9 Aralık 2012 Pazar

Bağırmayacağım!


İnsan bile bile yanlış yapar mı?
Evet!
Örnek : Ben...

Bazen çileden çıkarıyor beni, saatlerce uyumamak için direniyor ya da yapma dediğim şeyi yapıyor. Öyle zamanlarda farkındayım ki gittikçe ses tonum yükseliyor beni umursamadığı için normal ikazlarımda. İşin ilginci ses tonum yükselince oğlum yapacağını yapmıyor ya da yatıp uyuyor. Beni o şekilde mi ciddiye alıyor, yoksa benden korkuyor mu? Bilemiyorum...

Sözde eğitimli anneyim; ama bazen ses tonumun artmasına, bağırmama engel olamıyorum. Sonra farkediyorum bu yaptığımı ve bir daha yapmayacağım diyorum, ta ki bir sonraki çileden çıkarıcı olaya dek.

Bağırmak kısa sürede çözüm gibi görünse de değil, farkındayım. Bir süre sonra o da bana bağıracak; çünkü biliyorum ki bu yaşlarda biz, anne baba olarak ne yaparsak aynısını kopyalama eğilimindeler. Benim için bağırmak serbestse ona nasıl derim sana yasak?

Sanırım günde birkaç bardak papatya çayı türü sakinleştirici çaylar içme zamanım geldi bu yaramazla başa çıkmak için. Tek isteğim mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir çocuk yetiştirmek; ama bazen bunu yapamayacağımı düşünüyorum. Elimde olmayan sebepler çıkıyor karşıma. Elbette mükemmel değilim, olamam; ama başkaları yaptığında görüp ayıpladığım şeyleri de yapamam. Tüm annelere bol sabırlı günler dilemekten başka birşey gelmiyor elimden.

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/41460120@N04/4375188048/

5 Aralık 2012 Çarşamba

Beni Çok Seven Biri

Var bu evde; hem de kayıtsız şartsız...



16. ayını bitiriyor yakında. Gelip öpücükler konduruyor yanaklarıma durup dururken. Anne anne diye ardarda 500 kez sayabiliyor biraz abartsam da! Bir süre sonra 'yeter, sus artık!' desem de...

Şekilli oyuncakları birkaç deneme sonrasında yerine koyabiliyor. Başta yapamayınca bas bas bağırıp çığlık atıyor! O halleri biraz bana benziyor sanki :(

Gego diye legolarına sarılıyor babasını görünce. Koca kutuyu kaldırıp, babasına götürüyor.

Ne desek tekrar ediyor, hatta istemediklerimizi bile.

Tuvalet terbiyesine başlayalım dedik, ilk günün sabahı başarılı olduk sadece. Ondan sonrası fıs!

Kızacağım birşey yapınca anlıyor hem yapıyor hem de 'ııı' diyor parmağını sallayıp.

Kendi yemek istiyor, sonra da yere döküyor. Benim yüzüme bakıp benden önce bağırıyor 'düştü' diye. 'Olsun, napalım' diyorum o üzülmesin diye...

Canı isterse kendi başına uyuyor, istemezse 'anne, elimi tut' diyor.

Bala, brokoliye, bademe, cevize, süte, makarnaya, balığa, mısıra, tarhana çorbasına, kahveye (sahte kahve), kiviye, armuda, çileğe, keke bayılıyor. Bunlara hayır yok genelde.

Herşeye 'no' demeye başladı; 'süt istiyor musun?'... 'no!' ... süt şişesini çıkarıyorum dolaptan elimden alıp sarılıyor, 'süt süt' diye bağırıyor ardından.

Park delisi, yaz-kış-yağmur-kar her daim parka gitmek isteyen küçük insanlardan biri.

Memeyi yani emmeyi kendi başına bıraktı geçen günden beri. (Bununla ilgili yazım yakında)

Çok sevecen herkese karşı. Gelen gidenlerin isimlerini öğreniyor sonra da günlerce sayıklıyor. Geleni öpüyor yanaklarından, özellikle çocukları.

Bana çok bağlı, açken ayağımın altında mızırdanıyor sürekli. Toksa da kucak istiyor bu aralar, kendi kendine oynama süresi epey azaldı, 2 dakika falan.

Otobüse, arabaya, uçağa, motora çok meraklı. Nerde görse gösterip taklidini yapıyor.

Köpükten balonların hastası, gece balon diye yatıp sabah balon diye kalkıyor. Rüyasında ne gördüğü malum!

Mutfak dolapları favori mekanı, içindekiler de favori oyuncakları. Kim gelse açıp gösteriyor ne var ne yok diye, bir de mısır bulursa, tamam! Açtırana dek sesleniyor...

Bir an şeytan, bir an melek oluyor. Bir an içime sokasım geliyor, bir an evden kaçasım! Böyle de bir dönemdeyiz, günlerimiz hem çok kısa hem de çok uzun!

24 Kasım 2012 Cumartesi

Bıdı Bıdı Bıdı


Bir dergi geldi, 18 aylık bebekler ortalama 20 kelime söyleyebilir diye. Şaşırdık nasıl ya dedik...


