9 Aralık 2011 Cuma

5. Ayımız


5. ay dönümünde kreş bakmaya gittik oğlumuza. İyiydi, güzeldi, kreşti işte mutlu ve oynayan çocuklarla dolu. Temizlik, ilgi-alaka, beslenme, gezme, oyun vs notları da yüksekti kreşin; ama ben nasıl bırakacaktım biricik yavrumu kreşe? Başkalarının eline ki babasına, anneanne-babaannesine bile bırakmadım bugüne dek birkaç dakika dışında :( Bu konuyu etraflıca düşüneceğiz eşimle. Elbette bir gün kreşe gidecek ama o gün kaç yaşında olması gerekir? Tabii 1 yaşında ben işe geri dönersem mecburen o gün başlayacak; ama ama ama... Bilinmezleri çok olan bir denklem şimdilik...

Kilosu hala ilk doğum kilosunun eğrisinde gidiyordu sadece emzirerek beslememe ve bazen emmiyor diye şikayet etmeme rağmen. Geceleri hala 1-2 kez uyanıyordu emmek için şu 4. ay uyku problemini atlatmamıza rağmen. Ben de artık doğum öncesi yaşamıma geri dönmek istiyordum; çünkü akşamları tv izlemek bir lükstü hala. Eşimle bebeğimiz dışında muhabbetimiz yoktu nerdeyse. Bunlar gitgide beni korkutuyordu. Bu aylarda ek gıdaya başlamanın bir sakıncası yoktu ve biz de bir haftasonu baby rice denilen pirinç unumuzu, silikon sığ kaşıklarımızı, suluğumuzu vs hazır edip denedik tepkisini. Bizi cesaretlendiren de epeydir biz yerken dikkatlice bizi gözlemlemesi, ağzını şapırdatması ve eline ne geçirse ağzına götürmesiydi. Haklıydık, bebeğimiz ek gıdayı sevdi. Kendine göre koca bir çanak dolusu yedi :) Bir yandan sevindim çok, bir yandan da bebeğim büyüyor diye üzüldüm. Önümüzde yeni bir macera var şimdi bizi bekleyen; tatlarla tanışacak kimini sevip kimini tükürecek, damak tadı oluşacak zamanla. Sanırım bu ilk sınavımız olacak gelişmesinde. Şimdiye dek doğal olarak emdi hep, bundan sonrası asıl merak konusu...

Şimdilerde epey hareketlendi. Tamamen dönemese de yan dönüyor çok rahat bir şekilde. Yatmaktan çok oturmayı istiyor. Sırtüstü yerine yüzükoyun uyumak istese de bazen kendimi saat başı gidip kontrol ediyor buluyorum. Dalınca da sırtüstü çeviriyorum. Masadaki herşeye saldırıyor. Yakında başta masa örtülerini kaldırıp zamanla da evi güvenli, bebek dostu bir hale getirmemiz gerekecek.

Resim kaynağı:http://www.flickr.com/photos/donnagrayson/26477441/


10 Kasım 2011 Perşembe

Bebek 4 Aylık Oldu


Ama ne geceler geçiriyoruz ki 4 günlükken bile daha çok uyumuştuk...

Araştırdım, okudum, kafa patlattım, yöntem değiştirdim... Oğlum neden 1-2 saatte bir uyanıyordu geceleri? Hadi gündüz uykuları hiçbir zaman 40 dakikayı aşmamıştı; ama gece deliksiz 3 saat uyuma lüksüm vardı. Altını değiştirmeme kızıyor, sadece emmek istiyordu. Bir de sanki ben onu uyandırmışım gibi bazen ciyak ciyak ağlıyordu. Emmesi açlıktan değildi; ama neydi ters giden? Diş mi çıkarıyordu? Altı mı pisti? Gazı mı vardı? Kabus görebilir miydi? Günlerdir her gece aynı şekilde uyuyamamaktan gündüzleri ben de onunla yatar kalkar oldum. Hatta evde tüm gün pijamayla gezer, akşamları yemek hazırlarken kahvaltı sofrasını kaldırır oldum. Gittiğimiz parklar, kütüphaneler, kafeler, sinemalar geride kalmıştı; halim yoktu ki bebek arabasıyla onu gezdirmeye! Evde sarılıp uyuruz daha iyi... Ne zaman bitecekti bu gece kalkmaları? Yoksa memede uyumaya alışmış, her derin ukudan hafif uykuya geçişte tekrar dalmak için meme mi istiyordu? Aç olup olmadığını anlamak için su verdim, Tracy Hogg'un kitabındaki put up/put down yöntemini yani ağlayınca kucaklayıp sustuğu an yerine yatırıp, ağlayınca tekrar alıp susunca bırakıp, alıp bırakıp, alıp alıp bırakıp uyuyana dek 20 dakika denedim. Sonunda uyusa da bir saat sonra uyandı. Gene aynı yöntemi yaptım içim kan ağlıyordu, içten içe caymaya başlamıştım. Böyle ağlayarak uyumasına, iç çekmesine ancak birkaç saat dayanabildim.

Sonunda internet forumlarında bulduklarım bana gene ışık oldu. 'Four month sleep regression' diye birşey vardı. Bebekler artık fiziksel ve zihinsel olarak hızla gelişmeye başlıyorlardı. Hatta zihinsel gelişmeleri fiziksel gelişim ötesine geçtiğinden yapabileceklerinin farkına varıp yapamadılarından dolayı böyle huzursuzluklarının arttığı, uyku düzenlerinin bozulduğu bir dönem geçiriyorlardı. Geceleri de artık yetişkinler gibi uyumaya başlıyorlardı. Elbette her bebek ve her ebeveyn farklıydı. Kimi hafif atlatıyor, kimi farketmiyor, bizim gibilerse ağır geçiriyorlardı bu dönemi. Saklambaç oyununu anlayabiliyordu mesela artık. Ya da heceler çıkmaya başlamıştı ağzından. Karın üstünde daha uzun vakit geçirebiliyor, gülümsüyor, istemediğini belli ediyordu. Her dediğimi dikkatle dinliyordu.

Uykusuz da kalsam seviyordum, sevecektim. Kabullendim sonunda bu bebek sonsuza dek uyumayacak değildi ya? Hem artık balım, peteğim, pastam, kekim, şekerim, böceğim, sineğim, maymunum diye sevince anlıyordu beni artık. Daha ne?

Resim kaynağı:http://www.flickr.com/photos/photography-andreas/5326643550/

9 Ekim 2011 Pazar

Bebekli Üçüncü Ayımız


Zaman öyle çabuk geçiyordu ki.

Yolculuklar, uykusuzluklar, alt değiştirmeler, emzirmeler arasında gülen gözler, çığlıklar, birşeyler tutmalar, aaa uuu oo sesleri ve aşılar tabii ki ağlatan. Hem bizi hem onu.

Bebeğim şimdiye dek el-kol, baş-boyun, ayak-bacaklarını sallarken karın üstü koyduğumuz ve beklemediğimiz bir anda yüzüstü döndü. Biraz uzağındaydık aklımız çıktı düşecek diye o saniyelik anda. Seviyoruz seni bıdığım.

Bebek masajı öğrendim. İlk uygularken çıplak olduğu için huzursuz oldu; ama kafasını bacaklarımın arasına sıkıştırıp yüzyüze bakınca rahatladı. İkinci dersten itibaren sevmeye başladı. Bacak ve kollarını tutmak mümkün olmuyor sabit, ayak altından gıdıklanıyor, yüzüne dokunulmasını sevmiyor; ama dairesel göbek hareketini rahatlatıcı, sırt masajını ise eğlendirici bulduğu kesin. Her akşam banyo sonrası kısa ve öz yapıyoruz. En çok sevdiğim yöntem I love you derken bir yandan da göbeği üzerinde yukardan aşağıya önce I yazarken, sonra yukarıdan aşağıya L yazmak ve sonunda sağdan sola ters U yaparak karnını rahatlatmak. Eğitmenin dediğine göre bunu yaparken gaz çıkaran bebekler bile oluyormuş özellikle reflü sorunu olanlara iyi geliyormuş...

Boynundan öpünce kıkırdaması, emerken uzun uzun gözlerimin içine bakması şimdiye dek ona kul köle oluşumun karşılığı. Beni çok mutlu ediyor tepkilerini görmek. Konuşacağı günler gelince ne yaparız bilmem?

Resim kaynağı:http://www.flickr.com/photos/41460120@N04/5067081166/

9 Eylül 2011 Cuma

Bebekli İkinci Ay


Gündüzleri bebişle ikimiz başbaşa kalınca işi-gücü bırakıp kendimi bebeğimize adadım ilk haftalar. Neler mi yaptım?
- Kucağımda 20 dakika uyutup yerine yatırdım her defasında.
- Üç saatte bir beslenmeye alışmıştı; ama akşama doğru yeme arası iki saate iniyordu. Yeme, aktivite, uyku tekrarlarından oluşuyordu günümüz.
- Gece dream feed yaptım yani uykusundan uyandırmadan 10-11 arası beslemeye başladım; bazen sütü sağıp verdim, bazen kucağıma alıp emzirdim. Emzirirken uyuyakaldığından ne kadar beslendiğinden emin olamadım... Gene de gecede iki kez uyanıyordu.
- Bu gece uyanmalarında da 20 dakika kucağımda bekliyordum dalsın diye; loş ışıkta izliyordum yüzünün şekilden şekle girmesini ve sonunda derin uykuya geçişini. Beklemeden yatağa koyunca bir o yana bir bu yana kafasını çevirip değişik sesler çıkartıyordu dalana dek. Benim uykum kaçıyordu bu sesleri dinlerken.
- Banyo yaptırırken daha rahattım, sanki bebişimin de hoşuna gidiyordu; ama bize çaktırmıyordu.
- 1.5 saat uyanık kalabiliyordu; bazen ana kucağında oturuyor, bazen baby gym'inde oynuyor hala mobil'i çok seviyordu. En büyük eğlencesi ise benim ya da babasının karşısına geçip yüzümüzle değişik şekilller yapmamız veya değişik sesler çıkarmamızdı. Hatta bir süre sonra bizi taklit etmeye başladı...
- Sanki gülümsüyordu bize daha 6. haftadasında yeni dünyalı...
- Emziğe iyice alışmıştı; uykusunun geldiğini anlamak için kucağıma alıp yan yatırıyordum, hemen ıhh ıhh sesleri çıkarıyordu. Bu emzik istemesiydi. Emziği verince de gözlerini kısıyordu... Gene de uykuya dalması uzun zaman alıyordu. Odamıza gidip perdeleri örtüyorduk, ardından müzik açıyor, kundak yapıyorduk. Yerine koyunca bir süre tekmeler uçuşuyordu havada, ardından dalıyordu sıçraya sıçraya yaramaz.
- İlk aşılarını olduğunda öyle bir ağladı ki, babası da ben de gözlerimizin dolmasına engel olamadık. O gece çok ağlayınca üzülüp yanımızda yatırdık.
- 10. haftada aguu, auuuu diye söyleniyordu.
- 11. haftasında uçaktan uçağa memleket memleket akraba gezdirdik. Her gezi sonrası daha da büyümüş bilinçlenmiş gibi geldi.
- 12. hafta civarı kıkırdamalar başlamıştı gıdıklanınca ve oyuncaklarına, avizelere, resimlere bakıp çığlığımsı sesler çıkarıyordu.
- Geceyarısından sonra bir kez kalkıyordu artık emmek için, hemen geri dalıyordu uykuya.
- Ne çabuk büyüyordu bebişim?

