6 Aralık 2013 Cuma

Astım

İki gün ve gece öksürüğü ve hızlı nefes alıp vermesi bizi rahatsız etti. Acile gittik babası işten gelince, PRUH'a. Doğduğu hastaneye.

Doktor, enfeksiyon ama astımı da tetiklemiş dedi. Artık yanımızda bir inhaler taşıyacağız ne yazık. Tek umudum çocukluk astımı olması ve okul çağı başlayınca tamamen iyileşmesi. Bu hastalığın onun yaşamını etkilemesini istemem.

Biz biraz üzüldük, oğlumsa uyku saatini 2 saat geçmiş olmasına rağmen doktorun odasında kahkalar atıp oyun oynuyordu. Eve zor getirdik. Tabii astım ilaçlarının yan etkisi hiperaktiviteymiş, ilk günden yaşayarak öğrendik!

3 Aralık 2013 Salı

Tatlı Oğlum Benim

Kaç gündür süren huysuzluk ardından sular duruldu. Bugün kendi kendine öyle güzel oynadı ki... Nerdeyse bir saat şarkılar söyleyip, oyunlar yarattı kendine.

Dünden beri yemek konusunda ısrarı bıraktık. 12.2 kg ve bu hafta yediği kadar yemek yesin dedik. Daha sonra kilo kontrolü yapıp durumu değerlendireceğiz. Aksi takdirde her yemek sofrası kavga, gürültü, ağlama, sinir savaşları ile geçiyor.

21 Kasım 2013 Perşembe

Üzüldüm Galiba

Kızkardeşim hamile, 8 haftalık. Çok sevindim. epeydir uğraşıyorlardı. Esas mesele, biz de geçen ay bebek dansına başlamıştık. Ya tutarsa? Kızkardeşimi doğum zamanı göremezdim ve tabii minik, ilk ve tek yeğenimi de.

Oğlum çok bir deliydi son haftalarda. Çıldırttı beni. Ne ikincisi yahu deli miyim dedim...

Annem ikinciyi düşündüğümü öğrenince kafana huni takıp gezersin artık dedi. Bu tüm umutlarımı altüst etti. Hamile kalırsam sevinirim, kalmazsam da üzülmem diye düşündüm.

Bu olaylar üzerine birkaç gün önce eşimle tartıştık. Benim hormonlar ya regl ya da bebek dolayısıyla had safhada zaten. Ona ne oluyorsa? Üzerime gelmeden edemedi. Yangına körükle gitmek işte... Tartışma esnasında eşime bir de kalkıp ikinciyi yapalım diyoruz, diye söylendim.

Dedim ben manyak mıyım? Niye ikinci bebeği istiyorum ki. Zaten yeterince dert var başımda. Ne gerek var daha büyük bir derde?

Bu sabah regl oldum. Farkettim ki azıcık üzüldüm. Demek ki istiyormuşum ikinci bebeği, ne olursa olsun...

En doğurgan dönemimde, üstelik birkaç kez yapınca bebek dansını, acaba-lar gelmeye başladı aklıma:
- Acaba yaşımdan dolayı(36) sağlıklı yumurtam kalmadı mı?
- Acaba spermler yeterince sağlıklı mı? (Erkeklerde spermler zamanla kuvvetsizleşiyormuş)
- Acaba doğumda (acil epidural) rahimde, orda burda bir sorun mu oluştu?

Falan filan. Bakalım... Görüyorum ki iki numara için henüz pes etmeyeceğim.

20 Kasım 2013 Çarşamba

Deli miyim?

Geçen ay hamile kalıp kalmadığımı öğrenmem için son bir hafta. İşin kötüsü anneme iki numaradan bahsettiğimde bana Deli misin? dedi. Kafana huni takıp gezersin artık diye söylendi.

Doğruluk payı olduğunu düşünmeye başladım. Dışardan bakınca pek belli olmuyor belki?

İçerde bu ara fırtınalar kopuyor... Bir yandan bıraktığım iş hayatım batıyor. Bir yandan sadece Alaz'a ve eşime bağımlı sosyal hayatım canımı yakıyor. Zaten gurbet ellerde doğru düzgün arkadaş bulmak zorken, bir de temelli eve kapandım, çıkamayacağım gibi geliyor. Bazen ya ikisi birden beni terkederse, ben onlara ömrümü adamışken diyorum... Üzülüyorum.

Sonuçta biri tam zamanlı okula başlayacak, ailesi önemli olsa da akşamdan akşama görüşeceğiz belki? Bir de kalkmış yeni bir bebek daha yapayım, eve kapanıp onun da uykuları, yemeği diye geride kalan 3-5 tel saçımı daha dökeyim diye düşünmeme hayret ediyorum. Üstelik etrafımda yardımcı kimse yokken, eşim dışında... Eşimse oğlum doğduğundan bu yana iş hayatında başarıdan başarıya koşuyor, sosyal hayatı eskisi gibi olmasa da, hobileri, iş yemekleri, iş gezileri devam ediyor. Olan bana oluyor gibi bir his var içimde. Bu da benim canımı yakıyor. Belki bana öyle geliyor, belki hassas dönemlerdeyim; ama daha farklı hissedemiyorum. Kendime nasıl yardım edebilirim onu düşünüyorum...

Şarkılar

Ağzından müzik eksik olmuyor bizim oğlanın. Belki yaşı gereği, duyduğu her şarkıyı ezberleyene dek tekrarlatıyor, ardından da söylemeye başlıyor.



Geçen hafta Türkiye'deydik. Sokağa çıkarken başlıyor şarkılara, bazen İngilizce, bazen Türkçe. Evde oyuna dalmışken söylüyor mırıl mırıl şarkılarını bazen de bilerek sözlerini değiştirip. Yolda yürürken dahi susmuyor, bizim kulaklarımız yoruluyor dinlerken, o söylemekten yorulmuyor.

Sonra bu resmi gördüm. Şarkı söyleyen çocuk mutludur diye. Mutlu oldum. Şimdi sustuğu vakit meraklanıyorum mutsuz mu diye... Farkındayım en çok yemek masasında şarkı söylemek geliyor içinden. Kızıyorum ister istemez... Ne de olsa ağzını yemek için açacağına, şarkı söylemek için açıyor. Yemek vakti mutlu oluyor diye sevinmeli miyim? Yemeği kaytarıyor diye üzülmeli mi? Kreşte de aynısını yapıyormuş, yemek yemeyi bırakıp şarkılar söylüyormuş... Hay gidi kerata!

9 Kasım 2013 Cumartesi

Günün En Güzel Anı

Günün en güzel anı, öğle vakti. Oğlumun anne benim uykum geldi dediği vakit. Anne hadi uyuyalım dediği vakit.

