23 Ağustos 2014 Cumartesi

Oğlum&Kızım

Höbür'ün sesini duyunca Zeytin'i tutmak imkansız! Sabah uykusuna bayılırım; ama sanırım bu sabah kuşlarıyla o da imkansız... Bir on sene daha...

19 Ağustos 2014 Salı

Zeytin'im...

Abin (Höbür) Zeytin diyor sana...

Bu sabah aç karnına kan vermeye gittim. Herşey yolunda, diyabet falan değilim, sen de değilsin.

Geçen haftaki kontrolde 1kg olmuştun. Ben de 57kg. İlk haftalarda sezaryen dikişimde bulunan plasenta yavaş yavaş yukarı çıkmış. 28. hafta kontrolünde de gördük ki, gerideymiş. Kısacası istersem normal doğum istersem planlı sezaryen olabiliyorum. Eğer karar verirsem...

İngiltere'deki geçen ayki kontrolde doktor ile 41. haftaya dek beklememizi, normal doğum başlamazsa o tarihte sezaryen ayarlamamızı konuşmuştuk; ama burada işler farklı işliyormuş. Doktor özel olduğundan 32. hafta gibi karar verip ona göre ilerlemem gerekiyormuş. Hastane 39. haftaya doğum tarihi verirmiş.

Ben henüz karar vermedim, normal isterim elbette. Sen ne dersin? Abin Höbür gibi eğer ki geç geleceksen, hatta suni sancılarla bile gelmeyi düşünmeyeceksen direk kessinler beni kıpırdak kızım.

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Birinci Bebek X İkinci Bebek Farkı


Birinci bebeğe hamile kaldığımı öğrenince her türlü zararlı şeyden elimi ayağımı çekmiştim; ikincide bazılarını mecbur yaptım...

Birinci bebekte gebelik, bebek gelişimi kitapları aldım, okudum; ikincide oku(ya)madım...

Birinci bebek iyi beslensin diye günde 3 ölçü sebze, 2 çeşit meyve yedim; ikincide birinci iyi beslensin diye gözünün içine baktım, kendimi öylesine besledim, besliyorum...

Birinci bebeğe her ayı sağ salim atlattığımız için hediyeler aldım; ikinci bebeğin ilk hediyesini 6. ayda aldım...

Birinci bebek sesimi duyduğu vakit (24. hafta civarı) ona kitap okumaya başladım; ikinci bebeğe özellikle kitap okumadım, her gece abisine okurken o da dinliyor...

Birinci bebeğin tekmelerini, dönmelerini sayardım; ikinci bebeğin tekmelerini ancak gece yattığımda sayıyorum...

Birinci bebeğe şarkılar söyledim, şarkı yazdık babasıyla; ikinciye arada bir abisiyle birlikte şarkılar söylüyoruz...

Birinci bebeğin kalp atışlarını sık sık dinlemiştim doppler ile; ikincinin de kalp atışlarını dinledim ve oğluma da dinlettim...

Birinci bebeğe isim bulmamız 8. ay civarı oldu; ikinci henüz 6 haftalıkken abisi ona isim buldu ve tüm aile ona öyle seslenir olduk.

Birinci bebekte hiç kanamam olmadı; ikinci bebekte 7-8 hafta civarı bir hafta boyunca kanamam oldu...

Birinci bebeği babası ve ben okşayıp sevdik; ikinciyi babası, ben ve abisi okşayıp seviyoruz...

Birinci bebekte sürekli endişe ve panik halinde bir hamilelik geçirdim, 12. haftaya dek kimselere söyleyemedim, 20. haftadan sonra hamile olduğumun keyfine varabildim; ikinci bebeği henüz 9 haftalıkken duyurduk, sürekli koşturmacaya rağmen rahat bir hamileyim...

Birinci bebekte birçok foruma üye oldum; zırt-pırt onlara soru soruyordum; ikinci bebekte hiç bir forumu takip etmedim...

Birinci bebeğe hamileyken bol bol uzanıp dinleniyordum; ikinci bebekte geceleri uyuyamasam da öğle uykularına yatıyorum...

Birinci bebek karnımdayken 'Ne zaman doğacak? Bugün bebeği çıkaralım mı?' diyen birileri yoktu; ikinci bebeğin bu soruları her gün soran bir abisi var...

Birinci bebeğe hamileyken de doğunca da aşırı ilgi gösterdik, şımardı; ikinci bebeğe birincinin peşinde koştuğumuzdan ancak yeteri kadar ilgi gösteriyoruz...