Resim kaynağı:http://www.flickr.com/photos/backyardbirderwa/2750245103/

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Bebeğimin ve Bizim Birinci Ayımız


- Uykusuzluk ve yorgunluk
- Göğüslerim sızlıyor ve patlayacak kadar şiş
- Bebek emerken meme uçlarım acıyor; beynimin sinirlerini zıplatacak kadar
- Bebeğim durmaksızın ağlıyor
- Her şikayetime annem 40'ınız dolunca geçer diyor
- Evde göğüsler ortada dolanıyorum; bebek emerken kayınvalidem, annem ve eşim göğüslerime masaj yapıyor; düşünsem aklıma gelmezdi!
- Bebeğimizi uyutmak için 40 dakika uğraşıyoruz her defasında
- Tam yemeğe oturuyorum, ağlıyor
- Göğsüme koyduğum haşlanmış soğumuş lahana yaprakları yaz sıcağında çok pis kokuyor
- Gece sıtmaları uykumu bölüyor
- 6 aylık hamile gibiyim sarkık göbeğimle
- Bebeğim bendeyken susuyor, eşim kucaklayınca ağlıyor
- Bebeğim bendeyken ağlıyor, annem kucaklayınca susuyor ve bu duruma sinir oluyorum
- Annem görmesin diye duşta ağlama nöbetlerine giriyorum
- Tam ben uyuyacakken/uyumuşken bebeğim uyanıyor
- Sütüm gelsin diye iğrenç ve sevmediğim şeyler yemek/içmek zorunda kalıyorum
- Hamile kıyafetlerini giyiyorum hala
- Bebek ağlayınca panikliyorum
- Göğüs ucu yaraları ne zaman geçecek?
- Eşim elinde kağıt kalemle uyku ve yeme saatlerini not alıyor
- Bebek uyanmasın da emmesin, canım yanmasın diye dua ediyorum
- Keşke hamileyken daha çok uyusaydım diye yakınıyorum
- Nefes alıyor mu diye sık sık kontrol ediyoruz
- Yatağının üzerindeki dönen hayvanlara heyecanla bakıyor bebişim
- Gazını çıkarmak için omzuma koyduğumda uyukluyor
- Bebeğim emerken uyuyakalıyor ve uyandırmaya çalışıyorum
- Bebek emerken ve ben emzirirken uyuyakalıyoruz ve düşmeyelim diye eşim bizi tutuyor
- Parka ve alışverişe çıktığımızda bebek sokakta yaygarayı basıyor ve ben onu susturamadığımdan rahatsız oluyorum
- Elimizi hareket ettirince takip ediyor
- Altı değişirken ve giyinirken ağlıyor mutlaka
- Bebeğim karnı acıkınca hheh hhh hıh  diye seslerle göğsümü arıyor
- Sıcaklardan dolayı bebek ağlıyor ve çıplak bedenine kundak yapıyoruz
- Sürekli konuşup ona neler yaptığımızı anlatıyoruz
- Haftalardır süren kanamam var
- Uyanır uyanmaz memeyi vermeyince ortalığı inletiyor
- Bebeğimin 15 dakika süren gündüz uykuları var
- Banyo yaptırırkenki huzursuzluk ve mızırdanmalar geçecek mi?
- 3 saatte bir yeme rutinimiz var
- Gece uykusundan önce banyo, masaj ve yeme ritüeli yapıyoruz
- Fön makinesi sesi, anne karnı sesi, fırtına-yağmur sesi, dalga sesi, ninniler dinletiyoruz
- Uykusuzluk... uykusuzluk...
- Ağrı kesicilerin etkisi geçince karnımın içi acıyor
- Bebek çılgın gibi ağladığında sorunun ne olduğunu bilemiyorum
- Gazı çıksın diye dakikalarca uğraşıyoruz
- Bebeğimizin ismine alışamayıp bebiş diyorum
- Altını nasıl temizleyeceğimi bilemiyorum, bazen bulaşıp bazen sızıyor...
- Arada bir duygusallaşıp gözlerimiz doluyor
- Arada bir bebeğimizin doğduğuna inanamıyoruz
- Dikiş yerlerimi korkudan elleyemiyorum
- Tıpkı karnımda olduğu gibi sürekli hareket halinde
- Bebeği alıp yemeğe gidiyoruz ve orada boynuna dek altını pisletiyor
- Her ebe ve doktor ziyareti öncesi onlarca soruluk liste hazırlıyoruz
- Ilık duş göğüslerimi rahatlatıyor
- Uyuması için kollarını, bacaklarını tutuyoruz; yoksa silkiniğ uyandırıyor kendini
- Bir daha hiç 2 saatten fazla uyuyabilecek miyim?
- Annemi yolcu ederken ben nasıl bebekle başbaşa kalacağım neyi nasıl yapacağım diye kaygılanıyorum...

Resim kaynağı:http://www.flickr.com/photos/paras212/406949500/

12 Temmuz 2011 Salı

Hastane Günleri


Hamilelik öncesi, hamilelik ayları, 2 hafta gecikme ve 22 saat normal doğum yapmak için uğraşmamız sonrası eşim, bebeğimiz ve ben biraradaydık...

Eşim ailelere haber vermiş, birkaç telefon konuşması yapmış bile ben epidural etkisiyle leyla gibiyken. Bebeğimi sık sık beslemeye çalıştım kolostrum adı verilen faydalı sütle. Öyle küçük birşeydi ki tutmaya korkardım başkasının bebeği olsa! Eşimle evvelki geceden beri tutulan notlara gözattık. Bebeğimiz doğumdan 1 dakika sonra yapılan testten 9/10 almış; 10 dakika sonra yapılan aynı testten ise 10/10 almış. Demek ki herşey yolundaymış :)

Bana gelince neyi farklı yapabilirdik de normal doğumu gerçekleştirebilirdik diye üzülmekten ve bu olanları düşünmekten kendimi alamıyordum. Eşim bebeğimizi kucağıma her verişinde gözümden yaşlar süzülüyordu. Bebekle kaynaşmak için önerilen deri teması sütün de daha çabuk inmesini sağlıyor diye bebeği soyup göğüslerime yatırmamı önerdi hemşireler. Tam yapmıştım ki içeriye kayınvalidem daldı!

Aile merasimi; tebrikler ve fotoğraf çekimlerinden sonra gene üçümüz kaldık bir odada. Akşama doğru gelip idrar torbasını söktüler ve duş alabileceğimi söylediler. Yürütüp, oturtup ayağa kaldırdılar birkaç defa. Duş için yardım istersem söylemeliymişim, ben eşim yardım eder dedim. Başkasıyla duşa gireceksem eşim olsun yanımdaki. Kendimde cesaret bulup soyundum eşimin yardımıyla. Bebeğimiz uyuyordu o sıra. Ben ayakta dik duramıyor, iki büklüm zar zor adım atabiliyordum. Su iyi geldi, temizlendim, ferahladım; ama ardından tansiyonum düştü, bir sıtma başladı. Tir tir titriyordum. Duramıyordum ayakta titremekten. Eşim de bebeğimizi avutuyordu o sırada ağlamaya başladığı için. Bir yandan da bana yardım etmeye çalışıyordu ben kurulanıp giyinirken. Öyle bir üşüme gelmişti ki, tansiyonum düşmüştü ayakta durunca heralde. Kendimi yatağa zor attım.

Emzirmeye çalışıyordum; ama süt gelmiyordu pek. Bebek durmadan ağlıyordu gecenin bir vakti. Hemşire çağırdık, yardımcı oldu emzirmeme. Nasıl tutacağımı gösterdi tekrar tekrar. Sonra gitti. Birkaç saat sonra bebeğimiz uyuyordu hala; ama hemşireler 2 saatte bir uyandırıp emzirmemizi söylemişlerdi. Emerken uyuyakalmaması için bebeği soyuyor, el içlerini gıdıklıyor, çenesine-burnuna dokunduruyordum göğüs ucunu. Tüm gece yarı uyur yarı uyanık nasıl olduğunu bile anlamadan geçti. İkinci gün daha iyiydik sanki. Yakınlarımız tüm gün bizi yalnız bırakmadılar. Bebeğin altını değiştirmeyi ve soyup giydirmeyi eşim yapıyordu ben ameliyatlı olduğum için. Babaanne ve anneanne gelince eşim de dinleniyordu. Sağolsunlar yiyecekler, içecekler ve muhabbetleri ile hastane odamızı evin salonuna çevirdiler. Onlar da yorgundu, ilk gece doğumu ve bizi merak ettiklerinden, ikinci gece bebeğin heyecanından ve bizden uzak kalmaktan uyku tutmamış onları da. Ziyaret saati sona erince istemeye istemeye gittiler akıllarını bizde bırakarak. Akşam olunca kaldık gene üçümüz. Bebek akşamları emerken daha çok ağlıyordu. Tekrar çağırdık hemşireyi biz beceremiyoruz bu işi diye. Bu defa bir başkası geldi. Tekrar tekrar denedik birlikte. Bebek güzel tutuyordu memeyi, ben doğru yapmaya çalışıyordum; ama süt mü gelmiyordu? Neden ağlıyordu, derken ben de ağlamaya başladım. Bebeğimi besleyemiyor muydum artık, besleyemeyecek miydim? Normal doğumu yapamamıştım zaten en azından emzirmeyi becerebilseydim. Ardından eşimin de gözleri doldu ben böyle konuşunca. Bizi o halde gören hemşire de duygulandı - başkalarından da alışık olması gerekir aslında ama -hem bizi telkin ediyor, hem bebeği susturmaya çalışıyor hem de başka ne yapabiliriz diye fikirler atıyordu önümüze. Sonunda göğsü sıkıştırıp şırıngaya meme ucundan süt doldurduk ve hemşire de eşimin kucağında ağlayan bebeğimize şırıngayla verdi sütü birkaç defa birkaç mililitre. Bir duygu selini daha atlatmıştık. Birkaç saat sonra beslememe rağmen tekrar ağlayan bebeğimize emzik verip susturmak istedik gecenin 3'ünde. İmkansızdı; emziği atıyor, beni emmiyor ve durmadan ağlıyordu. Hemen hemşire çağırdık gene. Eve dönünce ne yapacaktık bilmem? Bu defa başka bir hemşireyle birlikte tekrar süt sağıp bebeğe vermeyi denedik. İstemiyordu, hemşire de bebeğe emzik verdi, onu da istemedi. Kucağında salladı hafif yatıştırınca benim kucağıma verdi. Hala ağlıyordu, süt sağmak için hastane pompası getireceğini söyleyip çıktı. Birkaç dakika içinde bebeğim kollarımda uyumuştu bile. O yorgunlukla biz de uyumuşuz. Hemşire geldi mi gelmedi mi bilmiyoruz; ama anlaşılan sıcak bir kucaktı bebeğimin istediği.

Ertesi sabah çıkış işlemlerimiz başlatıldı. Bebeğin ve benim kontrollerimiz yapıldı. Eve gidince bizi neler bekliyor, acil durumlarda ne yapmalı, nasıl banyo yapacak, nasıl altı temizlenecek vs anlatıldıktan sonra kağıtlarımız hazırlandı. Benim ilaçlarımın getirilmesini ve kolumdaki damar yollarının çıkarılmasını da bekledikten sonra akşamüzeri hastaneden çıktık evimize doğru.

Hamileyken ve doğuma giderken hep bu anı beklemiş, nasıl olacağını neler yapacağımızı konuşup durmuştuk eşimle. Bir hayaldi hep, özellikle de 4 gün hastanede kalınca sanki hiç oradan çıkamayacağız gibi gelmişti bize. Ama şimdi arabada, eşim hayatındaki en dikkatli sürüşünde, bebeğimiz araba koltuğunda ben de yanında evimize doğru gidiyorduk yavaş yavaş.

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/mrmighty/3904229549/

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Doğum Hikayesi

Hastaneye vardığımızda eşimle ikimizin de birbirimizden gizlediği heyecan doruklardaydı! Özel bir induction odasına alındık. Çantalarımızı indirmemiştik bile arabadan; daha vakit var ya da yatıracak yerimiz yok siz geri gidin demelerini bekliyor gibi. Bazı döküman işleri yapıldıktan sonra beni muayene ettiler ve hemen hemen hiç açılma olmadığını öğrendik. Bizim moralimizi bozmaya yetti! O kadar yürüyüş, top üzerinde zıplama, acılı yemekler, cinsel ilişki, göğüs pompası, tümsekli yollar vs hiç biri işe yaramamıştı!

Pessary denilen ve açılmayı sağlayacak olan ilaç yerleştirildi doğum yoluna. Daha sonra hastane çevresinde dolaşmaya çıktık; alışveriş yaptık, kahve içtik belki son başbaşa kahvemizdi. Henüz sancılarım başlamamıştı öğle vakti. Ailelere son durumu aktardıktan sonra ki eşim her saat başı arayıp bilgi veriyordu, odaya gidip uyuyalım önümüzde uzun ve zorlu süreç var dedik eşimle. Artık kaçış yok diyerek de arabadan çantalarımızı aldık. Yemek sırasında doğum kursundan arkadaşlarımızı görmüştük; 17 Temmuz'da beklenen bebekleri on gün önce doğmuştu. Böylece 6 çift içinde ilk benim doğurmam gerekirken biz sonuncu olacaktık!

Akşamüzerine doğru güçlü sancılar hissetmeye başladım. Monitöre bağlanıp bebeğimizin kalp atışlarını izledik değişen sancılarla birlikte. Bir süre sonra sancılar daha sık gelmeye ve güçlenmeye başladı. Tıpkı düşükte yaşadığım türden sancılardı. Geleceğini anlıyor ve derin nefes alarak kendimi avutmaya çalışıyordum. Bu sırada eşim de zaman tutmaya başladı arada bir kontrole gelen ebeye söylemek üzere; 3 dakikada birdi, umutlanmıştık! Ebe ise bunların gerçek sancı olmadığını, serviksin açılması olduğunu, bana ağrı kesici veremeyeceğini, dakika tutmanın gerekmediğini söyleyerek moralimizi bozdu. Zaten monitör sebebiyle yatağa bağlı olmak beni yeterince çaresiz bırakıyordu. Şiddetlenen ağrılar aradan ne kadar zaman geçtiğini, günün hangi saati olduğunu bile unutturuyordu. Her biri geçtiğinde kendimi daha yorgun ve bitkin buluyordum. Arada sızıyordum birkaç dakikalığına. Bunlar gerçek sancı değilse gerçek sancılarla nasıl başa çıkacağım diye de korkuyordum. Eşim perişan bir halde ellerimi tutuyor, masaj yapıyor, çaresizlik karşısında üzülüyordu. Saat gece 10'a yaklaşıyordu ve o saatten sonra eşlerin hastaneden ayrılmaları gerekiyordu. Beni o halde bırakmamak için ebelere ve görevlilere dil döküyordu. Nihayet saat 10 civarında muayenem yapıldıktan sonra 2cm olduğum ortaya çıktı. Moralimiz bozuldu gene, o kadar sancı ve acı hiçbirşey miydi? İki doktor geldi odaya ve bizi doğumhane bölümüne alacaklarını söyledi; işte bu iyi haberdi, eşim de benimle kalabilecekti!