Üşenmedik, oturup saydık babasıyla. Bilinçli olarak yani bizi tekrardan ibaret olmayan, bilerek neler söylüyor oğlumuz diye:


Anne
Baba
Kedi
Kuş
Süt
Dede
Nane
Anane
Marul
Mandalin
Elma
Don
Bez
Muj (muz)
Nar
Teyze
Avuza (havuz)
Park
Salıncak
Havlu
Perde
Koltuk
Araba
Tren
Motor
Otobüs
Ahtapot
Ayakkabı
Balık
Çay
Bir
Üç
Beş
Kahvaltı
İki
Peynir
Ekmek
Bebek
Bal
Fistik
Badem
Makarna
Pilav
Böcek
Çiçek
Bahçe
Avize
Lamba
Hava
Aç/kapa
Sabah
Gece
Sabah oldu
Gece oldu
Aşşağı
Aşşağı in
Kalk
Gel
Banyo
Kalktım
Geldik
Geldi
Ağaç
Yaprak
Köpek
Çakil
Babanne
Yumurta
Ada
Ege
Atatürk
Saygı
Pepe
Darwin
At (2 anlamda da)
Deve
Fil
Bala
Tavşan
Aslan
Tirtil
Star
Ayna
Elle
El
Ayak
Göz
Bacak
Diz
Düştü
Bitti
Daha var
Başka
Bi daha
Gitar
Oda
Uçak
Abi
Pata
Ayi
Ari
Agiz
Atta
Allah allah
Maymun
No
Yes
Kapattim
Attim
Balon
Top
Abla
Cici
Cici bebe
Bisküvi
Seker
Tatli
Havuç
Biber
Balca (karpuz)
Gürültü
Kapi
Mandal
Sapka
Ceket
Pantolon
Kanguru
Beyaz
Mavi
Müzik
Resim
Dans
Boya
Çiz
Kitap
Nenni
Amele
Bob
Row row
Mini mini
Bak
Anne bak
Ellerim bak
Cik cik
Pir pir
Koş
Aydede
Miçir (mısır)
Çorap
Çorba
Uzum
Moo
Robot
Fare
Vak vak
Hav hav
Dondur(ma)
Traktör
Taş
Deniz
Patlican
Döndü
Lego
Google

Öp
Hello
Alo
Bay bay
Uff
Sürüp
Ateş
Toka
Saat
Mama
Meme
Su
Beze(lye)
Kek
Krep
Okul
Oku
Oğlum
Annem
Babam
Dedem
Geçti
Otobüs geçti
Bici bici
Portakal
Meyve
Ev

Benim
Saç
Mum
Yenge
Yengeç
Karga
Gak
Acı
Önlük
İşe
Ekşi
Doktor
Basket
Sıcak
Doydu
Çıkar
Orda
Burada
Öbürü
Bu
Soğuk
Bağır
Çok
Çöp

Pipi
Popo
Gürültü
Kaka

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/polvero/3278435112/

23 Ekim 2012 Salı

Bebek İsimleri Ararken



Hatırlıyorum da oğlumuza isim seçmek ne zorlamıştı bizi. Ben zamanında köpeğimize, çiçeğimize bile isim seçmekte günler harcamış bir insandım zaten. Hele de bu isim koyacağımız zat karnımdayken, yüzünü bile görmemişken ve sesini duymamışken nasıl olur da isim seçer ve o isimle yıllarca anılmasını yaşamasını beklerdim...

O yüzden doğum iki hafta gecikip de 42. hafta dolunca mecburen hastane yolunda eşimle karar verdik ismine. Zaten o günlerimizi blogtan takip edenler bilir elimizde pek fazla seçenek de yoktu isim olarak.
İstedik ki Türkçe sesli uyumuna uygun olsun, istedik ki İngilizce kolay okunabilsin, istedik ki has be has Türkçe olsun, istedik ki Türkçe'de erkek ama İngilizce'de kız ismi gibi gelmesin kulağa, istedik ki her iki dilde de dalga geçilmesin öğrencilik yıllarında, istedik ki anlamı her iki dilde de garip kaçmasın. Çok şey istedik o yüzden de ismi kesinleştirmemiz 42. haftaya, hatta doğum gününe kaldı.

İlk kez 12. haftada test sonuçlarını iyi alınca başladık bebek hakkında ve gelecekle ilgili konuşmaya. İlk isim fikirleri uçakta geldi aklımıza. Biz bebek beklerken yoktu; ama şimdi var iPhone ve Android için isim uygulamaları. İşte ismiyle de en güzel bebek isimleri uygulamasından biri Android işletim sistemi için geliştirilmiş olan Bebename. Üstelik ücretsiz...

"Bebek isimleri avucunuzda!
Eğer siz de her normal anne baba adayı gibiyseniz, uzun zamandır akınızdan çıkmayan bir soru "ismi ne olsun?" olmalı. Bu soruyu otobüs, tren, vapur beklerken, bir takside trafikte takılmışken, hatta uçakta seyahatte bile düşünüyor olmalısınız. İşte tüm bu anlarda hayatınızı kurtarsın diye Bebename'yi yarattık.
Bebename, 9 binden fazla isim listesiyle ve esnek arama seçenekleriyle bebeğiniz için istediğiniz ismi bulmanıza yardımcı olacak. İsimleri cinsiyete göre, başındaki, sonundaki ya da ortasındaki harflere göre, ya da anlamlarına göre arayabileceksiniz. Hem de internet bağlantısına gerek olmadan."

16 Ekim 2012 Salı

Ünlülerin Düşük Hikayeleri


Bir tek bizler değiliz başına düşük olayı gelen. Sürekli doktor kontrolünde olan, sporunu yapan, sağlıklı beslenen, kilosu yerinde olan, güzel ve bakımlı bayanların, hep mutlu ve dört dörtlük hayatları olduğunu zannettiğimiz ünlülerin de başına geliyor bebek kaybetmek. Düşük yapmak, ölü doğum, erken doğum, geç düşük onlardan bazılarının da hayatlarını alt üst ediyor bir süreliğine.

15 Ekim nedensiz ölen bebeklerin anıldığı bir gün dünyada. Bugüne dikkat çekmeye çalışan ünlüler kendi başlarına gelenleri anlatmışlar. Celine Dion, Kirstie Alley, Courteney Cox, Lilly Allen, Sharon Stone, Beyonce, Mariah Carey, Brooke Shields, Pink ve hatta Nicole Kidman başlarından düşük ya da ölü doğum geçen ünlülerden birkaçı. Hikayelerini buradan okuyabilirsiniz.