Beraber çarşafın, battaniyenin altına girmek, önce kıkırdamak, sarılmak. Yorgunsa annenin uykuya dalması, oğlanın bıcır bıcır şarkıları muhabbeti eşliğinde. Anne yorgun değilse, bazen masal atlatmak, son zamanlarda çadır yapmak. Oğlanın bir annenin üzerine çıkıp yatması, bir yastığa kafasını koyması, sonra birkaç öpücük kondurması, karşılığını beklemesi. Bazen anne senin göbeğine yatcam diyerek kafasını göğsüme koyması. Anne gözlerini kapatıp uyumuş numarası yaparken, oğlanın elleriyle havada hareketler çizmesi bazen örtüleri tekmelemesi, annenin Şşşş... demesi ardından sessizliğe bürünmesi ve öpücük kondurması, bazen anne uyumadan uykuya dalması.

Günün en güzel, en saf, en mutlu anı son bir senedir bana. Kimseyle paylaşmak istemediğim, işim varsa o uykuya dalana dek yanında kaldığım ve sessizce yanından kalktığım zamanlar. Ve biliyorum ki gün gelecek öğle uykularını istemeyecek 28 aylık oğlum.

1 Kasım 2013 Cuma

Olan Oldu!

İçimden dışımdan kahkahalar atasım geliyor. Atıyorum da...

Geçen ay bebek yapımınına, oğlumuza kardeş getirme çalışmalarına başlamıştık. Bekleme süresinde, o 10-15 günde başım döndü, midem kalktı, ağzımda acayip çirkin, acımsı, metalimsi tatlar belirdi falan filan.

Ben o beklemenin son günlerindeyken eşimden bir mesaj geldi; 'Olan oldu!' diye. Nedir, ne oldu diye düşünmem ve farketmem birkaç saniye sürdü. Bizim gelin hamileydi. Yani eşimin erkek kardeşi bebek bekliyordu. 11 haftalıktı gebeliği. Çok sevindik; çünkü ilk bebekleriydi. Bir yandan da eşimle kıs kıs güldük, eyvah ya ben de hamileysem diye.

Birkaç gün sonra benim tüm hamilelik belirtilerim yerini regle bıraktı. Neyse dedik, öbür ay deneriz.

Dün akşam eşim bir arkadaşının hamile haberini daha verdi. Sonra 'Ya biz ne zaman yapacağız? Ben bebek kokusu özledim, bizim oğlan sıpa oldu artık' dedi. Açtık takvime baktık. Bu ay da çiftleşme dönemi eşimin iş seyahatinde olduğu zamana denk geliyor, iyi mi? Neyse yeni yıla kısmet derken...

Bu sabah kendi kızkardeşimden mesaj aldım. O da 5 haftalık hamile! İçim pırpır etti. Teyze olma şansım doğdu. İlk (ikinci) kez.

Geçen sene hamile kaldığında düşük yapmıştı 6-7 haftalıkken. Zaten bir senedir uğraşmaktaydı o zamanlar. Çok üzülmüştük ve ben bundan sonra hamile kalmasam da olur, yeter ki onun bebeği olsun dedim defalarca dualarımda. Ben zaten anneliği tattım, o da tatsın dedim hep. Sonunda çok şükür gene hamile kaldı. Umarım bu kez sağlıklı bir hamilelik olur, çabucak şu tehlikeli günleri atlatır ve bebeğini kucağına almak nasip olur.

Ben de artık hala şans eseri hamile kalırsam bu yakınlarda... Kayınvalidem öbür gelinde, annem kızkardeşimde ve epeydir aklıma gelen ikisinin de hamileliğini bilmediğim vakitlerde içimden geçen şu cümle: Bize kimse yardıma gelmez ikinci bebek diye.


25 Ekim 2013 Cuma

İkinci Tur

Geçenlerde yazmıştım ikinci bebek için çalışmalara başlamayı düşünüyoruz diye.

Başladık...

Bekleme süresindeyiz şimdi.

Eşim gelip gidip var mı birşey? Miden bulanıyor mu diye soruyor. İkinci bebeği hiç istemiyor gibiydi sözde; ama neredeyse benden meraklı çıktı.

Bakalım...

Bekliyoruz...

23 Ekim 2013 Çarşamba

Arkadaş-mışız

Daha dün sokakta bas bas bağırıp bana inat ağlarken, bugün demez mi 'Anne ben senin arkadaşınım'!

Nasıl şaşırdım birden ne dedi o diye? Tekrar tekrar sordum, böyle mi dedin ben mi yanlış anladım? Öyle demiş... Daha önce 2 yaşında arkadaşım olmuştur elbette; ama hiç biri de dememiştir ben senin arkadaşınım diye. Özellikle de oğlum olunca bu kişi, durum farklı tabii.

Bakalım ömür boyu benim arkadaşım olabilecek mi? Ya da ben onun arkadaşı? Umarım öyle olur, en azından ergenlik dönemi bitince :-)

Akşam da gelmiş bana 'Twinkle twinkle little star' şarkısını söylüyor. Hem de baştan sona İngilizce. Bir daha şaşırdım 27 aylık oğluma.

21 Ekim 2013 Pazartesi

İki Yaş Sendromu - Sokakta

Bu sabah müzik kursundan sonra markete uğradık birkaç acil ihtiyaç için; ekmek, süt, zencefil...

Ardından trene binmek istiyor diye, tramvaya doğru ilerledik. O sırada bekleyen tramvay yola çıktı; çünkü diğeri geldi. Uzaklaşan tramvayı gören kuzucum başladı ağlamaya. Yok ona değil, öbürüne bineceğiz dedim, gösterdim de ancak sustu.

Neyse tramvayda koltuğa oturmak için bebek arabasından indi. İki durak sonra inince bir süre yürüdü. Eve 3 dakikalık bir mesafe kalmıştı ki bebek arabasına binmek istedi. Çok az yolumuz kaldığını (zaten kendisi de biliyordu aslında) biraz daha yürümesini istedim. Bas bas bağıramaya başladı. Ben de ağladığı için ipleri onun eline verecek değildim. Bir elimle bebek arabasını itip, diğer elimle onu tuttum, yürümeye devam ettim. Bincem / binmiycen tartışması başlamış oldu. Bu sırada eve 2 dakikalık yol kalmıştı. Daha çok bağırmaya, ağlamaya ve anne beni kucağına al demeye başladı. Ben yürümeye devam ettim. Bana sarılmak istediğini söyledi, yere eğildim ve sarıldım. Sonra yürüdüm. Kucağıma almadığım için daha çok bağırdı. Artık gelen geçen rahatsız olacak düzeydeydi, uzakta duran evimizi gösterip, bak eve geldik hala binmek istiyor musun dedim sertçe. Bincem diye ağlamaya devam edince tuttuğum gibi bebek arabasının içine koydum ve yolda karşıdan karşıya geçtim. O an bebek arabasında bağırıyordu, ayaklarımı düzelt diye, bense sinirden küplere binmiştim; çünkü artık evin önündeydik. Ona madem bebek arabasında durmak istiyorsun, dur o zaman dedim ve kapının önüne çektim. Bebek arabasının altını boşalttım, ayakkabılarımı çıkardım, montumu astım; o sırada bahçede, kapının önünde duran bebek arabasının içinde bas bas bağırıyordu. Susmazsa evin kapısını kapatacağımı söyledim. Susmadı, camdan olan dış kapıyı kapattım. Artık ne istediği için bağırıyordu bilmiyorum; ama sadece bana inat bağırdığı belliydi. Birkaç saniye o dışarda, ben içerde bekleştik. Ben sinirlerime hakim olmaya çalışıyordum, o sinirle daha çok bağırıp ağlıyordu.