Gece yarısını geçiyordu bizi diğer doğumhane bölümüne aldıklarında. Geniş, ferah bir odaydı. Oksijen gazı ki odaya girer girmez ağzıma yapıştırdım, doğum topu, televizyon derken moralimiz de artmıştı o odaya yerleşince. Gerçi acıdan sarhoş olmuş ben odaya nasıl yürüdüğümü bile hatırlamıyordum sonrasında. Bir süre top üzerinde zıplayıp sözde doğumu hızlandırmaya çalıştım bir yandan da gaz üfleyerek. Odada suda doğum için havuz yoktu. Ebe gelince soralım mutlaka dedik! Ebemiz çok iyi ve güzel bir kadındı, Nicole Kidman'a benzettim :) Notlarıma göz attıktan sonra su kesesinin patlatılmasını ve böylelikle olayın hızlandırılmasını önerdi. Kabul ettik. Hiç de umduğum gibi şarıl şarıl su gelmedi. Hatta neredeyse hiç sızmadı bile? Kontrollerden sonra bizi kendi halimize bıraktı daha rahat olmamız açısından. Herşey yolunda gidecek diye düşünüyordum ta ki sabah 2 civarındaki muayeneye dek. Hala 2cm idi açılma malesef. Beni uyutacak -ki önümüzde uzun zaman olduğu için son safhaya enerji depolayım diye düşünerek- pethidine denen ağrı kesici iğneden istedim. Bu sayede biraz daha açılma olana dek uyuyabilirdim acıyı hissetmeden. Sonradan farkedecektim ki bu ilaç arzuladığım doğumdan beni bir adım daha uzaklaştıracaktı. Eşim monitörde sancı çizelgesine bakarken önceden 70-80 olan sancılar, suyun kırılmasından sonra 170'e dek çıkmış. Ben hissetmeden uyumuşum yarım saat kadar, demek ki pethidine işe yaramış. Bu arada ebe ve eşim muhabbet etmişler. Bebeğin kalp atışlarında zaman zaman düşme görülmüş; çok önemli bir düşüş değil ama gözlemleyelim demiş...

Gece 3 civarında açılma hala 2cm olduğundan bana oksitoksin serumu bağlanmasını önerdi ebemiz doktorlara danışıp. Bekleyelim, başka birşey deneyelim demeye cesaretimiz yoktu. Dönüşü olmayan bir yola girmiştik ve bir an önce sağlıkla bebeğimize kavuşmaktı amacımız. Daha öncesinde bu serumun çok şiddetli sancılara neden olduğunu okumuştum ve öncesinde mutlaka spinal epidural gibi güçlü ağrı kesicilerin alınması tavsiye ediliyordu. Ebeden izin isteyip eşimle bu konuyu tartıştık ne yapalım diye. Elbette eşim her kararı bana bırakıyordu; ama epidural da işin içine girerse planladığım doğum bir hayal oluyordu! O sırada pethidine ve gazlı oksijen beni çarpmıştı, yediğim herşeyi çıkardım. Artık ilaçlar, sancılar ve yorgunluk nedeniyle sağlıklı düşünemiyordum. Sonunda önce epidural sonra da serumun bağlanmasına onay verdik! En azından çektiğim acıyı azaltabilirdik...

Kurslardan, okuduklarımdan ve istediklerimden dolayı doğum sırasında yatakta yatmam derken yatalak oluyordum! Birkaç doktor geldi ve epidural önlüğünü giydirip sırtıma o kocaman iğneyi yerleştirdi. Herşey çalışır durumdaydı. Artık hiçbirşey hissetmez olmuştum. Gaza da gerek kalmamıştı. Monitöre de bağlanıp bebeğe bakıldıktan sonra serum başlatıldı sabaha karşı. Sancıların şiddeti 200'lerin üzerindeydi. Gözümüzü monitöre dikmiştik eşimle bebeğin kalp atışının 70'e düşüp cihazın öttüğünü duyunca. Ebemiz doktorları odaya çağırdı sabah 6 gibi. Çizelgeyi inceleyip serumun bir süreliğine kesilmesine karar verdiler. Gün aydınlanırken bir süre sessizce ve endişeyle monitördeki değerlere baktık uzun uzun. Yarım saat kadar sonra doktorlar tekrar geldi, bu defa başhekimle birlikte. Açılma hala 2cm idi, ilerleme yoktu. Sancılar geldiğinde bebeğin kalp atışı çok değişmiyordu artık ama bir kere bebek strese girmişti. Serum başlatılırsa bebeğin daha kötü tepkiler verebileceğinden endişeleniyorlardı. Açılmanın yeterince ilerlememiş olması ve yatağa bağımlı kalmak doğumu güçleştiriyordu. Sonunda bize hemen sezeryan doğuma girmemi önerdiler. Sonunda korktuğum ve en istemediğim başıma gelmişti :( Artık yapacak birşey de yoktu; bebeğimin sağlıklı olması önemliydi... Birkaç kağıt imzaladıktan sonra ameliyathaneye doğru yola çıktık. Epidural almış olmam işleri hızlandırdı. Biraz daha yükleme yapılıp hissetme testleri tamamlandıktan sonra eşim de ameliyathane giysileri içinde yanımdaydı. İkimiz de endişeliydik ve korkuyorduk. Anestezi uzmanı farklı konularda muhabbet açıyordu bizi rahatlatmak için. Sonunda perde gerildi ve doktorlar konuşarak -ki şu an hiçbirini hatırlamıyorum- 7:20 gibi kesmeye başladılar beni. Eşimle gözgöze gelmeye çekiniyordum ağlamaya başlarım diye.

Tam 7:30'da perde üzerinden kara bir bebek bir saniye kadar gösterilip çekildi ve o an ağlamasını da duyduk ilk kez. Tabii bizim de gözyaşlarımız akmaya başladı; kolay mı 42 haftadır hatta bir seneden fazladır bu anı bekliyorduk! Herşey normal miydi? Eşimi gönderdim hemen bebeğin yanına ben kıpırdayamadığımdan :( Az sonra havlulara sarılmış bir şekilde çirkin mi çirkin bir insan yavrusu eşimin kucağında benim de yanımdaydı. Kıstığımız musluklar tekrar açıldı. Beklenen an buydu! Bir süre sonra eşim ve bebek başka bir odaya alındı, ardından benim son rotüşlarım tamamlanarak eşim ve bebeğime kavuştum 5-10 dakika içerisinde. Başka bir ebe bebeği hemen göğsüme yerleştirdi emmesi için. Emmek istemiyordu sanki, çok üzüldüm. Sütüm geliyor muydu ki? Kolostrum denilen ilk süt çok ağır akan balımsı bir sıvıydı ve bebeği çeşitli hastalıklara karşı koruma sağlayan mükemmel bir sıvıydı. Epey bir uğraştık sıvının gelmesi ve bebeğin emmesi için. Her yerime bağlı serumlar, kocaman karnım ve ellerimin üzerindeki iğneler bu işi kolaylaştırmıyordu!

Ardından maternity ward denilen doğum sonrası bölüme ben yatakta, kucağımda bebeğim ve dosyalarım ve idrar torbası ve bebeğin eşyaları taşındık...

8 Temmuz 2011 Cuma

Doğuma Giderken

Bugün induction denilen olay için, yani yapay yollarla doğumu başlatmak için hastaneye gidiyoruz eşimle. Biraz heyecan var tabii ki. Evde kalan annelerimiz çok endişeli. Onları avutmak için kendi heyecanımızı bastırıyoruz. Öyle ya da böyle 2 kişi çıkıp 3 kişi döneceğiz eve diyerek.

Çantalarımızı sakince bir gece öncesinden tamamlamıştık zaten, eşim arabaya yerleştiriyor. Gözlerinden yaş düştü düşecek annelere el sallayıp yola koyuluyoruz koca göbeğimle. Yolda eşimle konuşuyoruz; trafik olursa doğuma yetişirken sancılar içindeyken ben neler yaparız diye planlamıştık önceden. Şimdi trafik olsa bile sorun değil, hala sancılar başlamadı ki 42. hafta dolsa bile!

5 Temmuz 2011 Salı

Gene Endişe!


Haftasonu boyunca denemediğimiz yöntem kalmadı. Tümsekli yollardan araba sürdük, saatlerce park - bahçe gezindik ki sonunda belimin sızlamasından dayanamaz hale geldiğim oldu, koca göbeğimle hiç hoş olmasa da cinsel ilişkide bulunduk, ananas yedim, acı biberli yemekler yedim, doğum topu üzerinde zıpladım, rahatlatıcı masajlar ve müzikler dinledik, eğlenceli Türk filmleri ki anneler için de olsa izledik, dans ettik, arkadaşlarımızın bebeklerini sevdim, salsa yaptık, hala da devam ediyoruz bunları yapmaya; ama sonuç sıfır! 

Aslında çok da sıfır değildi. Pazar gecesi 3 civarında tuvalete kalktıktan sonra hafif durup başlayan sancılar hissettim. Heyecanlandım ve yarım saat boyunca düzensiz de olsa devam ettiklerini görünce eşimi uyandırdım. O da telaşlandı saati alıp beklemeye başladı. İlk aklıma gelen traş olmadığıydı kaç gündür, senin hastaneye gitmeden traş olman lazım dedim :) O da bana madem düzensiz ve hafif uyu da dinlen dedi. Biliyordum ki uyursam hepsi geçecek ki öyle de oldu. Sabaha sapasağlam idim gene. Bel ağrılarından başka bir şikayetim yok, onun da nedeni koca göbeğimi savurarak saatlerce yürümemdir. 

Arada moralim bozuluyor ve ağlıyorum; niye başlamıyor doğum diye. Bebeğim hala aktif ve kıpırdak, bana tepki veriyor o yüzden sağlıklı olduğunu biliyorum. Gene de korkuyorum. Geçen sene bu zamanları düşünüyorum ve Hücre'yi. Onu kaybettiğimiz ay içindeyiz yine. Bir sene hamilelikten sonra artık bir bebek kucaklamak, koklamak istiyorum. Tabii ki kendi bebeğimizi. Bebek yatağı dolsun, bu bekleyiş bitsin istiyorum. Eşim hiç doğmayan bebek var mı diye beni avutsa da, ben endişelenmekten vazgeçemiyorum. Doğunca da vazgeçemeyeceğim gibi!

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Sıkılmaya Başlıyorum!


40+7 olacağım hiç aklıma gelmezdi. Bebişimiz hep erken, hadi en geç gününde gelir demiştik. Ama konu bebek olunca hiçbir plan yapılamıyormuş bunu öğreniyoruz...

İlk başta günü kısıtlı olup da gelen kardeşler döndü. Gelen anneler biletlerini uzatmaya başladı; bebişi görmeden dönmeyelim diye. Peki bebek ve ben nasıl olur da hala bekliyoruz? Ebenin kontrolüne göre bebek sağlıklı ve aktif. Herşey normal gidiyor, tabii büyümeye devam ediyor. Bana membrane sweep denilen uyarılma işlemi yapıldı. Ebenin dediğine göre 48 saat içinde doğum başlayabilirmiş işe yararsa. Biraz kanama da görülebilirmiş. İşe yaramama durumunda opsiyon olarak induction denilen olay gerçekleşecekmiş. Yani önce serviksin açılmasını sağlayan tablet verilecek, daha sonra duruma göre suyun patlatılması ve suni sancı ile doğum başlatılacakmış. Bu benim aklımın ucundan geçmeyen ve hiç de istemediğim bir doğum şekli tabii ki. Çünkü suda doğum planlarım da suya düşüyor.

Psikolojik olaraksa hala yumuşak ve doğuma hazır olmayan serviksimin olduğunu öğrenince moralim yerle bir oldu. Eşim moralimi düzeltmeye çalışıyor yani 48 saat içinde doğumun başlayacağına inandırıyor beni. Ağrım, sızım olmadan nasıl olacaksa? 

İşin garibi biri doğum kursundan birkaç arkadaşım da geç kaldılar, günlerini geçirdiler. Tesadüfe bakın ki hepimiz erkek bebek bekliyoruz. 

25 Haziran 2011 Cumartesi

40 Hafta Doldu!


40. haftayı doldurduk! Henüz bebişimiz gelmeye hazır değil anlaşılan ki ben bu satırları yazabiliyorum...

Son birkaç gündür kasıklarımda hafif adet ağrıları gelip gidiyor, ya da geliyor ve kalıyor! Özellikle geceleri yatağa yatınca belim sızlıyor; ama ağrı kesici içmeye gerek duymadım henüz. Midem arada bir kötüleşiyor, barsak hareketlerim düzenli ve yumuşak. Bu belirtiler doğuma hazırlık gibi gelse de normal de sayılabilir. Top gibi olan göbeğim hala pek fazla düşmedi aşağıya. Bebişim genelde hareketli. Karnımda bir o yana bir bu yana dönüyor.