Kimseye, düşmanıma bile dileyemem böyle acı bir olayı. Benim başımdan geçenler Hücre'min hikayesinde. Sizlerin başına geldiyse, dinlemek, okumak isterim yaşadıklarınızı. Hiçbir zaman unutulmayacak bir acı da olsa, paylaştıkça hafifler üzüntüler. Zaten bu bloğun çıkış amacıydı Hücre, yaşadıklarım ve paylaşarak üzüntümü hafifletmek ya da bir yere kazımak unutmamamak için.

Herkese sağlıklı gebelikler dilerim...

Fotoğrafın kaynağı: http://www.flickr.com/photos/stacylynn/7878365226/

9 Ekim 2012 Salı

15. Ayda Yürüdük


Sonunda adım attı bizim oğlan 15. ayını doldurmasına birkaç hafta kala. Önce babasından bana, sonra benden babasına bir iki adım derken, kafası önde ayakları geride üzerimize atıyordu kendini. İki elimizden tutunca pıtır pıtır koşturuyor, tek elinden tutunca sendeliyordu. Bebek arabasını iterek de pekiştiriyordu bacak kaslarını.

Sonra bir büyük akrabamız dedi ki, 'Bunun kendine güveni yok, yoksa yürür!' Hemen bir eşarp geçirdi kolları altından, sırtından bağlayıp tuttu sıkıca. Bir aşağı bir yukarı gezindiler, hoşuna gitti. Arada bir eşarpı sıkı tuttu, arada bir boşa aldı. Kukla gibiydi bizim oğlan; ama ağzı kulaklarında. Birkaç güne kalmadan 3'e 5'e çıkardı adımlarını. Haftasında kendi başına yerden kalkmaya çalışıyordu poposunu dikip havaya. Elimizden tutup gezdirilmek istiyordu her an.

İkinci haftada yaşıtlarıyla pikniğe gittik. Kendi boyundakilerin koşturup yürüdüğünü görünce ya da elindeki topları kapıp kaçtıklarından gaza geldi. Bir baktık 8-10 adım atmış çimlerde. Akşamında 5 yaşındaki kuzeni ardından fıldır fıldır dolanıyordu düşe kalka. Bir ilki de böylece geride bıraktık.

Artık konuşuyor, hatta 3 kelimeyi yanyana getirip birşeyler anlatıyor kendince, kendi başına çatal kaşık kullanabiliyor, dediğimizi anlıyor, yürüyor da. Bakalım daha ne ilkler kaldı önümüzde?

Uykusu da güzeldi. Gece 10 saat deliksiz uyuyordu son iki güne dek. Separation anxiety dedikleri, anneden ayrı kalmak istememe, yalnız kalmak istememe olayı başladı sanırım. İki gündür uykusu olsa da uyumak, bizden ayrılmak istemiyor. Son çare diye yatağıma alıp uyudum da dün gece, bir yandan da diyorum bugüne dek bizimle uyumayan çocuğu yolundan çıkarmayalım. Alıştırmayalım yanımızda uyutmaya.

Epeydir memeyi de günde sabah ve akşam olmak üzere 2'ye indirmiştik. Artık onu da kesmenin sırasıdır bana kalırsa. Ne doyuruyor, ne hastalanmasını engelliyor. Bazen ikimize ki tabii kendimi kastediyorum, en çok bana eziyet oluyor. Yılbaşına dek kararlıyım, ya bitecek ya bitecek.

Dişler de zorluyor olabilir; sıra geldi azılara. 7. dişi azıydı geçen ay çıkardı. Damakları hafif şiş. Ağrı kesici vermiyorum zorda kalmazsam, ateşi olmazsa.

Zor zenaatmiş çocuk bakmak; şimdi bir de eğitim kısmı ekleniyor 'Hayır'lar diziliyor ardarda ne kadar kaçınmaya çalışsak da! Öte yandan bebek kokusu özleniyor ne gariptir ki? İnsan ikincinin lafını etmeye başlıyor daha birincinin peşinde koşarken. Deli mi ne?

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/imelda/3283073808/

8 Eylül 2012 Cumartesi

14 Aylık Bir Oğlan Çocuğu


Oynuyor, gülüyor, ağlıyor, mızmızlanıyor, neşeleniyor, sinirleniyor.

Geçen haftaya dek merdivenleri inip çıkarken kendi başına, bu hafta yapmaktan vazgeçip hatta yapmamak için inat edip kucağına al beni diyor.

Geçen güne dek koltuğa, yatağa kendi başına tırmanıp inen bebek, koltuğa bıraktın mı aşağıya inemiyor. Yardımcı olsam bas bas bağırıp ağlıyor. Tırmanmaya yeltenmiyor bile.

Birkaç gün öncesine dek elimden çatalı kapan, yiyeceklere batırıp ağzına götürebilen yani kendini besleyen çocuk, eline çatal uzattığımda mızmızlanıp kızıyor.

Çok kızgın bu aralar, asabi. Ters, mızmız. Bir an ağlayıp diğer an kahkaha atabiliyor gözünde yaşlar dururken, deli gibi birşey! Terrible Two dedikleri kavrama girmiş gibiyiz şimdiden. 'No!' diyor nerden duyduysa. Zaten her kelimeyi tekrar ediyor, ya da etmeye çalışıyor. Üç, dört hecelileri de uyduruyor kendine göre. Ben babasıyla konuşurken ilgincine giden bir kelimeyi seçip söylüyor, şaşırtiyor bizi sürekli. Bazen muhabbet edebiliyoruz karşılıklı, bazense anlamayınca ne dediğini, anlatmaya çalışıyor bıkana dek. Belki ondan bu kızgınlığı, kendini yeteri kadar anlatamadığından.