Birinci bebeğin sürekli muhabbeti dönüyordu; ikinci tekmeleriyle kendini hatırlatıyor...

Birinci bebekte her tuvalet sonrası tuvalet kağıdını kontrol ederdim kan var mı diye; ikinci bebekte çok nadir kontrol ediyorum...

Birinci bebeği içimden çıkarıp sevesim, sonra yerine koyasım gelirdi; ikinci bebeği vaktinden önce çıkarasım gelmedi henüz...

Birinci bebeğe kardeş hikayeleri anlatamadım; ikinci bebek ise abisine kardeşiyle neler yapacağına dair anlattığım hikayeleri duyuyor bol bol...

Birinci bebekte daha huyluydum; ikinci bebekte daha huysuzum...

Birinci bebeğin kafası aşağıda, ayakları yukarıdaydı hep; ikinci bebeğin 6. ay ultrasonunda gördük ki kafa ve ayaklar yukarıda, popo aşağıda...

Birinci bebeği normal doğurmayı çok istemiştim, acil sezaryen oldu; ikinci bebekte de normal doğum istiyorum bakalım ne olacak?

Birinci bebeği bu evde çok seven iki kişiydik; ikinci bebeği bu evde çok seven üç kişiyiz...

Not: Birinci bebeğim erkek, ikincisi kız...

Resim: https://www.flickr.com/photos/thomaslife/

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Biri Teper Diğeri Kalkar Kıyamet Böyle Kopar!

İkinci hamileliğimi yaşıyorum bildiğiniz üzere ve 27. haftayı tamamlamış bulunuyoruz... Bunu kutlamak için olsa gerek tepme ve tepinme eşliğinde saatler geçirdik.

Sabaha karşı 4'te tuvalete gitmek için uyandım. Yatağa yatınca, içerdeki tekmeleri savurmaya başladı. Öyle böyle değil, haydi yerini beğenmedi heralde, dedim diğer yana döndüm. Malum sırtüstü ve yüzükoyun yatamayınca bana da pek seçenek kalmıyor küçük hanımı rahat ettirmek için...

Velhasıl kelam, 6 aylık bebeğim demedi, uykumu açtı iyice. 1-2 saat boyunca tekmeledi. Hani kızlar tepmez, balık gibi yüzerdi? Sorarım size kız anneleri...

Bir yandan uykum kaçtı, diğer yandan sabah ışıklarıyla oğlum uyanacak tüm gün ben onunla sonra nasıl başa çıkarım, diye içimden söyleniyorum. Karnımdakini okşadım uyusun diye. Uyudu. Saat 6'yı geçiyordu, ben de sızdım...

Normalde 7'den önce ses etmeyen oğlum, 6:30'da anneeee, baabaaa buraya gel... demez mi? Yahu kaç saattir uyanığım zaten, 15 dakika oldu-olmadı dalalı, baba evde değil, uyusana yavrucuğum... Yok!

Saatin çok erken olduğunu seslenip, sızmışım. Fakat bitmedi, ben sızıyorum. O, 5 dakika sonra tekrar sesleniyor. Çok kızıp bağırabilirdim; ama kendimi susturdum. Oğlumun bir suçu yok ki bu durumda, uyumadığım için hata bende. Sakin ol... dedim kendime... Oldum. Sonunda onu yanıma çağırdım. Önce gelmedi, bilmem kaçıncı defadaki seslenişimde kabullenip geldi. Ben de uykum açılmasın diye kalkmıyorum sözde! 

Ya benimle uyu, ya da odana gidip oyna... dedim. Uykum var, dedi. Avuç içimin üzerine kafasını koyup baygın haldeki annesini öpe öpe uyudu mu? Yoksa yanımda diye ses mi çıkarmadı? Yoksa ben mi hiç duymadım? Bilmiyorum. Sabah 8'de ayaklandık...

12 Ağustos 2014 Salı

İçim Burkuldu!

Geçen sabah uyandığımda hafiften sırtüstü yatıyordum. "Aaa göbeğim küçülmüş sanki" dedim eşime. Yatağın etrafında arabasıyla oynayan oğlum ağlamaklı koşup yanıma geldi: "Bebek ölüyor mu? Ölmesin!" diye...

O halini görünce, çok şaşırmakla birlikte üzüldüm de. Hemen öyle birşey olmadığını söyleyip, kardeşinin tekmelerini hissetmesini sağladım. "Kar yağdı mı? Ne zaman yağacak?" diye sormaya başladı. Ona kardeşinin kar yağınca kışın doğacağını anlatıyorduk çünkü. 