Bu sabahki ebe randevusunda çok iyi haber alamadık bebişimizin gelmesiyle ilgili. Ölçümlere ve hareketlerine göre herşey yolunda; ama gelmeye pek hazır değilmiş. Haftaya tekrar randevu verdi kontrol ve membrane sweep için eğer bebek gelmezse diye. Membrane sweep olayı, ebenin elle muayenesi ile bebeğin bulunduğu zarın rahim ağzından ayrılması sağlanarak prostaglandins hormonunun salgılanması ve doğumun başlamasını tetikliyormuş. Tabii ki dileğimiz o günden önce kendi isteğiyle gelmesi. Peki bunun için neler yapabiliriz? Ebemizin dediğine göre bol bol yürüyüş yapmak ve cinsel ilişkide bulunmak süreci hızlandırabilirmiş. Hemen çalışmalara başlayalım :)

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/nicole_cv/61707494/

16 Haziran 2011 Perşembe

Son Hafta!

38. hafta randevum 39'a kayınca işler biraz karıştı. Neyse ki bebişimin büyüklüğü gününe uygun çıktı.

Şimdilik herşey yolunda, günlerin dolmasını ve küçük beyin gelişini bekliyoruz ailecek. Ailecek demişken annem de aramıza katıldı. Yakında kardeşim ve kayınvalidem de burada olacak.

Bebeğin hareketleri çok değişik seyretmeye başladı bu ara. Bazen 4 saat boyunca aralıksız oynarken, bazen de dakikalarca konuşup dürtüklememize rağmen sesi sedası çıkmıyor. Çok kendine has birşey olacak bu! Göbeğimin düşmesi anneme dert oldu. Göğüs çizgisinden itibaren 4 parmak düşünce vakit tamam demekmiş, babaannem öyle dermiş. Bizimki 3 parmak civarında henüz. Arada bir aşağı kısımda güçlü baskılar hisseder oldum. Onun dışında ağrım sızım yok.

Haziran bebeği, yaz bebeği derken havalar iyice bozdu bu ara. Yürüyüş yapmaya çalışıyorum hergün bir de top üzerinde zıplıyorum.

10 Haziran 2011 Cuma

Havuzlu Oda

Heyacanlanmalar başlıyor yavaştan 38. haftayı doldururken...

Geçen haftasonu eşimle başbaşa 2 gün ve gecelik bir kaçamak yaptık yakınlarda bir otele. Elbet de hastane çantasını arabaya atarak :) Sevgili oğlumuz uslu durdu ve bize bir sorun çıkarmadı, aksine çok güzel yürüyüşler yaptım, havuza girdim ve bol bol yedim. Romantik bir kaçamaktı amacımız; ama bebişimiz tekmeleri, hareketleri ve muhabbetiyle hep yanımızdaydı elbet...

İznim başladığından beri gece uykularımın yerini öğle uykuları aldı. Geceyarısından önce yatağa giremez, sabah 5'ten sonra uyuyamaz ve öğle uykusundan gözümü açamaz oldum. Şu annelik öncesi nesting denilen temizleme, toparlama olayı da başlamadı bende? Sanırım ben de annemin gelmesini bekliyorum onun için.

Haftada bir kilo alır oldum nerdeyse -15kg fazlalık var şimdiden-, umarım bu kilolar direk bebişime gidiyordur... Bel ağrıları ve kasıkta adet öncesi ağrılara benzer ağrılarım hafiften devam ediyor; bazen de güçlü geliyor eyvah dedirtiyor. Kısa sürede geçiyor, düzenli birşey yok henüz. Kitapları okumaya devam ediyorum, notlar alıyorum. Hastane çantasını son haline getirdim sayılır. Tens denilen, bele takılan pedler sayesinde ufak elektrik akımı vererek acı hissinin beyne ulaşmasını engelleyen ve endorfin hormonu (vücudun doğal ağrı kesicisi) salgılanmasına yarayan aletim de geldi. 38. haftadan önce denemeyin yazdığından sırasını bekliyor bir köşede.

Geçen hafta kontrole başka bir ebe geldi. Bebeğin gününe göre normal boyutlarda olduğunu söyleyip doğum kilosunu 3.2kg civarı tahmin etti. Umarım öyle olur. Eşime bebeğimizin kafasını hissettirdi elini kasıklarıma doğru bastırtıp. Sonra sırtının, poposunun ve bacaklarının yerini gösterdi. Artık ufaklık bizden kaçamaz ;) Ardından doğum yapacağımız hastaneyi ziyaret ettik. Çok kalabalıktı açıkçası; amma çok doğuran var bu ara! Havuzlu odalar hoşuma gitti, zaten en başından beri suda olsun diyordum; ama bakalım herşey o ana dek yolunda gidecek mi, o kalabalık da doğurmak için benle aynı günü bulup havuzlu odaları kapacak mı? Bunu ebeye sorduğumda; siz ne çok düşünüyorsunuz böyle şeyleri, bunları bize bırakın dedi gülümseyerek. Umarım dediği gibi olur, bakın hala düşünüyorum çünkü :)

27 Mayıs 2011 Cuma

Elveda İş Hayatı


İşteki son günüm 36+2’ye denk geldi. Şimdilik işe bir sene dönmeyecekmişim gibi gelmiyor, sanırım haftaya dank edecek kafama.

Bugün takım yemeği yaptık benim bir senelik iznimden dolayı hoşçakal demek için. Aldıkları hediyeleri ve kartı görünce heyecanlandım, şaşırdım ve biraz daha canlandı gözümde farklı bir dünyaya adım atacağım. Masamı toparladım sayılır, hamilelikten bu yana öyle çok yiyecek içecekle doldurmuşum ki çekmecelerimi sanki kıtlık var gibi, yiye yiye, eve taşıya taşıya bir hal oldum son bir haftadır.

Bebişim evvelki gün ve dün sabah beni biraz korkuttu. Çok aktif olmasına alışmışım tabii sessiz sakin durup hafif kıpırdanmalar yapınca beni bir telaş aldı. Nihayet dün öğle yemeğinden sonra o canavar oğlum geri geldi yine. Kaybolmasın bir yere! Ben bu satırları yazarken bile içimi oyuyor sanki ;) Hiç şikayetçi değilim, hatta bundan sonra geceleri daha çok vakit ayırabilirim ona uykum kaçmasın diye eşime “Şişşt, elleme!” demem.

Doğum yoluna baskılar artıyor sanki yavaştan, özellikle de yürürken. Derin derin nefes almaya çalışıyorum yürüyüş hızımı azaltıp öyle olunca. İşe yarıyor. Genelde hafif olan ve durup başlayan düzensiz kasık ağrıları, evvelki gün durmaksızın orda gibiydi. Anlaşılan hazırlıklar tam gaz ilerliyor içeride. Braxton Hicks kasılmalarına ilaveten bu ağrılar da başlayınca artık finale yaklaştığımız gerçeğini yadsiyamıyorum. Göbeğimi çok özleyeceğim, özellikle de şu son zamanlarda tam bir top olan halini. Tabii oğlumun içimdeki kıpırdanmalarını da.

Group strep B testi negatif sonuç verdi. Oğlumu menenjit yapacak olan virüsün döl yatağımda bulunmadığı anlamına geliyor. Bunu da atlattık. Dün gece ilk kez perine masajını denedim. Hem göbeğim yüzünden o bölgeye yetişmek zor oldu, hem de biraz acı verdi, zorlayamadım. 3kg civarında birşey nasıl çıkacak oradan gözüm korktu. Yine de her akşam yapmaya çalışacağım, belki zamanla alışırım? En kötüsü eşimden yardım isterim, doğum partneri olmak kolay mı?

Son bilgilere göre bebişimiz 2.6kg ağırlığında 47cm boyunda gittikçe yağ depolayan kanlı canlı bir insan yavrusu. Full-term sayılmak, pişti artık bu demek için bir haftamız daha var. Bu arada beklenen haber Salı akşamı ulaştı. Arkadaşımız doğum yaptı hem de 3.8kg’luk tatlı mı tatlı bir bebek geldi. Doğum hikayesini eşinden duyduk ki utanmasam koşup gider yeni anneden dinlerdim detaylara dek; ama biliyorum ki şu an 3’ü için çok özel ve güzel zamanlar. Başbaşa kalmaları en doğal hakları. Şöyle güzel bir doğum olmuş; 8 gün geciken bebeği doğal yollarla gelsin artık diye ikna etmek için seks yapan arkadaşlarımız (evet semen yani meni rahim boynunu (cervix) yumuşatıp açılmasını sağlayan bir madde içeriyor ve vücudun oksitoksin hormonu salgılamasını sağlıyor ki hepsi normal doğuma giden kapıyı aralıyor) gece 1 civarında başlayan ağrıların gerçek mi yalancı mı olduğunu tartışırlar. Yaklaşık bir saat sonra foşur foşur bir su boşalması olunca “Hah, tamam budur!” derler. Hastaneyi arayıp, ağırdan hazırlanıp, evde olabildiğince oyalanıp sabaha karşı 4 gibi hastanede olurlar. Muayene için sıra beklerler; çünkü doğumhane yoğundur o sırada. Sabah 6’ya doğru yapılan incelemede 8cm açılma olduğu anlaşılır ve arkadaşımız suda doğum yapmak için havuzun hazırlandığı haberiyle kendini suya atar. Sabah 8’de güzel mi güzel oğulları karı kocayı, anne baba yapar. Bunu duyunca eşim de ben de “Ooo, biz de istiyoruz” dedik. Hem bebeğimizi hem de böyle sorunsuz kolay ve hızlı doğumu!

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Perine Masajı ve Ahududu Çayı


Gittikçe heyecanımız artıyor eşimle. Doğuma 30 gün kaldığını gösteriyor artık takvimler. Yatakta üç kişi var sabahları uyandığımızda, geceleri uykuya yattığımızda. Yan yatınca ve de genelde erken/geç saatterde epey bir oynadığında bebeğimiz kanlı canlı birşey olduğunu hatırlatıyor bize gittikçe büyüyen cüssesi ve belirginleşen hareketleriyle. ‘Bak ayağı/omuzu/poposu bu!’diyebiliyoruz artık. Hatta eşim işten geldiğinde ‘Ben çok özledim bebişimi’ ya da dışarı bir yere gittiğimizde ‘Artık doğsun oğlum, kucağımda taşıyayım’ gibi laflar etmeye başladı. Anlayın yani sabırsızlanmamızı ;) 

Öte yandan vaktinden önce gelmesini kesinlikle istemiyoruz. Özellikle de 37. haftadan önce! Gerçi çok birşey kalmadı; ama ben işten ayrılayım - 3 gün sonra - biraz evi düzenleyeyim, biraz da dinleneyim; ondan sonra buyursun gelsin oğlum! Annem de sabırsızlanmaya başladı telefonun/bilgisayarın diğer ucunda. Herkesin karnında kelebekler uçuşuyor yavaştan...

Bu akşam son doğum kursumuz var. 7 hafta su gibi geçti! Dün bayanlara özeldi dersimiz; biraz göğüslerden, kanamadan, perine masajından, dikişlerden biraz da eve gelen büyüklerin ‘şöyle yapsan iyi olur, bak bilmemkim bunu böyle yapıyordu, şunun bebeği hiç ağlamazdı, bunun bebeği sabaha dek uyurdu’ gibisinden eleştirilere nasıl yaklaşacağımızdan bahsettik. Bazen bebekle tek başına başa çıkmak bu söylenenlerle başa çıkmaktan daha kolay gelirmiş gibi geliyor. Zaman gösterecek. Aynı evde eşim, ben ve yeni doğmuş bebeğimize ilaveten annem, kızkardeşim ve kayınvalidem, hatta arada bir de kayınbiraderim yaşayınca nasıl olacak bilemiyorum bir süreliğine bile olsa?

Haftasonu eşimle sinemaya gittik, uzun zaman yapamayacağımız için özleyeceğimiz şeylerden biri olacak diye. Sesler bebişimizi öyle rahatsız etti ki ilk bir saat kıpır kıpırdı ufaklık. Bir yandan elimle okşadım sakinleşsin diye, diğer yandan vicdan azabı çektim. Eşim bile bir ara dayanamayıp ‘Acaba çıksak mı?’ dedi. Şimdiden bizi esiri etti yaramaz! Bu ara bir de dışarda yemek yemeyi abarttık. Hem benim yorgunluk ve tembelliğim, hem de yine uzun bir süre yapamayız diye düşünmemizden ötürü. Her gittiğimiz yerde de ‘Bebek arabasını nereye koyarız?’ diye durum değerlendirmesi yapıyoruz. Mesela küçük masalı, küçük sandalyeli daracık İtalyan ve Fransız restoranlarına bir süre elveda diyeceğiz gibi görünüyor!