Sonra kapıyı açtım, kucakladım ve evin içine koydum. Bebek arabasını, arabanın bagajına yerleştirmek için dışarı çıktım. Bu defa da evin içinde, kapının önünde bağırıyordu. Sonra çişi geldiğini söyledi. Biraz beklemesini, işim bitince eve girip tuvalete götüreceğimi söyledim. Bas bas bağırıp ağlıyordu bu kez çişim geldi diye. O hışımla bagaja sığmayacağı tutan 10 kiloluk bebek arabasını zorla evire çevire soktum. Eve girdim. Bana anne özür, bir daha yapmayacağım demeye başladı. Tuvaletini yaptırdım. Anne bir daha yapmayacağım dedi tekrar. Ne yapmayacaksın diye sorduğumdaysa, Anne bir daha ağlamayacağım, dedi. Ben de onu çok sevdiğimi; ama beni bazen sinirlendirdiğini, anne gel derse gelmesi, yürü derse yürümesi gerektiğini söyledim. O istiyor diye trene bindiğimizi de belirttim.

O benim dediklerimi yapsa ikimiz de mutlu olacağız, ben onun dediklerini yapsam ikimiz de mutlu olacağız; ama hayat öyle değil ki... Hiç bir şey herkesin istediği gibi olmuyor genellikle. Hayat zor oğlum, daha neler çıkacak karşına diyesim geldi; ama sustum...

Sonra bana sarılıp uyumak istedi. Onca ağlamanın ardından ( toplam 10 dakika sürmemiştir) öpüşüp koklaşıp uyudu.

4 Ekim 2013 Cuma

Oyun

Epeydir oğlumla oynamadığımı farkettim.


Genelde hergün yapacak gidecek bir yerimiz, aktivitemiz var; ama oturup oyun oynamıyoruz.

Pazartesi sabahları müzik grubu, Monkey Music' e devam ediyoruz neredeyse 1 senedir. Oldukça sevilen bir öğrenci de! Şarkıları duydu mu kaydediyor aklına, sonra birden söyleyince şaşırtıyor bizi. Belki de bu müzik grubu sayesinde şarkı sever, söyler, dans eder biri oluyor.

Salı sabahları 6 aylıktan beri gittiğimiz yüzme dersleri var. Kendi başına yüzmüyor tabii, beraberiz suda. Fakat noodle ile havuzu bir başından diğerine yüzüyor neredeyse 1.5 yaşından beri. Üstelik bazı günler suyu 75cm derinlikte bırakıyorlar. İlk haftalarda sevmese de şimdi yüzmekten çok çenesine varan suda yürümeyi seviyor.

Çarşambaları son bir aydır kreşe gidiyor. Little Elms'e. Eylül'den itibaren bu günü de eklettik Cuma'ya ilave. Hem daha çabuk alışır, hem daha çok oynar, hem İngilizce duyar öğrenir diye. Sadece sabahları yarım gün gidiyor.

Perşembe boşuz. Arkadaşlarıyla buluşuyoruz, kahve içmeye gidiyoruz, Londra'ya müzeye veya yemeğe gidiyoruz. Kendi başımıza takılıyoruz.

Cuma öğleden sonra gene kreş var yarım gün. Sabahtan beraberiz ve genelde isteği üzerine parktayız.

Bu yoğun tempomuzda öğle vakti ikimiz de yorgun düşüyoruz. Oğlum 1.5-2 saat uyurken ben 10 dakika bazen 1 saat dalıyorum onunla birlikte. Uyanınca da atıştırma/snack vakti, biraz televizyon, ben yemek yapayım derken saat geçiyor akşamı buluyoruz.

Haftasonları oturup babasıyla saatlerce oynarken kıskanıyorum, benim hiç oturup oynamaya vaktim olmuyor diye söyleniyorum. Aslında beraber çok şey yapıyoruz; ama oynamak değil. Kek yapıyoruz, fasülye ayıklıyoruz, parka gidiyoruz, kurslara gidiyoruz, kütüphaneye gidiyoruz, çamaşır katlıyoruz, çizgi film izliyoruz. Arada top oynayıp scooter bindiği de oluyor benimleyken elbet. Fakat araba sürmüyoruz, trenle oynamıyoruz.

Sanırım sorun bende değil, oğlumda. Bana 'Anne nereye didiyoz?' ya da 'Anne parka/kahveli yere/trene didelim mi?' derken babasına 'Trenlerle oynayalım', 'Yego (lego) yapalım' ya da 'Oynamak vakti geldi' diyor. Görevimiz belli ben sokakta eğlendirmeden sorumluyum, babası evde.

2 Ekim 2013 Çarşamba

Sana Kek Yaptım!

Şarkısı geldi aklıma. Bugün öğle uykusuna beraber yattık kreşten sonra. Beni özlediğinden, yorgun olduğu halde uyumuyordu. Sonunda 'Haydi uyu da, uyanınca senle pasta yapalım' dedim. Kastettiğim evde bulunan bisküvilerle mozaik pasta yapmaktı. Hoşuna gitti bu fikir. Gene de zar zor uyudu.


Uyanır uyanmaz gözlerini açıp, 'Anne, kalk kek yapalım, kalk anne' dedi. Zaten uyumamış olan ben, o ise gözleri mahmur koşar adım aşağıya indik. Oğlum bu pasta dedim, o hala kek demekte ısrar etti. Önüne bisküvileri yığdım, 'Al bunları tabağın içine kır' dedim. 'Anne bi tane yiyim mi?' dedi, ye dedim tabii ki. Arkamı dönüp süt ve diğer malzemeleri ayarlıyordum. Baktım tabakta henüz kırılmış bisküvi yok. Hepsini yiyor. Başladım ben kırmaya. Sonuncusuna gelince 'Anne bu benim olsun' dedi. Ucundan ısırık alıp gerisini içine attı. Neyse zaten biz yiyeceğiz sonuçta!

Üzerine yağı ve sütü döktüm; hala aklı fikri kırık bisküvilerde. 'Anne şunu ben aliim mi?' diyor arada kalan iri parçaları gösterip. Kakaoyu da döküp başladım karıştırmaya. Sonra onun eline verdim kaşığı, o da karıştırdı bir iki. Ben de stretch film kesiyorum o arada. 'Aa kahve bu kahve' dedi. (Biz kahve içerken o da isteyince babası kahve diye süte biraz kakao döküyordu onu hatırladı tadından) Baktım kaşık kaşık yiyor içinden. Elinden kaşığı kaptım. Cevizleri de atıp son bir kez karıştırıp döktüm film üzerine. Baktım kedi gibi yalanıyor, zaten suratı bisküvi ve kakao olmuş. Bir kaşık kadar bırakıp 'Al, tabağı da sen sıyır' dedim. Çok sevindi. Babası kılıklı :)

Ben işimi bitirince onları buzluğa koymama karşı çıktı, yiyeceğiz sanıyordu heralde. Tabağın kenarlarını iyice sıyırıp kaşığı ona verdim, yedi. Sonra tertemiz olmuş tabağa bakıp, 'Anne bi daha al tabaktan, bana ver sonra kaşığı' dedi. Zavallım...