Yürümüyor kendi başına henüz. Elimizden tutuyor, çoğu kez birkaç adım sonra sendeleyip düşüyor yere. Bize tutunup ayağa kalkıyor, ama ulaşamıyor hiç bir yere. Belki de ondan bu kızgınlık; neler yapabileceğinin farkında olmasına rağmen fiziksel olarak yapamamak çıldırtıyor onu. Boyu ondan birkaç santimetre uzun olanları parkta koştururken görmek üzüyor belki.

Geçecek diyoruz ve sevdikçe seviyoruz. O da bizi. Beni öpse ardından babasına gidip onu öpüyor. Babasına sarılsa 'Anneea' deyip yanıma gelip bana sarılıyor. Hem de sımsıkı, kimsenin sarılmadığı kadar sıkıca, içten. Sevgisi çok herkese, her şeye karşı hem de adil şimdiden. Sevgisiz kalmasın hiç hayatta. Hep bir sarılanı, sarılacağı olsun yanında...

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/helenog/7048255553/

31 Ağustos 2012 Cuma

Ovulasyon Ağrısı


Son aylarda durup dururken bir ağrı girmeye başladı kasıklarıma; ama kasıklarda kalmayan. Göbek deliğinin altındaki tüm bölge zangır zangır zangırdıyor, belim kopacak derecede ağrıyor. Başta regl olacağım diye düşünüyordum. Emzirirken, doğum sonrası ilk birkaç regl düzensiz olur ya, öyle sandım. Bekledim gelen giden yok. Hayırdır dedim...

Hamile kalmadan önce kullandığım fertility friend adlı iphone uygulamasını kullanmaya devam ediyorum tekrar regl olmaya başladığımdan beri. Uygulama takviminde, tahmini regl günü gösterildiği gibi bebek yapmaya çalışanlar için tahmini yumurtlama yani ovulasyon günleri de gösterilmekte. Ben düşük yapana dek hiç ovulasyon ağrısı çekmiş insan değildim. Düşükten sonra zaten vücudum yerle bir olduğundan her noktam ağrıyordu. Ardından 2 ay sonra da hamile kalınca ağrıların varlık nedeni değişti. Doğumdan sonraysa ilk reglimi bebeğim 8 aylıkken, Mart ayında oldum. Haziran'dan beri de bu yumurtlama ağrılarını hissediyorum. Bu ay da başıma gelince ve takvimdeki doğurgan günlerimle çakışınca kesin kararımı verdim. Tabii kist, apandisit ve üşütme de bu tarz ağrılara yol açarmış; emin olmak için ben bu ay ağrımın süresini takip ettim. Akşamüzeri 6 gibi başladı ve 10 civarı ağrı kesici alıp yattım. Sabah 4 gibi tuvalete kalktığımda hafif sızlıyordu; ama sonrasında unuttum bile ağrıdığını. Bu ağrılar 24 saatten fazla sürerse doktora görünün mutlaka deniyor; ama benimki 12 saat falan sürdü. Tabii bir de başka günlerde de bu tarz ağrılar hissedersem mutlaka doktora gideceğim. Şimdilik bunu ovulasyon ağrısı diye kabul ediyorum.

Doğum sonrası nasıl da değişiyor insan bedeni. Gerçi belki de değişmemesine hayret etmeliyim ya! Bir canlı yarattık az mı!?

Resim: http://www.flickr.com/photos/dalobeee/2349797950/

24 Ağustos 2012 Cuma

Doğumdan Sonra İlk Regl

Doğum sonrası ilk regl, sanki ilk kez regl olacakmışım gibi bir his uyandırıyordu bende. 9 ay boyunca hamilelikte unuttuğum, emzirme döneminde de gelmeyen eski bir arkadaştı görmeyeli unuttuğum...

Kimi emzirse bile 2. ayda regl oluyor, kimi emzirmeyi kesse de birkaç ay daha adet olmuyordu duyduğuma ve okuduğuma göre. Bebişim 6 aylık olunca, benimkinden ses seda çıkmayınca ki hala emziriyordum, kurtlanmaya başladım. Açıkçası olayım da istemiyordum; ama ya olur da hamile kalırsam nasıl anlayacaktım o zaman? Bebişim ishal olduğunda annem başladı:

Annem: 'hamile misin?
Ben: 'Hayır, anne!'
Annem: 'Emin misin?'
Ben: 'Evet, eminim anne!'
Annem: 'Ben hiç adet olmadan hamile kaldım hepinize, hemen ishal olurdunuz siz de.'
Ben: 'E yuh anne!'

Taa ishal kesilene dek sürdü bu muhabbet her gün. Ardından hala regl olmayınca ki hamile kalmadığımdan emindim (başka bir konu olur bu yazı; çünkü yorgunluk ve uykusuzluktan değil seks düşünecek, eşimle konuşmaya fırsatım yoktu) yine de bu doğum sonrası hemen hamile kalma olayı beni endişelendiriyordu. İkinci bir bebeğe ne bünyem ne de ruh halim hazır değildi. Ki hala hazır değil! Kuzenimin de üç bebeği 1.5 yaş aralıklı. Yani yanlışlık sonucu hamile kalanlardan, sanırım annem gibi!