Bu günlerdeki şikayetlerim ise sık tuvalete çıkmak, mide yanmaları, yürürken aşağı kısımda baskı ve eşimin horlaması! Tuvalet işi beni epey bir sıkıntıya sokuyor; otururken iyi ama ayağa kalktığım an tuvalete gitme ihticayı hissediyorum. Bir de geceleri uyku arasında yataktan kalkmak bir işkence, nasıl döneyim, nasıl kalkayım bilemiyorum. O his geçer mi diye bekliyorum; tabii ki geçmiyor! Her kalkışımda birşeyler devirip banyoda eşimi de telaşlandırıyorum. Sonra da ‘Yok birşey’ diye bağırıp zaten yataktan deli gibi fırlamış ve soluğu banyo kapısı önünde almış eşimi sözde sakinleştiriyorum. Horlamalarının karşılığı bu olsa gerek :) Neyse ki saniyesinde uykusuna geri dönebilen biri!

Dün akşam şu menenjit hastalığı teşhisi için olan Group Strep B testini yaptım, bugün de postaya verdim. 35-37 haftalar arası uygunmuş, eh ben de 36’ya 2 gün kala yapmış oldum. Perine masajına hala başlamamış olmak canımı sıkıyor; youtube sağolsun öğretici birçok video koymuş. Öğrendim ve uygulayacağım. Bu arada bir haftadır ahududu yaprağı çayı içiyorum; rahim kasılmalarını güçlendirip doğumun 2. kısmında yani bebeğin başının doğmasında etkiliymiş. Doğum sonrası da rahmin eski haline dönmesine yardımcı oluyormuş. İçindeki vitaminler de cabası! Ebe 36. haftada başla dese de, ben internette 32. haftada başlayanları biliyorum. Gerçi dün gece uyandığımda hafif kasık ağrılarım olunca az biraz korkmadım değil; ama tuvalete gidince anladım ki idrar kesesinin dolu olması yapıyormuş o ağrıları.

Doğumu 8 gün önce bekleyen arkadaşımdan hala haber yok; eşi de eşimle aynı yerde çalıştığından hergün eve gelip “X bugün de işteydi” diyor biraz burukça. Anlıyorum ki bizimkinin de geç gelmesi halinde biraz burulup sıkılacağız ailecek! Hayırlısı olsun hepimize...

19 Mayıs 2011 Perşembe

Bazı Testler


Ve 35 haftalık olduk! İnanamıyorum bu kadar yolu sağlıkla ve genelde sorunsuzca geldiğimize bebişimle birlikte. Aferim bize.

Bebişim yaklaşık 2,3 kg civarında ve boyu 47cm. Hemen hemen her organı çalışan sağlıklı bir bebek. Yine de 37. haftadan önce doğum olursa premature sayılıyormuş. Bekle cankuşum desem de bizimki daha bekleyecek gibi görünüyordu zaten geçen günkü ebe randevumda. Günü, kalp atışı vs herşeyi normaldi. Başaşağı da duruyordu ki beni çok rahatlattı; ama henüz engage denilen pozisyona girmemiş free takılıyormuş içeride :) Doğum yoluna girişi (engage olma hali) genelde 36. haftadan itibaren başlarmış.

Group strep B testi aldım. Bu bir çeşit virüsü teşhis etmek için bir test. Annede hiçbir belirtisi olmayan ve doğumda bebeğe geçerse kalıcı sakatlık ya da bebek ölümüne neden olabililen bu virüs menenjit hastalığı olarak biliniyor bizde. Burada malesef rutin kontrol yapılmıyor devlet tarafından; o nedenle ben internetten test satın aldım ve bu haftasonu örnek alıp test yapılması için labaratuvara göndereceğim. İşin kötüsü sonuç pozitif gelirse şimdiye dek yaptığım doğum planlarım suya düşebilir. Çünkü doğumdan az önce anneye antibiyotik verilerek virüsün bebeğe geçmesi engelleniyormuş. Umarım bu testimiz de temiz çıkar.

Pazartesi akşamı doğum yapacağım hastanedeki antenatal (doğuma hazırlık) kursuna gittik. Yolda bir ara kaybolduk ve doğumdan önce birkaç kez gidip gelelim hastaneye diye karar verdik eşimle. Hastanenin bir katında yılbaşında açılan 5 yıldızlı otel kıvamındaki midwife led unit (sadece ebelerin olduğu normal doğum yapılan doğumhane) hakkında bilgi aldık ve 36. haftadan itibaren gidip gezebileceğimiz söylendi. Salı akşamı da süregelen doğum kursumuz vardı. Bu defa 3. safha yani plasentanın doğumundan, acil durumda sezeryana alınma durumundan bahsettik. Bebek ters gelirse ayaklar önde, doğum sırasında kalp atışları düşerse veya anne yorgun düşüp doğumu devam ettiremeyecek gibi olursa acilen sezeryana alınıyor. Bu acillerde de genel anestezi uygulanıyor malesef. Tamamen uyutulan anne bebeği göremiyor bir süre ve tabii yatağa bağlı kalma da cabası. Umarım başımıza bu iş gelmez, en büyük korkularımdan biri bebeğimin doğum anını kaçırmak. Bir de normal doğum yırtıkları! Onu engelleyebilmek/azaltabilmek için de kegel egzersizleri ve son ayda perineal (perine) masaj uygulamak çare olabilirmiş. Tabii bir de 4 ayak üstünde doğum yapmak :)

Bebişim bu aralar günde 30gr’a yakın kilo alıyormuş. Bu da benim son bir haftadır günde 250gr almamın açıklaması olmalı :( Malesef 65kg hedefimi geçecekmişim gibi bir his var içimde. Henüz çatlaklarımın olmaması yeterli bir sevinç kaynağı şimdilik. Bakalım 38. hafta hediye olarak getirecek mi onları? (38. haftada olurmuş diyorlar da)

Buradan bir arkadaşımın beklenen bebek doğum tarihi Pazartesi günüydü. Arada yazışmalarımız oldu ve anladım ki üzerinden 4 gün geçmesine rağmen hala bebek gelmek istemiyor. Pazartesi günü gittiği ebe rahim boyunun hala yukarıda olduğunu söylemiş ve membrane sweep denilen vajinal muayene ile rahim boyunu uyarma işlemi yapmış. Merakla bekliyoruz haberlerini. En büyük arzum herkesin bebeğinin vakitli gelmesi; ne erken gelip hazırlıksız yakalasınlar ne de geç gelip strese soksunlar. Duydun mu bıdığım?

12 Mayıs 2011 Perşembe

Evde Üç Kişi?


34. haftamız da bitti. Kaldı mı normal şartlar altında 6 hafta?

Nedense bana bu bebek hiç öyle 6 hafta daha bekleyecek gibi gelmiyor. Acaba bu genel bir yanılgı mı bu süreyi dolduran anne adaylarında? Yoksa sadece bir içgüdü mü doğruluğu kanıtlanan? Bugün tekrar eski yazılarıma dönüp kesin ovulasyon günüme bile baktım. Birkaç gün erken gelebilir gibi ona göre; tabii paşa gönlü ne zaman isterse o zaman geleceğini biliyoruz.

Genel şikayetlerimde bir azalma olmasına rağmen her geçen gün kendimi biraz daha ağırlaşmış ve çabuk yorulur buluyorum. Bu aralar bebişim haftada 200gr almalıymış gel de ağırlaşma! Aslında eskisi gibi çok yiyemiyorum, çabuk doyuyorum; ama abur cubura fena kaptırdım kendimi ki bu zamana dek ne güzel sağlıklı beslenmiştim. Günde birkaç kez çikolata, dondurma, bisküvi, kek indirir oldum mideye. Bunlar hep ufaklığın babaya çekmesinden kaynaklanıyor eminim! Sağlıklı beslenmeye dönmem lazım yoksa şu son ay epey bir şişeceğim...

Düşünüyorum da bazen, yıllardır eşimle paylaştığımız iki kişilik birlikteliğimizin son haftalarındayız artık. Hayatımız eskisi gibi olmayacak hiç. Hatta yeni birer de sıfat binecek üzerimize anne/baba olarak. Bunlar beni mutlu da ediyor, azıcık endişelendiriyor da becerebilecek miyiz diye? Çok yakında göreceğiz...

Bir iki gündür bizim ufaklık yeni moda hareketler çıkardı. Sanki iki kolu iki bacağıyla karnımın içinde emekliyor, takla atıyor, dönüp duruyor kanımı sağdan soldan şişirtip. Bir o yana bir bu yana atıyor kendini ve acı da veriyor arada bazısı epey güçlü geliyor. Yanlışlıkla göbeğim masa kenarına falan değmesin hemen itiveriyor. Sıkıntılı bir çocuk mu olacak nedir? Bu dönmeleri beni yavaştan korkutmaya başladı kordonu etrafına dolamasın kendini diye. Gözümde bir güç olsa da karnımın içini görebilsem ve endişelerimi giderebilsem. Buradaki ebe de eli-koluyla muayenede anlayamaz heralde kordon sorunlarını. Gerçi kafa çıkarken hemen müdahele ederlermiş öyle bir durumda; ama insan yine de kara kara düşünüyor işte.


İsim konusunda hala bir gelişme yok. Ne olacak bu bebeğin ismi?

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Kaldı 7 Hafta :)


33. haftayı doldurmamıza bir gün kaldı :) Zaman çabuk mu geçti ne?

Önce kaşıntılarım ve döküntülerden haberler; dandelion root (karahindiba kökü) hapını ve çayını kullanır kullanmaz cildimdeki döküntüler yokoldu. Ya da diğer kremler işe yaradı, mesela bio-oil? Yani ben kaşımazsam yoklar. Kaşıdığım an, özellikle banyo sonrası, sabah uyanınca ve akşam yattığımda hemen kırmızı çizgiler beliriyor. Kaşıntı da büyük ölçüde azaldı ki artık bu geri kalan kaşıntılar derimin aşırı gerildiği, inceldiği ve kıyafet/çarşaf izlerinin harita gibi vücudumda belirdiği yerlerde genelde. Bir de koltukaltı, bacak arası ve kasık gibi sıkışan ve kilolarımdan ötürü derimin kat olan yerlerinde. Çok da kilo almadım halbuki, başlangıçtan beri 10-11 kg sadece. Çok şükür deliksiz uyku uyuyabiliyorum bazı geceler; çok yorgun olduğumdan mı, yoksa uyku saatlerim şaştığından mı bilmem? Dün gece eşim birşeyler anlatırken sızmışım mesela.

Geçen 10 gün boyunca kayınvalidem ve kayınpederim bizdeydiler. Tatil olması ve gece ortasında uyansam da ertesi günü işe gitme stresi olmaması bana iyi geldi. İzne ayrılmak için gün sayıyorum resmen 3.5 haftam kaldı işyerinde, tabii patronum onaylarsa? İşten dönerken de uyukluyorum artık tıpkı ilk üç ayda olduğu gibi.

Geçen haftaki kontrolde bebişimiz bir hafta büyük çıktı ki son bir ayda bir kilo almıştım. Başaşağı duruyordu. Sağlık görevlisi pozisyonunu anlamak için sıkıştırınca sağdan soldan hemen tekmeyle karşılığını verdi bizimki. Bu ara hareketleri sayı olarak azaldı belki; ama güçlendi ve büyüdü. Dün gece beni uykudan uyandırabildi mesela. Tekme yerine kendini bir o tarafa bir bu tarafa atar oldu. Karnımın bir ucundan ufak birşeyler çıkarken dışarı, ortasından daha irice belki sırtı veya poposu yükseliyor. Bir de uzun uzun hıçkırık tutmaları başladı. Babası hıçkırıkların ben ani dönüşler yaptığımda olduğunu söylese ve bebişimiz için üzülse de, bence bu çok doğal ve bizim minik büyüyor her hıçkırıkla ;)

Bu aralar endişelerimin başında erken doğum riski geliyor. Ya gelirse vaktinden önce diye. Beklesin bebişim az daha, sakın acele etmesin. Anneannesi de öyle diyor.

21 Nisan 2011 Perşembe

Puppp (Pep)


31. haftamızı doldurduk bugün. Kaldı 9 hafta?

Kaşıntılarımın sebebini internet araştırmalarım sonucu PUPPP (Pruritic Uticarial Papules and Plaques of Pregnancy - PEP) olarak isimlendirdim. Yani hamile kadında aşırı kaşıntılı isilik. Google’da resimlerini aratıp benimkine yakın görüntüler ve delice bir kaşıntı buluşumu doğruluyordu. Genelde 34-36. haftalarda başlar, %70’i erkek çocuk bekler, kabartıların örneği alındığında babanın DNA’sından iz bulunur yani babanın ailesinden dolayı kalıtsal birşey olabilir. Kısaca bebeğime karşı alerjik reaksiyon veriyorum :( Karaciğer fonksiyonu normal çıkmıştı; ama kabartılar tüm vucudumu sardı göbek, sırt, kollar, ense ve boyun dahil. Ayaklarımda ve diz arkalarında hafif kaşıntılar başlasa da vücudumun ön kısmı kadar kötü değil, henüz! Geceleri kaşıntım beni çıldırtıyor, kremler de hemen bir etki göstermediğinden kendimi eşimi uyandıracak kadar şiddetli ağlıyor bulmadım değil. Bu kaşıntı öyle çok kafamı meşgul ediyor ki bebeğimin tekmeleri ve hareketlerini farketmez buluyorum bazen. Eskisi gibi onunla konuşamıyorum ve bu beni ürkütüyor. Hamileliğimin son haftalarını daha huzurlu ve mutlu geçirmek isterdim.