Bugün yemeden yattı. Gerçi bir porsiyondan çoğunu yemiştir ben yaparken. Anneannesine de 'Ben uyandım, anne kek yapalım dedim, kek yaptık, pişirdik' diye anlatıyor. Bire bin katmak olsa gerek :)

Resim: http://www.flickr.com/photos/morydd/

27 Eylül 2013 Cuma

Kızkardeşe Mektup


"Canım kardeşim,

Biz de birkaç aydır Paşa'ya artık bir kardeş yapsak mı diye düşünmeye başladık. Artık kendini kurtardı; konuşuyor, kaka-çiş gelince söylüyor ve tabii en güzeli gece genelde deliksiz uyuyor. Biz de rahata alışmaya başladık tabii, biraz daha beklersek belki de hiç dönmek istemeyeceğiz o uykusuz, yorgun gün ve gecelere. Öte yandan senle benim yaş aramız 3 ve bence mükemmeldi. Çok kavga ederdik yani dövüşürdük; ama çok da güzel oynardık. Şimdi düşününce ne annemle ne babamla oynadığımı hatırlıyorum; ama seninle oturma odasında kağıt bebek yaptığımızı, bebeğe şişman diye Kaan adını taktığımızı, köpek-sahip oyunu için döne döne saatlerce tur attığımızı, geceliklerle koltukta zıpladığımızı, eve başka çocuklar gelmesin ikimiz oynayalım diye kapıyı açmadığımızı, sebepsiz gülmelerimizle babamı çıldırttığımızı ve daha birçok şeyi hatırlıyorum.

Bana kalsa saçımı başımı yolacağım, uykusuzluktan delireceğim tekrar bez değiştir, emzir, sürekli kucakta taşı günleri geri geleceğinden ikinci bebeği pek de istiyor değilim. Öte yandan Paşa'nın da bir kardeşi olsun, senle benim gibi birlikte oynayacakları günler ve aralarında güzel bir bağ olsun çok isterim elbet de. Yaş farkı arttıkça paylaşılanlar azalıyor kardeşler arasında. Keza şimdi bebek çalışmalarına başlasak ne zaman olacak ya da olacak mı o da belli değil ya!

Ben son birkaç aydır senden güzel haberi almak için bekledim. Şimdi seninki olursa birkaç ay daha bekleriz sonra biz denemeye başlarız. Senin bebek doğunca annem yardımına gelecek mecbur, seninki 3-5 aylık olunca da benimki doğar, annem bana gelir diye düşündüm hep kafamda. Fakat herşey istediğimiz gibi olmuyor işte. Ve inan ki, tüm kalbimle senin benden önce hamile kalmanı isterim. Kısacası yakında bebek dansına başlayacağımızı haber vermek istedim sadece."

İki senedir bebek yapmak için tüp bebek dahil her metodu denemiş, iğneler yemiş, dünyanın hormon ilacını içmiş, üstelik bir kez hamile kalmayı başarıp malesef 6. haftasında kalbi atmadığından düşükle sonuçlanmış bir hamilelik yaşamış kızkardeşim var. Şimdi biz 26 aylık olan oğluma artık kardeş yapma vaktidir diye düşünürken bu fikrimi kızkardeşimle nasıl paylaşacağımı bile 40 kez düşünür oldum.

Resim: http://www.flickr.com/photos/9012854@N05/

6 Eylül 2013 Cuma

Teleton Delisi

Tatil falan dinlemedi, bir taktı ki şu telefona!
 "Anne 5 dakka oyniim mi teletonla?"
"Anne, elimden alma!"
"Anne, birazcık oynıcam tamam mı?"
"Anne, ben şimdi biraz oyniim mi?"
"Yemeğimi bitirdim artık oynayılabilir miyim?"
Tarzında cümleleri saat başı duyar olduk. Deniz var, kum var, park-bahçe var, oyuncak-çocuklar var. Gene de bizimki telefonda oyuna taktı.

Ne yapmalı, nasıl engellemeli doğru düzgün bir yol bulmalı. Şimdilik günde birkaç kez saat kurup 5-10 dakikalığına izin veriyoruz oynasın diye. Kerata,çok da güzel oynuyor! Kendi başına şakır şakır iPhone kullanıyor daha 2 yaşında! Zamane veletleri...

2 Eylül 2013 Pazartesi

Tatildeyiz

Oğluşumla tatile çıktık. Bodrum, Burhaniye derken şimdi Assos'tayız.

Havuzdan çıkmayan çocuk tatilde yüzmüyor, denize girmek istemiyor. Bir hafta yemek bile yemedi doğru düzgün. Sevdiği yiyecekleri bile geri çevirdi; kuş kadar yedi, kuş gibi oldu yüzü. Hastalanmasa bari...


Boyu uzamış diyor herkes. Uykuları bölük pörçük; sıcaktan su içmeye kalkıyor. Köpek havlasa, ezan okunsa, horoz ötse uyanıyor. Sonra da "Anne korkuyom" diyor. Canım...

16 Ağustos 2013 Cuma

Hastalık ve Uykusuzluk

Oğlum dün gece uyuduktan bir saat sonra ağlayarak uyandı. Koşarak odasına gittim. Yatağına oturdum (abi yatağına geçtik birkaç ay önce) ve kucağıma aldım. Gözleri kapalıydı. Biraz kucağımda tutup yerine yatırdım. Alt kata indim. Bir baktım, eteğimin büyük bir bölümü ıslak!

Hemen babasıyla birlikte yukarı çıktık. Malzemeleri hazırladık. Yatağı ıslak değildi, büyük ihtimalle benim kucağımdayken çiş yaptı. Akşam yemeğinde karpuz vermek pek akıllıca değildi sanırım. Belden aşağısını o uyurken değiştirdik. Üzerini örttük ve odasından çıktık.

Gece yarısını geçiyordu, uyandı. Bu kez kendindeydi. Yanında yatmamı istedi. Burnu akıyordu, tıkalıydı birkaç gündür. Ateşi yoktu neyse ki. Yanına uzandım. Öyle çok uykum vardı ve o öyle çok kıpırdandı ki bir süre sonra ben gidiyorum sen uyumuyorsan dedim. İtiraz etti, mızmızlandı. Odasından çıktım. Birkaç dakika sonra beni çağırdı, babası gitti. Kıyameti kopardı. İçli içli ağladı anne gelsin diye. Babası susturdu, yatağa geldi; ama içini çekmesini hala duyuyorduk. Yazık, hasta dedim, yatağımıza alalım bu gece... Çok sevindi, kucağıma alınca. Yatağa geldik, ortamızda kendine yer buldu. Uyudu demek isterdim; ama uyumadı. Bir o yana bir bu yana. Bir yanağımı eller, bir tekmeler. Belki bir saatten fazla debelendi durdu. Tabii bende uyku kalmadı.

