimi bırakıp yatmaya gittim. Tabii ben yatmaya hazırlanana dek onlar da yatakta yerlerini almıştı.


Eşim uyumuştu. Ben de yatınca vücudumdan gelen sinyalleri duymaya başladım. Hafif kasık ağrıları oluyor, geçiyor, az sonra tekrar başlıyordu. Yaklaşık yarım saat uyuyamadım. Heyecanlandım. Ayağa kalkınca geçmesinden korktum. Bekledim. Geçmeyip hafif de şiddetlenince kalkmaya karar verdim. Zaten uyuyamıyordum, sevinçle karışık bir korku vardı. Sonunda ilk kez sancı hissediyordum. Oğlumdakiler suni sancı ile başlatıldığından, onu saymıyorum...


Annemin yanına gittim. Uyumamıştı henüz. Ona anlatınca kalktı. Bilgisayarı açtım yarım kalan işleri tamamladım, saat geceyarısını geçmişti. Sancı geliyordu, kesin doğum sancılarıydı. Gittikçe şiddetleniyordu. Kızım yakında kollarımdaydı. Hala hem seviniyor hem de canımın yandığını hissediyordum. Yaklaşık bir saat kadar da böyle annemle yarı sohbet yarı sancı yarı hastane çantasını toparlamak eşliğinde geçti. Artık 5 dakikada bir geliyordu. Tuvalete gitme ihtiyacı hissettim, gittim. Nişan denilen sümüksü ve kanlı akıntı geldi. Hatta bitmek bilmedi, sürekli geliyordu. Karnıma ağrılar giriyordu. Tuvaletten çıkamadım uzunca bir süre. Doğal lavman başlamıştı. Evet, kızım kesin bugün-yarın doğacaktı. Yaşasın!


Annem sürekli tuvalet kapısını yokluyordu. Çıkamıyordum ki bir türlü. Nişan denilen şey de bir garipti anneme göre. Onunkiler hiç öyle değilmiş. Benimki aktıkça akıyordu. Suyum da değildi; çünkü kıvamı oldukça koyuydu. Nihayet tuvaletten çıkabildim ve lohusa pedi buldum. Karnım acıkmaya başlamıştı. Bir muz yedim. Tekrar tuvalete gitmem gerekti. Neredeyse bir saati tuvalette geçirdim. Ardından saçlarımı ıslatmadan duş aldım. Uzun uzun ılık suyun altında durmak hoşuma gitmişti. Saat 3’e geliyordu. Ağrılarda yerimde oturamadığımı gören annem, eşimi uyandırmamı ve hastaneye gitmemizi önerdi.


Eşimin yanına gittim. ‘Canım, kalk hadi sancılarım başladı’ dedim. ‘Tamam’ deyip arkasını dönüp uyumaya devam etti uyku sersemi haliyle. ‘Hey, haydi gidiyoruz, vakit geldi, doğum başladı’ dedim. Şaşkın şaşkın bana baktı. Tam o anda sancı geldi. Derin derin nefes aldığımı görünce olayın gerçekliğini kavradı. Giyindik. Eşim geliyoruz diye hastaneyi ararken ben gene tuvalette mahsur kaldım. Annemin hadi-leri eşliğinde oğlumu öpüp koklayıp evden çıktık.


Arabaya bindiğimizde saat sabah 3 olmuştu. Eşime, ‘Hep bu anı beklemiştik, değil mi?’ dedim. Arabaya binerken zorlanmıştım. Sancılarda derin nefes alsam da oturduğum yerden başetmek kolay olmuyordu. Sonunda hastaneye vardık. Bir ebe hemşire bizi odaya aldı. İdrar tahlili ardından beni NST’ye bağladı. Bu sırada yattığım için sancılar beni zorluyordu. Hala 5 dakikada birdi. Geçmişimle, sağlıkla ilgili birçok soru sorduktan sonra doktoru göndereceğini söyleyip bizi yalnız bıraktı.