Geçen haftadan beri yerli-yabancı tüm internet sitelerini okuyup ne iyi gelir derlerse aldım. Geçen haftakilere ilaveten Aveene yulaflı banyo jeli, nişasta ununda banyo, E-45 ve Bio-oil de birkaç saatten fazla işe yaramadığı için bugün dandellion root hapı ve çayını aldım. İçerdiği yüksek dozda A vitamini beni endişelendirse de birkaç gün deneyeceğim. En azından haftaya randevumda doğum uzmanı beni görene dek! Bu da çözüm olmazsa ve dermatolog görsün ve birşey önersin desin, ya da işe gitmemek için rapor isteyeceğim bir sürelik. Akıl sağlığım, eşimin, bebişimin ve tabii benim huzurum için. Bir de 28 hafta kan testlerinde demir eksikliği çıkmış az da olsa. Demir hapına başlamam gerekiyormuş.

Doğum kursumuzdan çok memnunuz. Umarım son ana dek herşey yolunda gider de bu öğrendiklerimizi uygulayabiliriz. Sırtını koltuğa yaslayıp geriye doğru oturmamanın, bacak bacak üstüne atmamanın, bacaklar aralık ve dizler kalçadan aşağıda hafif öne doğru oturmanın önemini öğrendiğimden sık sık duruşumu düzeltiyorum. Bu hafta da hormonların doğuma etkisini öğrendik; eşlere çok şey düşüyor bu konuda. Bize sarılıp öpücüklere boğmaları gerekiyor doğumun ilk fazında :)

Şu kaşıntılarım olmasa herşey güzel gidiyor, çatlağım bile yok henüz ve havalar çok güzel...

15 Nisan 2011 Cuma

Ka-şı-nı-yo-rum!!!


30 hafta biterken ben de bittim. Bir an önce geçsin zaman...

Başlıca ve en büyük sorunum; kaşıntı ve kabartılar! Birkaç hafta önce göğüs altlarımın terlemesinden oluştuğunu düşündüğüm sinek ısırığı şeklindeki kaşıntılı kabartıları doğum uzmanına gösterdim; bana aqueous adlı kremi kullanmamı önerdi. Alıp boca ettim; ama birkaç gün sonra havaların 20 derece üzerine çıkması ve benim aşırı sıcaklayıp terlemem sonucu kasıklarım baştan başa bu kabartılarla doldu. Öyle de fena kaşınıyorlar ki! Göğüs altındakiler kuruyup mora dönerken kasıktakiler bacak aralarıma doğru yayılmaya başladı. Ardından karnımın üstünde minik kırmızı nokta şeklinde sivilceler çıktı. Onlar da tüm vucudumu sardı bir gecede. Artık uyumak ve kaşınmamak imkansız olunca ve internette bu kaşıntıların bazısının hiç de hayra alamet olmadığını okuyunca soluğu doktorda aldım. Doktor karaciğerden kaynaklanan bir sorun olup olmadığını anlamak için kan testine gönderdi ve yalvarmalarım sonucu istemeyerek de olsa hydro kortizol krem verdi. Gebelikte bu tür kremlerin zararlı olabileceğini, o nedenle çok ince bir tabaka sürüp bir hafta içinde kullanmayı kesmemi tembihledi. Kan tahlilim temiz çıktı böylece şıklardaki ‘cholestasis’i eledik. Biraz da rahatladık; çünkü alabileceğimiz en kötü sonuç buydu ve erken doğum gerektiren bir rahatsızlıktı.

Bana göre aşırı sıcaklamaktan ve terden dolayı oluşan birşeydi ve hamilelikte iyice hassaslaşan cilt normalde başedeceği bu durumla baş edemedi. Tam da bu zamana denk gelen deterjan değişikliği de bu çeşit egzamalara çanak tutuyordu. Sonuçta tüm vücudumu ve ellerimin üstünü saran nedeni belirsiz kabarcıklar ve kaşıntılar aqueous, zeytin yağı, aloe vera, calamine losyon, yulaflı sabun, sudocrem ve bebe pudrası kullanmama rağmen son bir haftadır azalmayarak arttı denilebilir. Kortizonlu krem kabartıları küçültse de kaşıntıları azaltmadı. Kremlenip yatsam da geceleri iki saatte bir delice bir kaşıntıyla uyanıyorum ve tekrar kremleniyorum. Bu arada ben sakinleyip yatağa girdiğimde minik bebişim başlıyor tepinmelerine. Ertesi günü işe gitmek ve işte uyanık kalmak tam bir işkence tabii kaşınmadığım zaman!

Gelelim bu haftanın en iyi yanına... Birkaç gün önce 4D ultrasona gittik ve oğlumuzla tanıştık. Tombul yanaklı koca burunlu oğlumuz resimlere bakanlara göre, babasının kopyası :) 1,360 kg ve başaşağı durumdaydı. Gözümüzde ete kemiğe büründü bıcırık. İsim bulmamız kolaylaşır gibi geliyor artık!?

Bel ağrıları ve kaşıntılar arasında fırsat bulduğumuz an bebek odasını hazırlıyoruz. Babası yatağı ve dolabını kurdu, evde bebek varmış gibi oldu :) Şimdi sırada içini yerleştirmekte.

Bu arada daha sert olan misafir yatağında yatmaya başlamamdan beri bel ağrılarım çok hafifledi. Yürürken kasıklara hafif baskı seziyorum artık ve bu hafta doğum kursumuz başlıyor...

29 Mart 2011 Salı

Gene Şikayet!



Günler koşturuyor mu ne? Nerdeyse 28 haftayı dolduracağız bebişimle birlikte. Güzel, rahat ve enerji dolu 2. sömestre bitti gibi artık şikayetlerin artmasından belli oluyordur.

Kendimi yorgun hisseder oldum daha çok. Saatlerin de ileri alınmasıyla gün ışığından faydalanıyoruz; ama uyku düzenim iyice şaştı. Bebişimle 7:30’a dek uyurken sabahları saat 7 olmadan tekmelere başlar oldu bu ara. Tabii ki şikayetçi değilim; çok memnunum kıpır kıpır balık gibi birşey olduğundan. Bir hafta aradan sonra bizi gören babası da hayretler içinde kıpırdaklığına ve hareketlerinin güçlülüğüne. 32. hafta tavan yaparmış hareketler diye okuyunca korkmaya başladım açıkçası.

Dün iş dönüşü belim koptu kopuyordu; özellikle de sol ayağım üzerindeyken vücut ağırlığım. Eve varıp yemek olayına girişmek yerine, bacak arama yastığı koyup uzandım uzunca bir süre. Bu sabah daha iyiydi; ama acaba şu gebelik kemeri (maternity support belt) denilen ürünü almalı mı? Haftaya tekrar randevum var doğum uzmanıyla; o zamana dek dayanmak istiyorum çünkü bu kemer de bazı kasların hareketini engelliyormuş diye okudum. Bebeği sıkıştırması da cabası!

İştahım çok fazla değil; bu bazen acaba yeterli besleniyor muyum dememe neden oluyor. Neyse ki haftaya kan tahlilim var ki çıkacak ortaya ak/kara koyun.

23 Mart 2011 Çarşamba

Reflu!


27. haftayı doldurmamıza birkaç gün kala şikayetlerim başladı. Kendimi epey bir yorgun hissediyorum, tabii bunda erken aydınlanan gökyüzünün ve aynı saatlerde uyumama rağmen saat henüz çalmadan 40-60dk önce uyanmamın etkisi büyük olsa gerek. Ayaklarım şişmeye, belim daha çok sızlamaya - ki buna da hala eski vücudum gibi düşünüp yaptığım hareketler sebep olabilir -  sonuncu ve en kötüsü de mide problemi yani anladığım kadarıyla reflü başladı birkaç gündür.

Yemeklerden sonra ve gün içinde bol su tüketmek faydalıymış. Az ve sık yemek de. Neyse son günlerde iyice artmış olan iştahım bu reflü sayesinde biraz azalacak sanırım. Çok yemeye korkar oldum; ki hamilelik öncesi hiç mide şikayetim olmamıştı. Boğazıma gelen yanma çok rahatsız edici birşey. Halk dilinde son aylardaki mide şikayetleri başlayınca bebeğin saçları çıkıyor da derlermiş; ama ne kadar doğru bilmem.

İşin güzel yanı ise; bebişim tekmeleyip değişik hareketler yaptı mı bütün bu şikayetlerim pencereden uçup gidiyor. Bana da onun bazı beklenmedik güçlü hareketleri sırasında masa kenarına çarpmaması için endişelenmek kalıyor. Bunlar dışında keyfimiz yerinde.

Eşim iş seyahati için Amerika’ya gidince annem ve kızkardeşim yanlarında 2 bavul bebek eşyası ile yalnız kalmamam için yanıma geldiler. Yatak takımları, uyku tulumları aldık onlarla gezerken. Yavaştan bir odanın köşesinden başlayarak doldurmaya başladı evimizi ufaklık. Annem hazır buradayken birkaç eşyasını yıkayıp ütüledi ki ne olur ne olmaz beklenmedik bir durumda karşılaşırsak daha da panik olmayalım diye. Ellerini karnımdan çekmez oldular bıcırığı seveceğiz diye. Şanslı böcek bizimki ;)

15 Mart 2011 Salı

25 Hafta!


25+6 günlükken gittiğimiz doğum görevlisi geçen seferki değildi; ama her soruma ciddiyetle cevap verdi.

Bebeğin hareketlerini takip etmemi, azalma olması durumunda hemen onları aramamı tembihledi. Şimdilik bebeğin büyüklüğü günlerime uygun gidiyor sanırım; göbek ölçümünü 25cm olarak verdi. Kan basıncı ve idrar testi sonrası herşey yolunda olunca bir yerlere haftasonu kaçamağı yapıp yapamayacağımı sordum. ‘Ben senin yerinde olsam gitmezdim’ dedi. Sanırım bundan uçağa binip uzaklara gitmeyi kastetti.

Akıntılarımın artmasının normal olduğunu, yeşilimsi olması durumunda enfeksiyon olabileceğinden haber vermemi söyledi. Birkaç doğum ve emzirme kursu ki 33. haftadan itibaren başlıyor, önerdi. 28. haftamıza tekrar randevu ayarladık; bu defa kan tahlili de olacak. Kontroller ayda birden 3 haftada bire indi. Son aylara yaklaşıyoruz!!!

8 Mart 2011 Salı

Alışveriş başladı...


24 hafta 6 günlük bebişim kıpır kıpır dolanıyor içimde. Yerinin gittikçe daraldığından olsa gerek hareketleri daha belirgin; ama gene de bazen öyle şeyler yapıyor ki, eşimle ben “Ne yapıyor olabilir böyle bu bıdık içeride?” diyoruz. Eşim ona gitar çalarken tepki veriyor, ben ona hafif yumuşak bir sesle konuşurken tepki veriyor, birşeyler yeyip içtiğimde de tepki veriyor artık. Resmen evde üç kişi olduk :)

Bugün ilk defa Braxton hicks denilen kasılmaları hissettim güçlü bir şekilde. Belki daha önce de olmuştu; ama bu defaki daha farklıydı. Öğle yemeği sonrası yürüyüşe çıkmıştım havayı güneşli bulunca. Belki hemen yemek ardından diye, belki de biraz hızlı yürüdüm diye, karnım taş kesildi bir an. Nefesim daraldı. Karın kaslarım gerildi ve acıdı. İşyerine döner dönmez dinlendim ve hemen internetten okudum. Bu kasılmalar doğuma hazırlık içinmiş. Kanama görülmediği ve düzenli olmadığı takdirde normalmiş gebeliğin ikinci yarısından sonra.

Haftasonu bebek arabası ve bebek yatağı baktık epey. Bebek çeşidi kadar bebek arabası var nerdeyse! Eşim internetten yorumlara bakıyor, birşeyler seçiyor sonra gidip yerinde bakıyoruz ve elbette %95’ini beğenmiyoruz. Geriye kalan kısım da en uçuk ve pahalı modeller. Aslında Maclaren’in hafifliği ve kolay açılıp kapanması hoşumuza gitti; ama onu bir araç koltuğuyla birleştirme opsiyonu çok yoktu. Tabii bir de eşim biraz hor kullandığından eşyaları her hafta yeni bir Macleren almak zorunda kalabiliriz. Sonunda tüm araştırmalarımız halen biraz büyük bulduğumuz; ama eşimin ilk görüşte aşık olduğu, sağlamlığıyla bizi bizden alan Mountain Buggy’nin Urban Jungle modeli oldu. Siparişimizi verdik bakalım hayırlısı! Yatak için de gene biraz büyük birşey seçtik açıkçası. Eşim bebeğimizin iri olacağini düşündüğünden ki benim karnım bir ay önceden gidiyor nerdeyse diğer hamilelerden, yataklar gözüne küçük geldi. Onu da indirim varmış gazına gelip Mama’s & Papa’s firmasından aldık. Bakalım küçük oğlumun küçük odasına nasıl sığacak? Gerçi ilk birkaç ay bizim yatağın yanına koymayı düşünüyoruz bebişin yatağını. Birbirimize güzel güzel alışalım diye :)

Bu alışverişler, üzerine evi toparlama, yüzme ve yemek yapma derken Pazar gecesi yattığımda belim sızım sızım sızlıyordu. Biraz pişman olmadım değil kendimi yorduğuma. İnsan iyi hissedince karnındaki ağırlığı farketmiyor; ama acısı bir süre sonra çıkıyor. Daha dikkatli olup herşeyi ağırdan almanın vakti geldi sanırım.