Bebekliğini hatırladım. Yanımıza alırdık, uyuyalım hepimiz diye. Malesef daha kötü olurdu. Üçümüz de uyuyamazdık! 6 aylıkken, 1 yaşında neyse 2'sinde de oydu. Bir türlü uykuya dalamadı. Birkaç kez çıkıştım, sonra kimbilir kaçtı daldık uykuya. Hava 5 gibi aydınlanmaya başladığında kıpırdanmaları başladı. Sonunda 7:30'da kalkıp yataktan aşağı indi. (Normalde 6:00 - 6:30 arası kalkar)

Neyse ki burnu tıkalı, sümükleri aka aka oradan oraya koşturmaya başladı. Benden çok enerjisi vardı gene de! :)

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Tuvalet Eğitimi

Bu konuyu önceden yazmam gerekti ya, neyse...


2013 başında Ocak ayında, babası da ben de tuvalete giderken yanımıza çağırıp ne yaptığımızı gösteriyorduk. 1.5 yaş sonrası kopyalama yaşıymış. Ne duysa, ne görse kopyalamaya çalışıyordu. Sonra ona da tuvalet üzerine konulan bir ufak tuvalet adaptörü aldım. Arada bir tuvalete oturtuyorduk. Henüz düzen yoktu.

Genelde kakayı yemek sırasında veya yemekten sonra yapıyordu. Günlük tutup kaka saatlerini yazdık. Her yemek sonrası 5 dakika oturtuyorduk. Yavaştan biz oturtunca yapmaya başladı. Söylemiyordu, bezi bağlıydı; ama oturtunca oturup varsa yapıyordu. Her kaka yaptığında yapışkan çıkartma veriyorduk.

Bu arada birkaç yurtdışı seyahati yaptık. Nisan ayına dek böyle kaka muhabbeti devam etti. Genelde başarı sağlıyor, yapışkan çıkartma veriyor, alkışlıyor, seviniyorduk. O da bizimle seviniyordu. Tabii tuvalete oturtmak ve tuvalette tutmak için o sıralar delisi olduğu uçak resimlerine bakıyorduk iPhone'dan. Sonra uçaklar bitti, tren resimleri ardından helikopter resimleri başladı. Nisan ayından itibaren sabah uyanınca bezini çıkarıp çişe de tutuyorduk. Gün içinde sürekli bezi vardı; çişi beze, kakayı tuvalete yapıyordu.

O sıra bir arkadaş da 2.5 yaşındaki oğluna tuvalet eğitimi veriyordu. Bezi tümden çıkarıp at, diye öğüt verdi. O akşamüzeri evden dışarı çıkarken çişe tuttum. Don giydirdim. Bir saatliğine dışarı çıktık. Eve dönünce tekrar çişe tuttum, yaptı. Babası eve gelince donu görünce çok sevindi, bizim sevincimizi görünce oğlum da sevindi. O günden sonra bezi sadece yatarken kullandık.

Sabah kalkınca bezini çıkarıp tuvalete tutuyorduk. Sonra don mu bez mi giymek istersin diye soruyorduk. Cevap don oluyordu, abi olacak ya! Saat başı çiş var mı diye soruyorduk. Genelde cevap hep YOK oluyordu. Gene de oyun yapıp tuvalete götürüp çişini yaptırtıyorduk. Elbette pek çok kez kaza yaşadık. Özellikle benim sormayı unuttuğum zamanlar. Bu arada kendisi de azıcık kaçırıyor sonra bana haber veriyordu. Hiç kızmadım; ama ortalığı temizlerken bana çiş gelmeden önce haber ver olur mu? tarzında cümlelerle yapması gerekeni tembihledim.

Gene yurtdışı seyahatlerimiz oldu. Hep don giyiyordu. Hala kazalar oluyordu; çünkü kakasını söylediği halde çişini önceden söylemiyordu. Haziran gibi öğle uykularından bezi kuru kalkınca, uykuya yatırırken de bez bağlamadım. Zaten en fazla iki saat uyuyordu. Altına yatak koruyucu örtü seriyordum. Bazen kuru, bazen ıslak uyanıyordu. Hala arada bir ıslatıyor; ama genelde kuru oluyor.

İki yaşını doldurduğu Temmuz başında, ÇİŞ var anne! dedi. Götürüp yaptırdım. O günden sonra çişini de söyler oldu. Gene arada ufak ufak kaçırıyordu; ama orda-burda, evde söylüyordu çişini. Bazen en yakın tuvalete koşuyor, bazen bir ağaç altına veya duvar kenarına yapıyorduk. Çocuk yapacak tabii!

Ağustos ayındayız. Kakası, gündüz çişi halloldu. Gece yatarken de birkaç kez bez bağlamadım. Bir gün kuru kalktı, ertesi gün çişten sırılsıklam buz gibi uyanınca, üzüldüm bezi bağladım gene. Vakti gelmemiş henüz. Hala gece çişini çözemedik; ama olsun. 20 aylıkken kakayı, 2 yaşında gündüz çişini söyler oldu. Aferim oğlum!

Resim: thejbird

16 Temmuz 2013 Salı

Şenşakrak



Geçen ay başladığına inandığım ve yakındığım 2 yaş sendromundan son birkaç gündür eser yok. Nedenini ben de bilmiyorum, sadece biraz fazla vakit geçirdim onunla.

Elbette hala çatışmalar devam ediyor. "Anne git" gidince de "Anne gitme" türü olumsuz emirler. Gene da daha ılımlı bir çocuk oldu gibi geliyor.

Öğrendiğimiz şarkıları söylemeye başladı. Nerdeyse her gün tanıdık bir melodi geliyor kulağımıza doğallıkla dolu çocuk sesinden. Epeydir izlediği bir çizgi film, In The Night Garden müziğini mırıldanıyor bugünlerde. 

Yemeklerde benimle sohbet ediyor, oyun oynuyor hatta bazen şaka bile yapıyor. Öğrendiklerini uyguluyor kendi penceresinden. Büyümüş de küçülmüş oğlum!

7 Temmuz 2013 Pazar

İki Yaş


Canım oğlum 2 yaşına girmek üzere...

Tatlı, ekşi bir sene geçirdik göz açıp kapayana dek. Yeri geldi uyumadı diye saçlarımı yoldum, yeri geldi yemek yemiyor diye oturup ağladım, bazen yürüyemediğinden düştü sinirlendi, bağırıp ağladı, bazen derdini anlatamadığından beni ısırdı, kızdırdı. Sonunda yürüdü, konuştu, yedi, uyudu. 2. yaşını doldurduğunu görmek üzereyim. Ne mutlu bana...