Neyse, benimki hala emzirirken; ama gece emmelerini kestikten sonra bebiş 8 aylıkken geldi geri. Ama o ne geliş! Gelmeden 2 hafta öncesinde, karnım, kasıklarım, belim zangır zangır ağrıyordu. Dökülüyordum. Sırtüstü yatmak bile acıtıyordu canımı belimin ağrısından. 'Neler oluyor bana, hamile kaldım da düşük mü yapıyorum?' bile dedim bir ara. Yaklaşık iki hafta gitti geldi, şiddetlendi hafifledi bu ağrılar. Sonunda kırmızı dostumu gördüm tam 500 küsür gün sonra. Çok şiddetli, çok parçalı, çok ağır bir kanama oldu. Beklenilen gibi... Çok da uzun sürdü, en az 10 gün. (Benimki 6. günü geçmezdi eskiden)

Ardındakiler düzensizdi; kimi 33 gün, kimi 26 gün sonra geldi. Son iki aydır sanki biraz daha normale dönmüş gibi desem de hala emzirdiğim için eminim o da etkiliyordur durumları. En azından her ay geliyor da ben de hamile kalmadığımı (zaten korunuyoruz da) anlıyorum. Şimdilerde tek derdim ovulasyon ağrısı*. Regl ağrısı çekmeyip yumurtlama ağrısı çekiyorum, iyi mi?!

* Yumurtlama dönemi ağrısı çekiyorsanız veya ağrıdan şüpheleniyorsanız, Ovulasyon Ağrısı yazıma göz atın.

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Bir Yaş İçin Oyuncaklar


Eve haftada bir kargo geliyor neredeyse ve en az bir oyuncak bebiş için. Bazen ben bazen babası alıyoruz, 'Hmm bu yaşta bu iyi gider' ya da 'Arkadaşında gördü çok sevdi evde de epey oyalanır' diye. Tabii ki öyle olmuyor. Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür hesabı. Eve alınınca paylaşacak kimse olmadığından ilk gün rağbet görse de ardındaki günlerde tozlanıyor oyuncaklar bir bir. Sonra biz de evde adım atacak yer kalmadı diye sızlanıyoruz...

Bir yaş için favori oyuncaklara gelince;
  • Mutfak dolaplarındaki tencere, tava ve kapakları
  • Mutfak dolaplarındaki baklagil torbaları
  • Konserve kutuları
  • Çorap ve giysi çekmeceleri
  • Çamaşırlığa asılı çamaşırlar
  • Katlanmış çamaşırlar
  • Salon sehpasının üzerindekiler 
  • Televizyon kumandası
  • Dizüstü bilgisayar
  • Babasının gitarı
  • Gerçek cep telefonları
  • Bilimum kablolar
  • Saksı ve içindeki çiçekler ve toprağı
  • Bebek arabasının tekerlekleri
Ne dağınık çamaşırların ne oyuncak bilgisayarın/telefonun ne de ona ayırdığım mutfak dolabındaki plastik kapların suratına bakılmıyor ama...



İlk resim: http://www.flickr.com/photos/lizbyday/5403747800/

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Uykusuzluk...

Uykusuz anneler kulübü diye bir grup duymuştum. İnsan anne olduktan sonra nasıl da uykuları hafifleşiyor bebeğin gık sesi kulaklarımıza bir çan sesi gibi geliyor. Anında ayakta olmasak bile yatakta oturur pozistonda buluyoruz kendimizi. Sonra dinleyip 'gık'ın gittikçe seslenen bir ağlamaya dönüşmesini veya aynı 'gık'ın birkaç gık sonrası yerini sessizliğe bırakmasını dinliyoruz. Neredeyse her gece, hatta gecede birkaç kez bazen. Tabii bu kısımda uykusuz anneler ikiye ayrılıyor;

1- Hemen uykusuna kaldığı yerden devam edebilenler
2- Kafasını yastığa koyunca aklına olmadık düşünceler gelen ve sonra aylar önce o karşılaştığı kişinin ona niye öyle dediğini düşünmeye başlayıp sonunda dakikalar geçtikçe kafasını başka düşüncelerin ve yapacağı işlerin sardığı içinden çıkılamayacak duruma geldiği an çareyi koyun sayarak sonlandırmaya çalışıp ardından tam dalarken tekrar bir 'gık' duyanlar.

Ben genelde ikinci tipteyim. Malesef... Genel olmayan bazı durumlarda da birinci tipe giriyorum ki en sevindiğim zamanlar onlar. Bazı babalar da böyle. Bizim oğlanın babası da bir 1. bir 2. gruba giriyor ki onlar özellikle de 'gık'ın çığlığa dönüştüğü zamanlar. O da bu durumdan şikayetçi.

Uykusuzluk bebeğin olduğu ilk sene kabul edilebilir birşey sonuçta 'Dikkat bebek var!' yazısı asılı kapılarda eksta önlem için. Ya sonra? Sonrası tehlikeli işte. Herkese, herşeye zarar; uyumayan bebeğin kendisine bile. İşte buyrun Amerika'da yapılan araştırma sonucu ortaya çıkanları görerek okuyun...

Sleep Infographic
Source: http://www.termlifeinsurance.org

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Uff Olduk Gene!


Tam tatilden dönüp de evimize alıştık.
Tam tekrar kendi yatağında kendi başına uyumaya başladı.
Tam sabah, öğle ve akşam yemeklerini hapur hupur silip süpürdü.
Tam ben başka odadayken kendi başına yarım saat oynamaya alıştı.
Tam 'Angel' yani melek bir bebek oldu.
Tam 8-9 saat kesintisiz uyuyordu.
Tam gündüz uykularını düzene soktuk. Derken...

Derken, hasta oldu yavru kuşum. Yaz ortasında burnu akar, öksürür oldu. Ardından da 2 gün 2 gece ateş.

Dedim ki, geçen haftaki 1. yaş aşılarından ötürü mü? Üç aşı birden vuruldu;

  • Pnömokok (PCV)
  • Hib/Men C menenjit
  • MMR (kızamık, kabakulak, kızamıkçık)

Aşıyı yapan hemşire oğlumun gözyaşlarına dayanamayıp çikolata ve kitap hediye etti. Önümüzdeki üç haftanın da biraz dertli geçebileceğini söylemişti. 'Kucak ister, iştahı kaçar, mızırdanır, anlayışlı olun' demişti. İlk haftanın sonunda ateş ve döküntü olabilirmiş. İkinci haftanın sonunda eklem ağrıları, bezeler ve boğaz ağrısı görülebilirmiş. Üçüncü haftanın sonundaysa yüzünün bir kısmı şişebilirmiş.