Haftaya 25 hafta randevum var; şimdiden sorularımı not almaya başladım aklıma geldikçe. Bakalım beni gören doğum uzmanı ne diyecek kiloma ve karnıma? Annem; “Sen bizi mi kandırıyorsun? Bir ay önceden gidiyorsun da panik yapmayalım mı istiyorsun doğumda” diyor. Hamilelik başından beri 8kg aldım nerdeyse. 65kg ile kapatırım diyordum; ama zor görünüyor bu gidişle.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Rüya


22+4; yani 5,5 ay doldu bile. Gelsin sıradaki aylar...

Dün akşam bebişimi rüyamda gördüm ilk kez detaylı ve ayrıntılı. Hatta hala gözümün önünde siyah saçları ve yüzü. Rüyamda olay şöyle gelişiyordu; oda oda gezip bebeğim nerde diye arıyorum. Yatağında değil, sonunda annemle kız kardeşimin yanlarında buluyorum. Hemen ellerinden alıp “Nerdeymiş benim oğlum, neler yapıyormuş burada” diye ona konuşuyorum. Beni görünce lacivert siyah karışımı gözleri üzerinde hala bebeklere özgü mat tabakası bana bakıyor dikkatlice ve gülümsüyor. Öyle mutlu uyandım ki o an bir baktım beni tekmeliyor bir gece vakti karın üstü yatmamla sıkışan bıdık.

Haftasonu Babyshow denilen, senede iki kez düzenlenen bir fuara gittik. Önceden araştırmamıza rağmen herşeye bakamadık bile; tabii eşimin üç saat boyunca bebek arabalarına bakması da buna bir sebep. Bazı şeylerin fiyatı çok uygundu; Avent marka sterilizasyon aleti, biberon, göğüs pompası vs. Timmie Toppie bebe önlükleri, göğüs pedi vs. Bazılarına internetten bakmıştım oradan biliyorum ucuz olduklarını; ama bebek odası ve Mothercare ürünleri için aynı şeyi söyleyemem. Bebek arabalarında da durum çok fazla değişmiyordu; ama en güzeli uzmanlarla dolu bir yerdi ve her konunun uzmanı hiç aklımıza gelmeyen bilgiler anlattı. Bunlar ileriki alışverişlerimizde kulağımıza küpe olacak. Elbette birşeyler aldık, dayanamadık...

Havalar çok kötü gittiğinden birkaç gündür öğle arası yürüyüşlerimi yapamıyorum. Bu da bana bel, sırt, baş ve ayak ağrısı olarak geri dönüyor akşamları. Dayanılamayacak kadar değil neyse ki henüz. Bu ara çatlaklara taktım. Her gece kremlenmeye ve kontrol etmeye başladım göbeğim iyice büyüdüğünden. Geçenlerde eşantiyon olarak Silderm diye bir yağ verilmişti; onun lavanta kokusu beni büyüledi. Evdeki kremler bitince kesinlikle alacağım krem odur. Şimdi internetten baktım da fiyatı biraz tuzluymuş; ama kullanıcı yorumları iyiyse değer gibi geliyor.

İki haftadır cinsiyeti bilmemize rağmen henüz isim bulamadık. Arada bir stres yapmıyor değilim. Eşim “Buluruz daha vakit var” derken bir yandan da “Başkalarının önerdiği isimleri koymalım, biz bulalım” diyor. E tamam da o zaman bir an önce bulalım da başkalarının önerdiği güzel bir isim boşa gitmesin :) Erkek ismi bulmak mı zor? Çocuğuna isim seçmek mi? Bilemedim...

Rüya


22+4; yani 5,5 ay doldu bile. Gelsin sıradaki aylar...

Dün akşam bebişimi rüyamda gördüm ilk kez detaylı ve ayrıntılı. Hatta hala gözümün önünde siyah saçları ve yüzü. Rüyamda olay şöyle gelişiyordu; oda oda gezip bebeğim nerde diye arıyorum. Yatağında değil, sonunda annemle kız kardeşimin yanlarında buluyorum. Hemen ellerinden alıp “Nerdeymiş benim oğlum, neler yapıyormuş burada” diye ona konuşuyorum. Beni görünce lacivert siyah karışımı gözleri üzerinde hala bebeklere özgü mat tabakası bana bakıyor dikkatlice ve gülümsüyor. Öyle mutlu uyandım ki o an bir baktım beni tekmeliyor bir gece vakti karın üstü yatmamla sıkışan bıdık.

Haftasonu Babyshow denilen, senede iki kez düzenlenen bir fuara gittik. Önceden araştırmamıza rağmen herşeye bakamadık bile; tabii eşimin üç saat boyunca bebek arabalarına bakması da buna bir sebep. Bazı şeylerin fiyatı çok uygundu; Avent marka sterilizasyon aleti, biberon, göğüs pompası vs. Timmie Toppie bebe önlükleri, göğüs pedi vs. Bazılarına internetten bakmıştım oradan biliyorum ucuz olduklarını; ama bebek odası ve Mothercare ürünleri için aynı şeyi söyleyemem. Bebek arabalarında da durum çok fazla değişmiyordu; ama en güzeli uzmanlarla dolu bir yerdi ve her konunun uzmanı hiç aklımıza gelmeyen bilgiler anlattı. Bunlar ileriki alışverişlerimizde kulağımıza küpe olacak. Elbette birşeyler aldık, dayanamadık...

Havalar çok kötü gittiğinden birkaç gündür öğle arası yürüyüşlerimi yapamıyorum. Bu da bana bel, sırt, baş ve ayak ağrısı olarak geri dönüyor akşamları. Dayanılamayacak kadar değil neyse ki henüz. Bu ara çatlaklara taktım. Her gece kremlenmeye ve kontrol etmeye başladım göbeğim iyice büyüdüğünden. Geçenlerde eşantiyon olarak Silderm diye bir yağ verilmişti; onun lavanta kokusu beni büyüledi. Evdeki kremler bitince kesinlikle alacağım krem odur. Şimdi internetten baktım da fiyatı biraz tuzluymuş; ama kullanıcı yorumları iyiyse değer gibi geliyor.

İki haftadır cinsiyeti bilmemize rağmen henüz isim bulamadık. Arada bir stres yapmıyor değilim. Eşim “Buluruz daha vakit var” derken bir yandan da “Başkalarının önerdiği isimleri koymalım, biz bulalım” diyor. E tamam da o zaman bir an önce bulalım da başkalarının önerdiği güzel bir isim boşa gitmesin :) Erkek ismi bulmak mı zor? Çocuğuna isim seçmek mi? Bilemedim...

14 Şubat 2011 Pazartesi

Güzel zamanlar...


Adını Tepikçi Mahmut Paşa koydum bu aralar. Şu an yazarken bile tepikliyor beni ufaklık 21. hafta 4.günde.

Cuma akşamı ilk kez dışarıdan tekme ve/veya hareketleri belli oldu. Üzerimde krem rengi dar bir bluz vardı ve dikkat ettiğimizde epey göründü kıpırdanması. Haftasonu oğluşumla yalnızdık. Cumartesi sabahı ne zamandır merak ettiğim doğum öncesi (antenatal) yoga kursuna gittim. Yaklaşık 20-25 hamile bayanla ilk defa aynı ortamda bulunuyordum ve biri hariç diğerlerinin hep benden ileriydi hamilelikleri. Genelde çok kasmadan ve kastırmadan yumuşak hareketler ve nefes çalışmasıyle geçti seans. Kendimi önemli ve faydalı birşey yapmış gördüğümden mutlu oldum.

Pazar günü ise sabahtan başlayıp ona şarkılar söyledim, o da bana ufak tekmelerle cevap verdi. Sonra yorulup Mozart dinlettim saatlerce, yani beraber dinledik. Birkaç ay önce aldığım ama yapmaya başlayamadığım 1000 parçalık yapboza başladım. Bebek doğduktan sonra fırsatım olmayacak yapmaya diye. Gerçi şimdiden başında oturması epey yorucu oldu; ama kısa molalar verdim sırtım, belim ve bacaklarım ağrıyınca. Bir yandan da bebişimle konuştum; beni duyduğuna inanıyorum çünkü bana tepki veriyor artık ne zaman onunla konuşsam. En iyi de gece yattığımda iyi geceler dileme seansında farkediyorum bunu. Ben ona birşeyler söyledikçe o fır dönüyor. Gerçi eşim pek inanmıyor, ben uzandığımdan ötürü onun hareket ettiğini söylüyor; ama kim bilir?

8 Şubat 2011 Salı

Bebek erkek!


Sabah her ultrason ziyareti öncesi yaşadığım karın ağrısı ve heyecan beni uyutmadı. Hatta bir saat öncesinden hazırdım ta ki eşim saatin henüz erken olduğunu hatırlatana dek.

Hastanede biraz bekleme sonrası ilk olarak kalp tahkikinin yapılacağı odadaydık.  Gençten iki doktor iyice inceleyip notlar aldı. Bizse sadece kalbe bakıp bebeğimizi göremediğimizden ne olup bittiğini anlayamıyorduk. Sonunda biri “Merak etmeyin, herşey iyi görünüyor; ama uzman birini çağırıp onaylatmamız gerekir” diyerek odayı terketti. Diğeri bize bebeğin diğer organlarını az sonra asıl anomali ultrasonunda göreceğimizi; ama uzman doktor gelene dek bize bebeği gösterebileceğini söyledi. Tam cinsiyetine bakacaktık ki doktorlar içeri girdi.

Herşeyin yolunda olduğunu öğrendiğimiz kalp ultrasonu sonrası tekrar bir süre beklemeye devam ettik diğer heyecanlı çiftlerle birlikte. Bu arada yüzüm kıpkırmızı olmuş alev alev yanıyordum heyecandan olsa gerek. Nihayet beni çağırdılar. Buradaki doktor kafasından başlayıp, karnına, parmaklarına kadar tek tek herşeyi kontrol etti ve ölçümler yaptı. Burada da herşey yolunda gidiyordu. Gününde farklılık çıkar diyerek boyunu ölçmedi; ama kilosunu 345gr olarak hesapladı 20 hafta 5 günlükte. “Herşey normal gidiyor. Ben biliyorum; ama siz cinsiyeti öğrenmek istiyor musunuz?” deyince, eşim de ben de heyecanla evet diyerek atladık söze. Ekranda bir görüntü ayarladı ve bize döndü anladık mı diye. Bizden tepki göremeyince de, “Bakın bu bir bacağı bu da diğeri, ortada da, eee?” dedi. Erkeğe benziyordu; ama hayatımda ilk kez ultrasonda böyle birşey gördüğümden yanılma payım olduğunu bilerek eşime baktım. O da “Erkek mi?” deyince, doktor nihayet bildiniz anlamında “Erkek” dedi :) Beni tuvalate gönderdi döl yatağı boyumu ölçmek için. Cerviksin kapalı ve döl yatağının yeterince uzun olduğunu görünce, erken doğum ihtimalini %1 olarak verdi. Bir daha da buraya gelmemize gerek olmadığını, herşeyin iyi göründüğünü söyledi.

Elbette kocaman gülümsemelerle ayrıldık hastaneden. Beraber bir öğle yemeği yiyip oğlumuzdan bahsettik uzun uzun. Sonra hemen anne-baba-kardeş başta haberi dağıttık. Göbeğimin şeklinden ötürü annem ve kayınvalidem baştan beri erkeğe benziyor demelerine rağmen şaşırdılar. Dedeler ise erkek torun geliyor diye pek bir mutlu oldular, öyle ki bir ara acaba kız olsa bu kadar sevinmeyecekler miydi diye üzüldüm.

Eşim “oğlum benim” diye sevmeye başlarken karnımı, ben hala bana cinsiyetsiz sadece bir bebek olarak gelen bebeğime oğlum diyemiyorum. Bu kız olsaydı diye istediğimden değil, sadece sağlıklı olmasına öyle çok konsantre olmuşum ki cinsiyet henüz bana birşey ifade etmedi.

Ultrason aletini tekmelemesi dahil giderek daha belirgin olan hareketleri beni mutlu ediyor ve her hissedişimde gülümsüyorum, eşim de gözlerinin içi gülüyor diyor. Güzelleştiğime dair laflar da dönüyor aile ve arkadaş çevresinde. Bir de kilo almamı yavaşlatabilsem?