Oğlum henüz birkaç haftalıkken bir rüya görmüştüm. Biri eve gelip 'Tamam, bu kadar baktınız. Şimdi geri alıyoruz annesine göndereceğiz' demişti. Nasıl uyandım, nasıl ağladım, nasıl afalladım gerçek mi diye anlatamam. Hakikatten de ilk haftalarda evde yeni bir canlı kişilik ve 7/24 bakıma muhtaç. Üstelik duygusal açıdan tek taraflı bir bağlanma bu, karşındaki sen kimsin, necisin farkında bile değil. Sütü veren düdüğü çalar misali.

Bugün onu uyuturken aklıma geldi bu rüya nedense. Şimdi biri çıkıp gelse alıp götürüyorum dese, en az benim kadar itiraz edecektir duruma. Tanrım çocuğunu kaybedene, bebeği kaçırılana sabırlar versin. O acı nasıl diner bilmem?

Şimdi düşünüyorum da henüz 10 haftalık bir düşükte nasıl acı çektiğimi, bir mercimek tanesine ne kadar bağlandığımı. Bir de iki sene boyunca bir geceyi bile ayrı geçirmediğim verecek sevgisinden başka birşeyi olmayan bir canlıya bağlanmamı siz de hayal edersiniz.

Bu hayatta bana verilecek en güzel hediye, oğlumun sağ salim büyümesini, aklı başında ve iyi kalpli bir insan olmasını görebilmek. Ona her daim destek olabilmek. İhtiyacı olduğunda, iki elim kanda bile olsa kollarımın arasında yeri olduğunu gösterebilmek.

İnanın dün gibi hamileliğim, dün gibi doğduğu gün, dün gibi 1. yaşı. Aynı zamanda yıllardır birlikteymişiz gibi, hayatım hep onunlaymış gibi, ondan öncesi yokmuş, onsuz olamazmışım gibi.

İyi ki doğdun bir tanem. Seni çok seviyorum.

Resim: http://www.flickr.com/photos/lilcrabbygal/

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Bugün Oğlum Şarkı Söyledi


Hep benden şarkı söylememi ister; 'Anne şunu söyle, anne bunu söyle' diye. Favorileri, benim uydurma şarkılarım anne veya baba, all day long (kendi bulduğu ismi, aslı wheels on the bus), how I wonder (kendi bulduğu ismi, aslı twinkle twinkle) gibi...

Bu akşam benden arada bir izlediği çizgi filmi açmamı istedi. Tamam ama bir şartla bana onun şarkısını söyle, dedim. Elim, kolum doluydu biraz oyalamak, zaman kazanmaktı amacım dürüst olmam gerekirse. O da başladı 'La la laa la laa la la laaa la laaa la laa laa' diye birşeyler söylemeye. Melodinin orjinal şarkıyla alakası pek yoktu; ama kendini kaptırıp epey de uzun söyledi bu şekilde. Bayıldım...

Bu bilinçli olarak söylediği ilk ve tek şarkıydı; aslı In the Night Garden'ın müziği...

Resim: http://www.flickr.com/photos/9422878@N08/

Bazen...


İşi-gücü bırakıp oğluma bakmak için evde kalmayı tercih ettim; ama doğru mu yaptım diye düşünüyorum...

Oğluma yeteri kadar sevgi verebiliyor muyum diye düşünüyorum...

Büyüyen, kendini birey olarak görmeye başlayan oğlumu doğru kalıplara sokmak için kendim stres içinde boğuluyorum diye düşünüyorum...

Hayat boş, anı yaşa dediğim zamanlarda doğru mu yaptım diye düşünüyorum...

Küçük ayrıntılara o kadar takıyorum ki, olayın bütününü görmüyorum diye düşünüyorum...

Kendime yeterince zaman ayıramadığım için mutsuz oluyorum diye düşünüyorum...

Oğlumun, ev işlerinin, sorunların ve hayatımın kaynağını babasına yüklüyorum diye düşünüyorum...

Sorunlu bir çocukluk mu geçirdim acaba diye düşünüyorum...

Neden herşey bu kadar ters gidiyor diye düşünüyorum...

Acaba gün gelir de oğlum bana karşı tavır alır mı diye düşünüyorum...

Hayatta kimse beni oğlum kadar sevmiyor (1-2 yaş civarı için konuşuyorum) diye düşünüyorum...

Oğlum doğduğundan beri eşim beni eskisi kadar sevmiyor mu acaba diye düşünüyorum...

Ya gün gelir de eşimle yollarımız ayrılırsa oğlum ne yapar diye düşünüyorum...

Oğlumu iyi bir insan olaran yetiştiriyor muyum diye düşünüyorum...

Kızgınlık anımda oğluma söylediklerimi ilerde hatırlar mı acaba diye düşünüyorum...

Hayat çok çabuk geçiyor artık diye düşünüyorum...

Kendimi nasıl daha sağlıklı ve mutlu yaparım diye düşünüyorum...

Neden bu bloğa yeteri kadar yazı yazmıyorum diye düşünüyorum...

Neden hiçbir şeye vaktim yok benim diye düşünüyorum...

Uyumayı çok seven benim gibi bir insan neden çocuk sahibi olur diye düşünüyorum...

İkinci çocuk lafı ederken acaba altından kalkabilecek miyim diye düşünüyorum...

Neden hep kendimi yalnız hissediyorum diye düşünüyorum...

Oğlumu aktiviteden aktiviteye koşturturken abartıyor muyum diye düşünüyorum...

Kreşe başlaması için erken mi acaba diye düşünüyorum...

İki sene nasıl da çabuk geçti diye düşünüyorum...

Oğlum hiç büyümesin diye düşünüyorum...

Zaman dursun artık, yaşlanmayayım diye düşünüyorum...

Etrafımdaki sevdiklerim de yaşlanmasın diye düşünüyorum...

İyi bir insan olmak için çabalıyor muyum diye düşünüyorum...

Oğlum bizimle uyusa ne olur ki diye düşünüyorum...

Neden kilo veremiyorum diye düşünüyorum...

İnsan çok fazla sevdiğine nasıl kızabilir diye düşünüyorum...

İkinci çocuğum olur da olursa ilki kadar sever miyim diye düşünüyorum...

Resim: http://www.flickr.com/photos/psoup216/

17 Mayıs 2013 Cuma

İki Yaşında Kreş Tecrübesi


Tam olarak ikinci yaşımıza 2 ay kala kreşe başlatalım da azıcık nefes alalım dedik. Şaka bir yana haftada yarım gün yaşıtlarıyla ve annesi yanında olmadan bir ortama girmesini, evde bizden öğrendiği Türkçe dilinin yanı sıra İngilizce ile de haşır neşir olmasını istedik.

Geçen hafta alıştırma sürecinde her gün birkaç saat kreşe gittik. İlk günü beraber geçirdik, ben de orada olduğumdan çok hoşuna gitti bu yeni ortam. İkinci gün iki saat orada bırakıp gitmemi önerdiler. Ben kreşten ayrılırken yüzüme bile bakmadı; ama almak için gittiğimde birinin kucağında bas bas bağırıp ağlıyordu. Susamış ve acıkmış, beni aramış; ama bu isteklerini anlatamamıştı.