Ben de aşılara buldum bahaneyi. Sonradansa, geçen hafta görmeye gittiğimiz bir arkadaşımızın çocuklarının hasta olduğunu hatırladım. Ondan mı oldu yoksa derken, bir gün de hafif rüzgar yemiştik güneşli hava nasıl olsa diye dikkat etmeyip. Hepsi üstüste geldi, oğlumuz hasta oldu.

Geceleri 1-2 saatte bir kalkıp ağlar oldu.
Yatağına itiraz edip kucak ister oldu uyumak için.
İştahı kesildi, meme ister oldu tam da memeden kesmeye başlamışken ben.
Dizimin dibinden ayrılmaz oldu.
Mızmız, huysuz, sürekli yakınan, en ufak birşeye ağlayan bebek oldu.
Gece uykusunda dinlenemediği için sabahları uzun uyur, öğleden sonra uykusuna da itiraz eder oldu.

'Her hastalık bebeğin huyunu değiştirir' derler. Bozulan huyları düzeltmek için çabalayacağımız gün ve geceler bekliyor bizi. Haydi geçmiş olsun!

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/marosh/103066377/

3 Ağustos 2012 Cuma

Muhabbet


Ya ben küçüldüm, hani baby brain tabiriyle beynim çocuklaştı ya da oğlum benimle muhabbet ediyor?!

Geçende ilk kez aramızda şöyle bi diyalog geçti;
Anne: 'Yarın nereye gideceğiz?'
Bebek: 'Atta'

Hiç öğretmemişim, hiç kullanmamışım, hiç sormamışım bu şekilde. Yani 'Haydi giyinelim attaya gideceğiz' türünden laflar ettim de, gitmek sorusuna atta cevabını bu kadar bağdaştırması ilgincimize gitti daha 13 ayını doldurmamış bir bebek / çocuk için.

Konuşma kabiliyeti yürüme kabiliyetinden yüksek, kabullendik. Fakat, dediğimiz herşeyi anlıyor neredeyse. Benimle tüm gün muhabbette! Kendi derdini de anlatıyor, tabii bazen şıp diye anlarken bazen aynı şeyi bana birkaç kez tekrar edip göstermek zorunda kalıyor. İşin garibi, derdini ben anlayana  dek anlatmak için uğraşıyor. Hiç çözemezsek birbirimizi karşılıklı bakışıp gülüşüyoruz. Bazen göz işaretleriyle bile anlaşıyoruz.

Geçen hafta Health Visitor geldi 1 yaş kontrolü için. Boy, kilo, kafa ölçümlerinden sonra gelişimiyle ilgili sorular sordu. 'Bababa, dadada, mamama, lalala tarzı şeyler söylüyor mu?' dedi. 'Ne diyorsunuz? Neredeyse cümle kuracak!' diyecektik :) Anlattık bazı kelimeleri çok yerinde ve çok güzel söylediğini, şaşırdı. 'Bu yaşta beklemeyiz normalde' dedi. Bazen kendi kendine öyle bıdı bıdılıyor ki, eşimle bakışıp 'Yandık, şimdiden kafamızı şişiriyor' diyoruz.

En sevdiğim hareketlerinden biri, de babasıyla biz konuşurken elindeki oyuncağı birimize vermek veya göstermek istiyor. Bizden o saniyede yeterli ilgiyi göremezse 'Babaaa!' diye öyle bir haykırıyor ki, saygı duruşuna geçesimiz geliyor :)

Gündüz uykularının süresini azaltınca oyuna ve muhabbete daha çok vaktimiz kalıyor artık. Sürekli beraber oluşumuzun da bebeğimin iletişiminin bazı yaşıtlarına göre daha iyi olmasında katkısı var. Günlerimiz daha çok aktiviteyle; yüzme, oyun grubu, bebek sınıfı, arkadaşlarla vs. geçiyor bu ara. 'Ay bu hafta nasıl geçti hiç anlamadım' diyorum Cuma günü geldiğinde. Acaba evde oturan bir anne olmasaydım da aynı şeyi söyler miydim zaman için? Bebeğim bu kadar muhabbetli olur muydu? Hiç bilemeyeceğiz...

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/41460120@N04/4862422223/

31 Temmuz 2012 Salı

Nereden Çıktı Bu Çığlıklar?


Bazen evimizde 'Scream' filminden sahne oynuyor gibi bu aralar. Oğlumuz çığlık çığlığa!

Yapabileceklerinin farkında; ama yapamayınca sinirleniyor Burhan Altıntop misali başını kolunu fikirsizce sallamaya başlıyor öfkesinden. Hatta bazen kafasını duvara veya yere vuruyor o sinirle; canı yanınca ağlıyor. Halbuki doğduğundan beri ağlatmamaya çalıştığımız halde.

Anlaşılan bu yaşlarda beyni vücudundan daha hızlı gelişiyor, daha önde gidiyor. Fiziksel gelişim duygusal gelişimi yakalayamıyor. Yapabileceğini bilip de yapamayınca öfkeleniyor, bağırıyor, kendini yerden yere atıyor. 'Bunlara nasıl tepki verilir?' diye okumadan önce ilk aklıma gelen sakin olmak ve sakinleştirmeye çalışmak artık bebeklikten çocukluğa adım atmaya başlayan oğlumu. Gerçekten de öfkelendiğinde sadece dikkatle gözlemliyorum, ben buradayım, yanındayım mesajı vererek. Ardından bana bakınca 'Ne olduğunu, neye kızdığını?' soruyorum sakin bir ses tonuyla. Hatta biraz da gülümseyerek. O da şaşkınlıkla bana bakıyor, ben gülümseyince çoğunlukla gülümsüyor ya da daha çok öfkeleniyor. Öfkelenmişse konuyu dağıtıyorum ya bir oyuncakla, ya pencereden dışarı bakarak ya da değişik bir ses tonuyla komiklik yaparak. En kötü ihtimalle kucağıma alıp bulunduğu ortamdan uzaklaştırıyorum.