3 Şubat 2011 Perşembe

Tepikleme

20. haftanın dolmasına 1 gün kaldı son ultrasondaki ölçümlere göre ve dolayısıyla anomali ultrasonuna da 6 gün kalmış oluyor. Ne mutlu bebişi gene ekranda görebilecek olmamız. Hareketlerinin saatlere göre yoğunluğuna bakılırsa sonografları gene çileden çıkartabilir. En güzeli o sabah tatlıya elimi sürmeyeyim ben :)

Haftasonu epey hareketliydi bizim bıcırık. Artık yeter dedirtecek kadar hem de. Bir ara eşim “Hiperaktif olmasın bu bebek!” bile dedi. Tabii ki çok mutluyduk öte yandan da sağlık belirtisidir bu hareketler diye. Pazar akşamından Pazartesi akşama dek hemen hemen hiç hareket etmeyince de aldı beni bir telaş. Bir de kasıklarımda ve karnımın alt taraflarında ağrılar hissetmeye başladım. Hemen forumlara sarıldım normal mi diye. Henüz çok erkenmiş takip için hareketleri ve birgün kıpırdak, ertesi gün sakin olması normalmiş şimdilik. İçeride çok fazla alan varmış 15cm’lik ufaklığa. Ağrılar da round ligament pain denilen, rahim bağı kaslarının kasılması sonucu ortaya çıkıyormuş. Rahim yukarı doğru yükseliyor, annenin iç organları da ona yer açmak için yer değiştiriyormuş.

Pazartesi gecesi merakımdan doppler’ıma sarıldım. Gümbür gümbür atıyordu düzenli bir şekilde kalbi. Sonra eşime “Sen bir konuş bakalım tepki verecek mi bize?” diye sordum. Eşimin ona diller dökmesine rağmen kıpırdama veya herahangi bir tepki hissetmedik. Demek ki henüz dışarıdan gelen sesleri hissetmiyordu. Ardından “Bir de ben konuşayım bakalım ne olacak?” diyerek başladım anlatmaya; beni bugün epey meraklandırdığını, çok hareket ediyor dediğim için mi bugün sessiz kaldığını, keyfinin yerinde olup olmadığını sormaya başlamamla birlikte yuvarlanmaları ve kıpırtıları başladı. Doppler’dan da hareketlerin seslerini takip edebiliyorduk. Sonra kalp atışları da hızlanmaya başladı. Farkettim ki benim de kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Eşim “Durun yahu sakin olun” dedi azıcık kıskançlık azıcık endişe dolu sesiyle muzipçe. Benim sesimi duymasına mıydı bu tepkileri, yoksa bendeki heyecanı ona da yansıtmama mı hiç bir zaman bilemeyeceğiz.

Gece yatağa uzandığımda tekrar başladı hafif tekmeleri. Eşim de elini göbek deliğimin altına koyup beklemeye başladı sabırla. Bu işte sabır çok önemli. Bir süre sonra hissetti hareketini ve yüzünde gülücükler açtı. “Dur bir de kulağımı dayayım, birşey duyabilecek miyim?” diyerek karnıma doğru eğilip dinlemeye başladı. Kendisi sabırlı bir insan olduğu için birkaç dakika sonunda mükafatını yanağına yediği güçlü bir tekme ile aldı. Ben kıkırdamaya başladım eşim ani bir hareketle geri kaçırınca başını :) Bu da bize güzel unutamayacağımız bir anı oldu.

26 Ocak 2011 Çarşamba

İkinci 3-Ay Sorunları


Bebişim artık hafiften tekmeliyor Cuma’dan beri. Ne olsa büyüdük 18 hafta 6 günü doldurduk. Cuma gecesi Tv izlerken koltukta pır pır dönüyor gibi geldi. Heralde haftasonuna geldiğimizi anlıyor ki o da benim gibi seviniyor içimde.

Bir arkadaşımın daha hamile olduğunu öğrendim geçen hafta ve hemen hemen aynı günlere geliyor ikimizin bebeğinin de beklenen doğum tarihi. Tv’deki bir doğum programından bahsetti ve en çok bebeği sabah kalkmadan önce yatakta yatarken hissedebildiğini söyledi. Haftaiçi sabah kalkmaları bana işkence olduğundan ne kendimi, ne de bebeği görebilecek halde olmuyorum. Ne kadar erken yatarsam yatayım bir türlü uykuya doyamıyorum. Dün sabahakarşı da gene bir tuvalet ziyareti sonucu uyandığımda bir bardak da su içtim yatmadan. Arkadaşım S’nin söyledikleri geldi aklıma dur bakalım dedim içimden bizimki hareket ediyor mu? Dememe kalmadan kıpırtılar, pırpır etmeler, birşeyin yuvarlanma hissi, hafif tekme diyebileceğim titremeler başladı. Ardı arkası kesilmiyordu. Kendi uykumun açıldığı yetmez gibi bir de eşime seslendim. Ben “Ah gene yaptı”, “ Tam şu anda oldu” dedikçe eşim eli karnımda; ama bunları hissedemediğinden ötürü çok kıskanıyor ve üzülüyordu. Sabah karanlığında tekrar uykuya dalmamız bir saati geçmiştir ve tabii saat çalınca da uyanmamak için direndik epey...

Garip ama gerçek ki eşim de benim kadar uyumaya başladı bu hamilelik süresince. Normalde uykuyu seven bendim, sabahları erken kalkardı eşim. Hatta haftasonları da iş günü gibi 7-8’de uyanıp sinir olduk kendimize. Şimdiyse 10’u buluyor uyanmamız haftasonları.

İkinci dönemin en büyük sorunları benim için burun tıkanıklığı ve kanaması, diş fırçalarken dişeti kanaması, karnımın kaşınması ve denge kaybı. Geçen gün içine girmeye çalıştığım bir kotu denerken kendimi yerde buldum. Neyse ki yumuşak bir düşüş oldu. Vücut kilo aldığı için bu denge kaybetme olayı çok görülürmüş. Bu arada şimdiye dek 5-6 kilo aldım; çok mu bilmiyorum açıkçası, neredeyse yarı yoldayız.

Dişçiye gitmeyi de ihmal etmiyorum 2-3 ayda bir. Son 3 aya doğru aldığımız kalsiyumu arttırmamız gerekmiş ekstra bir bardak süt veya bir kase yoğurt ile. Bebeğimiz bizim kemiklerimizden ve dişlerimizden kalsiyumu çekip kendisi kullanacakmış kemiklerini geliştirmek için. Biz de kendimize iyi bakalım da erken yaşta kemik erimesi gibi hastalıklara yakalanmayalım.


* Bu arada ertesi akşam Tv karşısında uzanırken bizimki yine pır dönmeye başladı. Eşim de elini karnıma iyice gömdü ve sessizce beklemeye başladık. Hareketlerini ilk başta farkedemese de bir an geldi gözlerimizi iyice açıp birbirimize baktık. Sonunda o da hissetti ve çok mutlu oldu :)

17 Ocak 2011 Pazartesi

Pıtırtılar...


Daha önceki haftalarda hafif kıpırtılar hissetsem de şu mısır patlaması hissini ilk defa az önce hissettim 17+4’te. Bunlar ilk tepinmeler olmalı. Yaşasın iletişimimiz başlıyor galiba.

Geçen haftaki randevu iyi geçti. Benimle ilgilenecek doğum uzmanı değişik; ama tatlı bir kadın. Tüm sorularıma tek tek, uzun uzun cevap verdi; herşeyin yolunda gittiğini söyledi ve şimdiye dek nasıl baktıysan bebeğine öyle devam et diye tembihledi ayrılırken. İçim rahat çıktım; ama birkaç saat sonra arada bir çıkan uçuklarımın bebeğe bir etkisi olup olmadığını sormayı unuttuğum geldi aklıma. Bir dahakine artık...

Haftasonu kendimi çok iyi hissettim fiziksel olarak. Hatta dün havuza gittim, hafif temizlik yaptım, yemek pişirdim ve uyuya kalmadan bir film bile izledim. Aylardır yapmadığım şeylerdi. Gecenin bir vakti uyandığımda beni bir telaş aldı tabii ki. Kendimi birkaç gündür iyi hissediyordum, eski yorgunluğum yoktu ve bebeğim bir kıpırtı vermiyordu günlerdir. Bunlar benim uykumu kaçırmaya yetti; sabah olur olmaz hemen kalp atışlarını dinledik doppler ile. Keyfim yerine geldi. Az önceki pıtırtılar da işyerinde kıkırdamama neden oldu kendi başıma. Hemen eşimi aradım paylaşmak için bu sevincimi; ama cevap vermedi telefonu. Umarım bu heyecanım zamanla bilindik birşey olmaz da her defasında ilk kez-miş gibi sevinirim.

12 Ocak 2011 Çarşamba

İş Yeri de Duydu!


16+7 bugün; zaman çabuk mu geçiyor ne? Yaklaşık bir haftadır kasıklarım ve karnımın değişik bölgelerindeki ağrılar, ki bazen bıçak saplar gibi keskin, bazen adet ağrısı gibi sürekli ve rahatsız edici, bazen de anlık farkına varmalarda hissedebileceğim kadar hafif ve nazik. Bir de karnımın içi kaşınıyor gibi geliyor, acaba bebişin hareketleri mi onlar?


Haftasonu alışverişe çıkıp kışlık bir palto daha aldım kendime. Bu defa normalin dışında M beden (normali S veya XS idi), arka ve önde de genişlemeye hazır pileleri var ki birkaç ay daha beni idare etsin bu soğuklar geçene dek en azından. Denerken bir bayanla gözgöze geldik eşimin benim karnıma torba sokuşturması sırasında ve karşılıklı gülümsedik. Bir hamilelik taytı daha aldım, sanırım en çok kullandıklarımın başında geliyor ve gelecek. Bir de hamilelikte rahat uyumak için karnı, beli destekleyip yan yatmaya teşvik eden hamile yastığı ki bebek doğduğunda emzirme yastığı olarak kullanılabilen birşey bulduk. Henüz almadım; ama sanırım internetten sipariş vereceğim.


Bugün benim için önemli bir gündü işyerinde ilk kez şirket sahibine konuyu açtım. Öncelikle beklemediğim kadar çok sevindi, ardından eşimle ve yaptığı işle ilgili birkaç soru sordu ve defalarca tebrik etti. Umduğumdan çok daha iyi bir görüşme oldu açıkçası. İş ve işçi sağlığından sorumlu kişiye de haber verdim, böylece ayda bir görüşmelerimiz olacak kendisiyle neler tehlikeli neler değil diye karnım ve bedenim büyüdükçe...


Şimdi tamamiyle bebişime odaklanabilir ve onun içimdeki hareketlerini anlamaya çalışabilirim saatlerce. Yarınki kontrole de birçok soru hazırladım;
-20. hafta bebeğin gelişim ultrasonu nasıl olacak?
-Hissettiğim ağrılar normal mi? İlerleyen günlerde daha farklı ağrılar çıkabilir mi karşıma?
-Yatış pozisyonum nasıl olmalı?
-Bebeğin hareketlerini nasıl daha iyi hissederim?
-Group strep B hakkında bilgi alabilir miyim?
-Kan testlerine göre ekstra vitamine ihtiyacım var mı? Gibi...

5 Ocak 2011 Çarşamba

İlk hediyeler


15 hafta + 6 günlük olduğumuzu anlamadım bile. Zaman çok çabuk geçti tatil süresince. Şimdi tekrardan yavaşlamaya başlar malesef...


Aile üyeleriyle, arkadaşlarla ve onların yoğun ilgisiyle karşılaşınca farkına vardım hamileliğin ve ne de güzel, keyifli birşey olduğunun. Dönerken valizin üçte biri ufaklığa ait hediyelerle doluydu. Daha kendisi ortaya çıkmadan eşyaları yerini almaya başladı.



Benim ona daha çok bağlanmak dışında bir problemim yok. Birkaç gün önce kelebek kanat çırpıyor gibi geldi içimde. Sanırım hareketlerini hissetmeye başlıyorum. Bu arada kızkardeşimin aldığı Intelligender denilen testi yaptık; sonuç erkek çıktı. Yine de henüz eşimle aramızda tutuyoruz bu sonucu ta ki 8 Şubat’ta gözümüzle görene dek. Göbeğim iyice belirginleşti. Annem “Bu en az 4 aylık karnı” dese de ben 3,5 aylıkken.



Dün gece de doğum için gideceğim hastanede erken gebelik/doğum/hamilelikte neler yapmalı ile ilgili bir tanıtıma katıldık. Minicik bebek bezleri bizi havaya iyice soktu.



Uyurken yan yatıp kendimi gene sırtüstü bulmam dışında kayda değer bir sorunum yok. Akıntılarım hala devam ediyor; haftaya tekrar randevumuz var.


* Hiçbir şikayetim yok dedikten bir saat sonra işten dönerken, karnımdan vajinama doğru inen iğne batar gibi acıtan sancılar korku ve endişeye boğdu beni. Eve gelir gelmez uzandım ve eşim gelince doppler'ımızla kalbini dinledik miniğimizin. Gümgüm atması yüzümü güldürdü biraz. Yine de forumlara, kitaplara sarıldım. Ligament pain denilen kasların çekiştirilmesi ile oluşan rahmin genelde sağ kısmında oluşuyor. Bu haftalarda rahim yukarıya doğru çıktığında bu tür çekiştirmeler normalmiş, tabii kanamasız ve dayanılacak gibiyse. Birkaç gün sürdü hafifleyerek kasıklarımda adet ağrısı gibi. Bu arada adet zamanı da bu tür ağrılar görülebilirmiş diye okudum. Hemen hemen adet olacağım zamana da denk geliyor. Bir daha ağrım, sızım, şikayetim yok demeyeceğim :) Batıl oldum gene!!!