Bebeği bizden çok o sahiplenecek gibi. Hayırlısıyla sağlıkla gelsin aramıza...

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Farklı Ülkelerin Sağlık Sistemleri ve Ben!

Türkiye’deki yıllarımda üniversite, gençlik derken hiç doktora doğru düzgün gittiğimi hatırlamıyorum. Yılda 1 kez dişçiye giderdim, onu da kendi cebimden öderdim. Özel sigortam yoktu, devlet hastanelerinde dişçiye gitmek ise hiç önerilmezdi. Birkaç kez Kızılay Hastanesi’ne cildiyeye gittim; onu da nakit ödedim.

Londra’ya gittiğimde ilk şaşırdığım şey sağlık sistemiydi. GP denilen bir sağlık ocağına kayıt yaptırıyordun ve oradaki doktorlardan istediğine gidip görünebiliyordun. Tek sorun randevu almaktı. Son birkaç senedir onu da internet üzerinden yapabiliyorduk; ki kendime göre rahatça ayarlayabiliyordum. Eşimden dolayı özel sigortamız vardı; ama özel hastaneler gerçekten özel ihtiyaçlar içindi. Örneğin 3-5 ay değişik tedavilere cevap vermeyen bir cilt lekesi ya da bel ağrısı için fizyoterapi gibi. Diş için de eşimin şirketinden özel sigortamız vardı; o nedenle dişçiye ücret ödesek de sigorta bize geri ödüyordu. O nedenle İngiltere dişçiye 6 ayda bir düzenli gitmeye başladığım bir ülke de oldu aynı zamanda. İhtiyaç duymasam da, eve mektup gönderip kontrol zamanı diye haber veriyorlardı.

Hamile kaldığımdaysa İngiliz Ulusal Sağlık Sistemi’nin (NHS) bambaşka bir yüzünü gördüm. Hamileye her ay ultrason yoktu; ama her türlü tedavi, bakım, ilaç, doğum, emzirme eğitimi ve hatta dişçi ücretsiz. Hem de bebek 1. yaşını doldurana dek. Yani hamilelik yüzünden uygulanamayan tedaviler doğum sonrasında yapılabilsin diye. Down Sendromu testleri deseniz gene ücretsiz, tek sorun az ultrason - düşük riskte hamileyseniz sadece 2 - olmasıydı. Fakat onda da özel bir kliniğe gidip bakmıştık oğluma hamileyken. Ne de olsa ilk bebek, insan daha çok merak ediyor… Doğum için sevk edildiğim hastane, odalarında suda doğum isteyene jakuzi bile bulunan sıradan bir devlet hastanesiydi. 42. hafta sonunda - evet, 42 hafta normal doğum olsun diye bekledikten sonra- epidural sezaryen oldum. Beş kuruş harcamadan hastanede 3 gece geçirdik ve şansımıza eşimle birlikte özel bir odada kaldık.

İkinci hamileleğimdeyse gördüğüm ilgi ilkinden farksızdı. Hatta yaşımdan ötürü (35 yaş üzeri) ‘high risk’ kategorisinde olduğumdan daha fazla kontrole maruz kaldım ta ki 25. haftaya dek…

Sonra İsviçre’ye taşındık! Burada herşey daha bir farklı. Özel sigortan olmak zorunda. Özel sigortanın karşıladığı bir jinekoloğun olmak zorunda. O jinekolog seni, senin sigortana göre seçtiğin hastaneye sevk etmek durumunda. Benim durumumda, halihazırda hamile olduğumdan ancak en basit sağlık sigortasını alabiliyorum. Her jinekolog beni kabul etmeyebiliyor. Spa gibi olan özel hastanelerde doğum yapamıyorum, devlet hastanesine gitmek zorundayım. Gerçi duyduğuma göre, devlet hastaneleri bile İngiltere’dekilerden çok daha iyiymiş. Normal doğum sonrası bile birkaç gece hastanede kalmak gerekiyor, oysa İngiltere’de herşey yolundaysa 6 saat içinde bebekle anneyi tahliye ediyorlardı. Kısacası burada birçok kademe ve bilinmez var önümde. Üstelik diş için özel sigorta bile yok. Hatta bir dolgu fiyatı sordum; 300-500 Frank arasında dediler…

Sanırım İngiliz sağlık sistemini çok arayacağım burada. Biliyorum ki İngiltere’de birçok insan ondan da şikayetçiydi. Belki de ben şanslıydım. Umuyorum iki numara ile de şansımız yaver gider ve herşey yolunda, hatta umduğumdan daha iyi geçer.