Geçen gün birlikte top oynarken salonun ortasında, koltuğun üzerine kaçan topu almaya çalışırken öfkelendi yetişip alamıyor diye. Kafasını koltuğa vurmaya ve bir yandan da bağırmaya başladı. Biraz durulunca 'Haydi tekrar dene, yaparsın' dedim. Bir daha uzattı kollarını, yetişemeyince tekrar bana baktı  kaşlarını çatarak yardım için. 'Yapacaksın kaldırırsan şu bacağını' dedim elimi bacağına destek yapıp. Uzanıp da topa değdiği an yüzünde güller açtı. Hemen keyiflendi iş başardı! 'Aferin' diye alkış tuttum. Ardından aynı olayı birkaç kez daha yaşadık. Aynı tepkileri verdi, aynı sabırla yardım ettim kendisine ona farkettirmeden. Ertesi günü kendi başına tırmandı koltuğa. Sonraki gün de kendi başına indi :)

Daha başka olaylara da çığlık atmaya başlıyor yavaş yavaş. Çığlıklarının bir karşılığı olmalı. İngilizce 'Terrible Two's' denen iki yaş huysuzlukları dönemine doğru gidiyoruz anlaşılan. Yeni bir kitap aldım The Happiest Toddler On The Block adı, Dr Harvey Karp'ın. Ödül alan The Happiest Baby On The Block'un yazarından. Madonna bile yardım almış çocuklarını büyütürken kendisinden. Henüz başladım okumaya; ama anlaşılan minik bireylerle nasıl iletişim kuracağımızı anlatıyor. Bebeklerin 9. ayından itibaren bu kitabın okunmasını tavsiye ediyor gelecekteki anlaşmazlıkları önlemek için. Okudukça oğlumu daha çok anlayacağıma inanıyorum. Bakalım bizi neler bekliyor?

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/addrox/2587484034/

10 Temmuz 2012 Salı

Oğlumuz 1 Yaşında


Sorunca 1 yapıp parmağını kaldırıyor havaya.

Çatal kaşık tutup kendi yiyor bazen yemeğini döke saça da olsa.

Yüzmeyi çok seviyor, ister deniz ister havuz ister bir bardak su olsun, onun olsun.

Söylenen şeyleri kendi çapında tekrar etmeye çalışıyor.

Mirket misali ayakta hep; ama henüz adım atmadı kendi başına.

Bazen diğer odada kendi başına yarım saate yakın oynuyor.

Bazen düşmüyor eteğimden, kucağıma almam için ayaklarıma dolanıyor.

Merdivenin çocuk kilidini açık bırakınca soluğu ikinci katta alıyor.

Kitaplarından seçip elime veriyor okuyayım diye.

Elimdeki her nesneye aç aççç aç diyor. Birşeyleri açıp kapamak favori oyunlarından bu ara.

Karşılıklı top atıp tutabiliyoruz dakikalarca, eğleniyoruz da.

Öyle içten sarılıyor ki 'Ayyy' diye, içim eriyor.

'Memme!' diye inletiyor ortalığı aklına gelince. Vermezsem de Burhan Altıntop gibi triplere giriyor sinirlenip.

Banyodan çıkarken, mama sandalyesine koyarken, bebek arabasına / araba koltuğuna oturturken, yatağına yatırırken hep itiraz hep çığlık.

Altını değiştirirken eline birşey vermezsem el pipiye gidiyor hemen.

Hala yemek konusunda iştahsız, bazı günler sütle yaşıyor.

Yaşına gireli beri uykusuz. Uyutmak çok zaman alıyor dahası geceleri uyanıp çığlık çığlığa bağırıyor sesi kısılana dek.

Gece memesini keseli çok oldu; ama uyanıp meme istiyor. Karnı acıkıyor tabii gündüz yemediğinden de olabilir hızlı büyüme evresine girdiğinden de. Vermiyorum, bir saati buluyor tekrar uyuması.

Babası işe giderken ağlıyor.

Çok sevecen bir çocuk, kimi görse gidip sarılıyor.

Öp deyince öpüyor.

Youtube'da izlediği şarkı videoları bitince ağlıyor.

Bazen çıldırma noktasına gelsem de iyi ki doğurmuşum diyorum... Zaman nasıl geçti, anlamadım hiç. Sıkılmaya vaktim olmadı. Her geçen gün değişti büyüdü, ben böyle hızlı değişmesine ayak uyduramadım bazen. Herşeyi anladığını düşünüp beni üzdüğünde (yemek ve uyku olayında) kızıyorum. Sonra bir bebek olduğunu hatırlatıyorum kendime. Daha üç yüz küsür gün önce karnımdaydı, nasıl benle didişmeye başladı diye şaşıyorum. Bazen isyanlarda olsam da bu günler çok çabuk geçecek eminim. Geriye dönüp bakınca her anımız gözümün önünde kalacak mı acaba? 