Üçüncü gün üç saate yakın kaldı. Almaya gittiğimde keyfi yerindeydi, beni gördüğü an kucağıma atlayıp "Yaşasın anne geldi!" diye sevinmiş, sonra da oyuncaklarla oynamaya devam etmişti. Yemek yemediğini söylediler; zaten eve gelince kurt gibi yedi.

Dördüncü gün alıştırma süresi bitmiş, resmi olarak kreşin ilk günüydü. Bırakırken orada kalıp oyun oynamasını, benim markete gidip süt alacağımı söyledim. Hiç tepki vermeden oyuna daldı. Dört saat sonra babasıyla birlikte almaya gittiğimizde, gene sevinçle boynuma sarıldı ve ardından oyuncakları gösterip oynamaya devam etti. Yemeğini yemiş, oyunlar oynamıştı. O gün neredeyse zorla çıkardık kreşten.

Sandığımdan kolay oldu bu iş diye düşünüyordum. Böylece içimdeki gizli vicdan azabı da düşüncelerimden uzaklaştı. Bir sonraki kreşe bir hafta vardı. Arada bir okul konusu açıldı mı, kreşe okul diyordu, "Anne markete gitmeyecek" diyordu. Kendisi okula gitmekte hevesliydi halbuki.

Kreş günü, uyandıktan sonra giydirdim okula gidiyoruz diye. Evden çıktık, kreşe vardık herşey iyi güzeldi. Bina içinde neşeyle etrafa gülücük saçıyordu. Ardından sınıfına gittik. Oraya girince kucağıma gelmek istedi. Benim bırakıp gideceğimi farkedince, "Markete gitme anne!" dedi. Üzüldüm; ama az sonra oyuna dalacağını biliyordum. Kızlardan biri kucakladı benden uzaklaştırmak için. Ağlamaklı gözleri, buruşmuş dudakları ve titreyen çenesiyle bana bakınca dayanamadım. Gittim yanına, biraz orada oynamasını, benim geri geleceğimi söyledim. O andan itibaren kucağımdan inmedi. Tam oyuna alıştırdım, uzaklaşmak istedim, oyunu bırakıp üzerime yapıştı. Anlayışlı bir çocuk oldu hep, ilk kez böyle görüyordum ve onu o halde üzgün bırakmak da istemiyordum. Sonunda çantasına birşey koyacağımı söyleyip uzaklaştım, yanıma geldi ve tekrar kucak istedi. İşim varmış gibi yapıyor, oyalanıyordum. Sonunda kızlardan biri "Gel bakalım, annenin işi var gidecek" deyip oğlumu kucakladı ve uzaklaştırdı yanımdan. Tabii benim morarana dek ağlayan oğlum, ki zaten bu yüzden doğduğundan beri ağlatmamaya çalıştık hep, ortalığı ayağa kaldırdı. O halde gidip kızın kucağından alırsam hem azar işitirim hem de oğluma daha çok kötülük ederim diye düşünüp kapıdan dışarı attım kendimi. Oğlumdan etkilenen başka bir çocuk da dudaklarını büzmüş, ağlamaklı olmuş bana bakıyordu. İyice suçlu hissettim kendimi.

Dışarı çıkar çıkmaz eşimi aradım dertleşmek için. Benim bildiğim oğlum, ortalığı yıkana dek ağlamış, terden sırılsıklam olmuş, beni isteyip durmuştur. Vay çalışanların haline...

Öte yandan, içim çok buruk. Geçen hafta giden vicdan azabı geri geldi. Kreşe bırakalı bir saati geçti; ama aklım fikrim oğlumda ve neler yaptığında. Bir an önce gidip almak istiyorum bir yandan. Diğer yandan bunda kötü birşey olmadığını, alışacağını düşünüyorum. Hala üzgünse çok üzülürüm. Bugün mutsuz olduysa daha çok üzülürüm. Saatler geçsin de gidelim bakalım bizim oğlan ne yaptı?

Resim: http://www.flickr.com/photos/lambertwm/2914589588/

25 Nisan 2013 Perşembe

Aşılara Dair

Bugün rutin aşılara dair bir yazı okudum. Günümüzde bazı anneler, hatta bizzat tanıdığım insanlar, isteyerek ve bilerek çocuklarını aşılatmıyor. Sebebi, gereksiz yere çocuklara kimyasal madde verilmemesi. Ya da gereksiz yere mikrop verip hafif de olsa hastalanmasını istememek. Ya da herşeyi doğaya bırakmak, çocuk o hastalık mikrobunu kapınca kendi kendine antikor üretsin, hastalıktan kurtulsun, düşüncesi. Ya da canım eskidendi o difteri, boğmaca, günümüzde herşeyin çaresi var, diye bilinmesi. Ya da ben kendim aşı olamam ki, korkarım, küçücük bebeğe nasıl kıyarım, demesi.


Böyle düşünen bir annenin, çocuğunu aşılatmayan bir annenin başına gelenler için aşağıdaki linki tıklayın.
Keşke kızımı aşılatsaydım

Ben de oğlum 1o haftalıkken ilk aşısını vurulduğunda ve canı yanıp da ağladığında kendimi tutamadım. Gözlerimden yaşlar döküldü. Gene de aşı olması gerektiğini düşündüm hep.

Herkes kararında özgürdür; özellikle de anne olmaya karar vermiş ve bir canlı dünyaya getirmiş herkese sonsuz saygım var. Gene de bana göre bebeğimin aylarca acı çekmesi yerine ufak bir iğne deliğini ve birkaç günlük huysuzluğunu tercih ederim.

Resim: http://www.flickr.com/photos/150hp/5724298185/lightbox/

1 Nisan 2013 Pazartesi

Oğlum Çocuk Oluyor!


Bu haftasonu inanılmaz farklı davrandı. Epeydir kendi başına 9-11 saat arası deliksiz uyuyor, nihayet! Onun dışında bu haftasonu dikkatimi çekenler:

  • Odasında 20 dakika boyunca kendi kendine oynadı. Babası ve ben bir yandan çayımızı içtik bir yandan 20 aydır ilk kez oğlumuz uyanıkken ama yanımızda değilken, başbaşa çay içebiliyoruz, dedik.
  • 'Kaka geldi' diyerek tuvaletin önüne gitti. Epeydir kakasını tuvalete yapması konusunda çaba gösteriyoruz. Genelde ben tahmin ederek veya onu gözlemleyerek oturtuyordum klozete. Bu kez ilk defa kendisi söyledi.
  • Banyodan çıkmadan az evvel çiş yapıp yapmadığını sordum. Afallayıp bana baktı. İlk kez böyle bir soru yöneltmiştim kendisine. Ardından 'Hadi çiş yap' dedim ve yaptı. Babası ve ben hayretler içinde kaldık.
Hala son kesici dişinin çıkması sürüyor. Belki o nedenle belki yaşı ve duygusal gelişimi nedeniyle arada bir durduk yere öfke nöbetlerine tutuluyor. Terrible Two dedikleri 2 yaş sendromunu yaşıyoruz bazı günler, bazı anlar. Gene de şimdilik herşey kontrol altında...