O sırada bir kadının bağırmasını duyuyorduk. Bu beni ürkütmeye yetti. Kadın öyle içten, öyle kuvvetli bağırıyordu ki… Doktor gelince sezeryan sonrası vajinal doğum istediğim için hiçbir şekilde sorun olmayacağını, her türlü ağrı kesiciyi kullanabileceğimizi anlattı. Muayene edilip açıklığın 1 cm olduğunu duyunca hayal kırıklığına uğradım. Bu kadar düzenli ve nefesimi kesen ağrılar nasıl 1cm olurdu? Başkaları evde 3-4 cm olduklarını bile farketmiyorlardı...


Neyse yine de sancıların gelmesinden ötürü olsa gerek, bizi eve geri yollamadılar. Doğum için hazırlanmış odaya aldılar. Yerleştik. Koluma damar yolu açıldı her ihtimale karşı. Ben gene sık sık tuvalete gidiyordum ve hala nişan denilen mukus geliyordu. Ebeye söyledim; çünkü pedi yenilemem gerekiyordu. Sıcak su torbası belimde işe yaramayınca TENS denilen elektrik akımı veren aleti taktık. Bunu da ilk doğumum için almıştım ve hiç kullanamamıştım. İkinciye kısmetmiş…


TENS, doğru kullandığım ve gezindiğim sürece işe yarıyor gibiydi. Sabah 6 gibi eşim de ben de yorulmuş hatta yamulmuştuk. Beni NST’ye bağladı, yatağa mahkum kaldım gene. Gözlerim kapanıyor, iki sancı arasında birkaç dakika uyukluyordum. Eşim de horlamaya başlamıştı. Herşey yolundaydı...


8’e doğru kahvaltı geldi. Birşeyler yedik ve evi aradık. Oğlum uyanmıştı. Anneannesi onu okula götürecekti. Biz de ‘Doktor kardeşini çıkaracak, biz de seni almaya geleceğiz’ diyerek ona durumumuzu açıklamaya çalıştık. Keyfi yerinde gibiydi ses tonundan. Onu çok sevdiğimizi söyledik. Sonra ebe değişikliği oldu, yeni ebe tekrar açıklığa baktı. Hala 1cm idim; ama bebeğin başı önceki muayeneye göre düşmüştü. Gene bende korkunç bir hayal kırıklığı oldu. Bu kez yatakta bağlı değildim ve sürekli yürüyordum, neden hala 1cm idim?! Ebe neler yapabiliriz diye bize önerilerde bulundu; akapunktur, bitkisel ilaçlar, masaj veya banyo gibi… Fakat ben artık bu bebeği de normal yoldan doğuramayacağım, beni kessinler diye düşünmeye başlamıştım.


Eşimle beni karar vermemiz için başbaşa bıraktı. Bu sırada NST’ye bağlanmıştım; ama gezinebiliyordum. Ebe gelip bana greyfurt gibi bir narenciye kokusu koklattı. 'Bebeğin uyumasını istemiyoruz, bu koku onu ayık tutar' dedi. Sabah saatleriyle birlikte sancıların arası açılmaya başlamıştı sanki, düzensizleşmişti. Ben çok yorulduğumuzu, doğumun çok uzun süreceğini, enerjimin kalmayacağını, oğlumu evde ne kadar daha yalnız bırakacağımızı falan düşünüp iyice umutsuzluğa kapılmıştım. Eşim ise hep negatif düşündüğümü, bebeğin başının düştüğünü, istersem yürüyüşe gidebileceğimizi, istersem de ağrı kesici alıp uyuyup dinlenebileceğimi söyledi. Ebe de ağrı kesici vermeyi uygun buldu dinlenmemiz için. Öğlene dek bekleyip açılma miktarına göre bir sonraki adıma karar veririz, dedi.


NST’ye bağlıydım hala. Ağrı kesici verildi sabah 9 gibi. Az sonra hafiften başım döndü. Yorgunluk ve uykusuzluktan tansiyonum düşüyordu sanırım. Yatağa oturdum. NST’ye bağlıydım; ama ebe geldi. Kendi odalarındayken bebeğin kalp atışlarının görünmediğini, bu nedenle geldiğini söyleyip, beni yatağa yatırdı ve belime ve göbeğime takılı cihazları düzeltmeye girişti. Bu andan itibaren bir dakika geçti geçmedi; odaya 5-6 kişi doluştu ve uzandığım için eşimi bile göremiyordum artık...


Devam edecek...