Resim: http://www.flickr.com/photos/jijis008/831551999/

26 Şubat 2013 Salı

Hala Hatırlıyorum ama...

Unutmadım, hatırlıyorum; ama artık eskisi kadar üzülmüyorum. Acıtmıyor içimi Hücre'yi kaybetmiş olmak. Bugün ağlamadım, ağlamak da gelmiyor içimden. Haksızlık mı bu ona yaptığım?

Yoksa yanıbaşımda bıcır bıcır konuşup, oradan oraya koşturan bir oğlum olduğu için mi Hücre'yi anmıyorum üzüntü ve gözyaşıyla? Oysa ki 2. yaşını dolduracaktı bugün, 26 Şubat 2013'te.

Acılar zamanla hafifliyor, bu o mu? Yoksa 'arada bir şikayet ettiğim' oğlum da olmasaydı yanıbaşımda, bugün karaları bağlar mıydım? Kesinlikle...

Düşükten sonra gebe kalmak için bekleyin, diyorlar. Fiziksel ve ruhsal açıdan kendinizi hazır hissedene dek. Oysa ki yeni bir bebek kadar ilacı olamaz bir düşük olayının. Elbette fiziksel açıdan beklenmeli, en azından ilk adet görülene dek; ama sonrasında hemen bebek yapmaya koyulmalı. O acımı hiç unutmadım, unutamam. Fakat, artık neden yanımda Hücre yok da oğlum var diye sızlanmıyorum.

Bloğuma, başınızdan düşük geçtiği için geldiyseniz, tez zamanda bir bebeğiniz olmasını dilerim...

24 Ocak 2013 Perşembe

18 Aylık Bebek Düzeni


Nihayet bir düzene girdik 17. ayımızda. Herşey mükemmel olmasa da, yolunda gibi.

Elbette 16. ayda ve 17. ay başlarında iki gündüz uykusu çok gelip, bir gündüz uykusu az kalınca, geceleri uyanmalar başlayınca kendimi zayıf, çaresiz ve hatta aylardır süregelen onca emeğime-çabama rağmen bu çocuk uyumayınca, başarısız hissettim. Tekrar 4 saat deliksiz uyumaya hasret kaldım. Neyse ki o zamanlar geçince insan anlıyor emeklerinin boşa gitmediğini. Fakat bu yaramazlar insana 'Oh be!' dedirtmiyor. Demeye korkuyorum, korkuyordum, bu yazıyı erteledim ta ki 18. ay sleep regression'u yani 'uykuyu reddetme' dönemi başlayana dek...

Neyse konuyu dağıtmadan günlük düzenimizi yazayım...

6:00 - 6:30 
Uyanır (Ne yapsak ne etsek daha geç uyanmasını sağlayamadık, delikanlı olunca artık!)

... - 7:30'a dek 
Bizim yatağa gelir, kitap okuruz, uyutmaya çalışırız, süt veririz falan

7:30 - 8:30 Kahvaltı ederiz

8:30 - 9:00 
Baba ile oyun, genelde lego oynarlar, anne mutfağı toplar falan

9:00 - 11:00 
Ya müzik kursuna, ya yüzme dersine, ya koşturmaya, ya oyun salonuna, ya parka, ya alışverişe gideriz. 10 gibi meyve yer veya süt içer sabah içmediyse.

11:30 - 12:00 Öğle yemeği yeriz

12:30 - 13:00
Öğle uykusu hazırlığı, odaya çıkma, süt içme, kitap okuma ve şarkı ardından yatağına bırakıp odadan kaçma. Genelde çok yorgun olduğundan oyuncaklarıyla konuşurken uyur 5 dakika içinde.

13:00 - 14:30/15:00 
Oğlum 1.5-2 saat uyur. Ben de ya biraz uyurum, ya yemek yaparım, ya blog yazarım, ya birşeyler okurum.

15:00
Ev yapımı kek, yoğurt, meyve yer. Bazen mısır patlatıp yeriz.

15:15 - 17:00 
Sabah gitmediysek parka gideriz, bazen arkadaşları gelir veya biz onlara gideriz, bazen evde oynarız, yemek yaparız ya da 10 dakika televizyon izler ben yemeğini hazır edene dek.

17:00 - 18:00 Akşam yemeğini yer

18:00 - 18:30
Bazen kendi başına oynar ben mutfağı toparlarım, bazen ikimiz oynarız babası gelene dek.

18:30 - 19:15
Babası gelir, beraber oynarlar veya babası banyo yaptırır

19:15- 19:45
Oyun sonrası ortalığı toplama, süt içme, diş fırçalama, yatak kıyafetlerini giyme, kitap okuma, şarkı söyleme, iyi geceler dileme ardından yatağına bırakıp kaçarım. Genelde 10-15 dakika kendi kendine konuşur, bazen bana seslenip su ister.

20:00 Genelde uyuyor olur...

Epeydir düzeni böyle, ne yaptıysak (daha erken yatırma, daha geç yatırma, öğlen az uyutma, müzik açma, vs.) gecede 10.5 saatten fazla uyumasını başaramadık. Kesintisiz uyuyor ya, deyip yetinmek gerek.

Resim: http://www.flickr.com/photos/annawiz/184825990/

14 Ocak 2013 Pazartesi

Oğlumdan İnciler


Hergün hayret ettirecek yeni cümleler kuruyor. Kimine gülüyor, çoğuna şaşıp kalıyoruz. İşte onlardan bazıları...

  • Baba eve gelicek aw ar yu (how are you) diycek
  • Parka götürcek oğlumu babası
  • Babası oyuncak oynıcak
  • Kalk diyo, oyun annee (Yaşar Kurt'un Anne şarkısından)
  • Donlu abi geldi
  • Abi oldu mama yedi
  • Süt içcek, nenni yapcak
  • Oğlum, baba, anne, oğlum
  • Bunu aç
  • Bu bu bu değil, oburu
  • Bir, iki, dört, beş
  • Baba abiyi cuba (kucak) alcak
  • Evet, demi?
  • Bir tane daha var
  • Dede balıt(balık) tuttu, X ham yaptı
  • Anne cuba(kucağa) al, cuba aldı anne
  • İyi ceceler(geceler) hekes(herkes)
  • Kahvaltı yapavıt(yapalım)
  • Balıta bakavıt (balığa bakalım)
  • No, yeme yeme! (annesini taklit eder)
  • Dovuzun balomu (domuzun balonu) huuu uçtu (kitap okurken)
  • Tren, çuuu çuu tren yaptı X
  • Manki musike gidelib (Monkey music kursundan bahsederken)
  • Obotüs geçti (otobüs)
İnsan hayret ediyor bazen, 18 aylık bir insanın neler düşünüp söyleyebildiğine. Bebek desen, bebek değil. Çocuk desen henüz çok küçük. Araya sıkışıp kaldı oğlum bitmeyen muhabbeti ve her gün dağarcığına eklediği yeni kelimelerle.

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/matthewpaulson/5910054909/sizes/m/in/photostream/