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/yogma/3961135108/

19 Haziran 2012 Salı

Uyku Düzeni


Geçen ay kafayı bozup da verdiğim uyku eğitimi sayesinde genelde akşam 7:30'dan sabah 6'ya dek uyuyor oğlum artık. Bu aralar evde pek durmayıp farklı yerlerde kaldığımızdan odayı, evi, yatağı yadırgaması ve uyumayı reddetmesi beklenir birşey; fakat ben banyo, masaj ve sütten sonra ninni söyleyip öpüp koklayıp yerine bırakıyorum nerede olursak olalım. İtiraz etse de 'Hadi uyu artık' deyip bazen yere yatağının yanına, bazen odada yatak varsa oraya uzanıyorum. Bir süre oynuyor, konuşuyor, tüm gün öğrendiklerini tekrar ediyor bir bir yatakta bazen oturarak bazen yatağın parmaklıklarına tutunarak. Yorulunca uzanıyor, sonra tekrar dikiliyor ayağa. Bazen 5 dakika sürüyor uykuya dalması bazen 45. Düşündüm de ben de öyle uzanınca günün yorgunluğunu atıyorum bir nebze. Düşünüyorum ya da bazen dalıyorum 5-10 dakikalığına ben de! Bana bulaşmıyor zaten hiç. Arada kafasını kaldırıp yokluyor orada mıyım diye.

Gündüz de iki kez uyuyor en azından 1 saat, bazen maksimum 2 saat. Şayet 2 saati aşarsa ve akşamüzeri 16:30'u geçerse ikinci uykusu uyandırıyorum öpe koklaya. Nerede okumuştum hatırlamıyorum; ama bir kural vardı, 2-3-4 kuralı diye. Şöyle...

Sabah 7'de uyanıyor gece uykusundan örneğin, 2 saat sonra 9'da ilk gündüz uykusuna yatırıyorsun. Uyandıktan 3 saat sonra ikinci gündüz uykusuna yatırıyorsun. Uyandıktan 4 saat sonra da gece uykusuna yatırıyorsun. Bu kural bizde işlemeye başladı gibi; ama oğlum sabahları 7 yerine 6'da uyandığından ben 2 yerine 2.5 saat bırakıyorum arada ilk uykusuna yatırmadan.

Uyku eğitimine oğlum saat başı uyanıp emmek isteyince ve dişi çıkıyorsa diye verdiğim ağrı kesici şuruplar da uyanmalarını etkilemeyince ve ben gece-gündüz hayalet misali dolaşmaya başlayınca ve bu durumda oğlum da ben de mutsuz olunca karar verdim. Bir akşam Tracy Hogg'un Put Up/Put Down metoduna başladım aniden. Yatakta o ayağa dikildikçe ben yatırıyordum sürekli, kimbilir kaç kez yapmak zorunda kaldım? Ama yarım saat geçmişti ki hala uyumuyordu hatta daha da sinirlenip ağlıyordu oğlum. Yarıda bırakamazdım; tam 1.5 saat sürdü ve bir saat uyuduktan sonra kaldırdım gündüz uykusundan. Birkaç gün bu şekilde devam ettim hem gece hem gündüz. Bazen 1 saat sürüyordu bazen 20 dakika PU/PD. Geceleri uyandığında da yapıyor, kucağıma kesinlikle almıyordum. Çünkü yerine bırakması daha zor oluyor, daha çok ağlıyordu. Gece sütünü keseli epey olmuştu; ama kucağıma aldım mı süt için memelerime saldırıyordu.

Uyku terbiyesiyle ilgili yazılar okurken gözüme çarptı biri. 10. ve 12. aylar arasında uyku terbiyesi yapmayın, fiziksel ve beyinsel gelişimi çok hızlı olduğundan bu aylar uygun değil yazıyordu. Ben farkında olmadan başlamıştım bu işleme, şimdi nasıl bırakırdım tam yoluna koyarken bazı şeyleri sil baştan yapamazdım. Üstelik 12. ay bitene dek daha 2 ay vardı önümüzde ki ben geceleri 2-3 saatte bir uyanırsam heralde tımarhaneyi boylardım!

5. gece her zamanki gibi yatağına bırakıp odadan çıktım; her zamanki gibi bastı yaygarayı. O gün çok yorgundum, gidip yatağıma attım kendimi ve saymaya başladım 1,2,3,4,... 30. saniyede çığlıkları söylenmeye dönüşmüştü. Ben dinledim, o söylendi ve 5 dakika geçmeden uykuya daldı. Birkaç defa daha uyguladım bu yöntemi. İlk bir dakika çığlık ve ağlama -ki gözyaşı akmıyordu bile- ile geçiyor, söylenmeye dönüyor, en fazla 10 dakika sonra oynayarak veya konuşarak uykuya dalıyordu. Mayıs ortasında sonunda tam bir hafta oğlum geceleri kendi başına ve deliksiz 10 saat uyudu; ama bende her gece birazdan uyanacak endişesi vardı. Nihayet 10 ay sonunda 7 saat uyuduğum oldu, tabii erken yattığımda.

Ardından tatillere, gezmelere başkalarının evlerinde kalmalara gittik. Odayı terkedip onu bağırtmak yerine yanına uzanıp kendi kendine oynamalarını, konuşmalarını dinliyorum. Gözlerim kapalı genelde, onu gördüğümü gürmüyor. O memnun ben memnun. Ağlamak yok, gece uyanmak yok *genelde*. Elbette bazı geceler uyanıyor gene, özellikle şu ara 3 diş birden çıkardığından, kucağıma alıp öpüyor, yerine yatırıyorum. Elimi sırtında gezdirip 'şşşş'liyorum. Süt isterse su teklif ediyorum. Aynı gece ikinci kez kalkarsa ağrı kesici şurup veriyorum. Sabaha dek uyuyor. Yakında uzaklara bir yolculuğumuz var. Tüm dengesi şaşacağından, bu aralar katı kurallar koymuyorum; ama memede/kucakta uyutmuyor, gece uyandığında emzirmiyorum. Bu gezmeler ve tatiller bitsin; odadan çıkacağım gene bakalım ne olacak o zaman?

9 Haziran 2012 Cumartesi

11 Aylık Olmuş Bile


Bebişimin mutluluğuna diyecek yok bu ara. Acaba nedeni deliksiz 10 saat uyuyor olması mı? Yoksa fırtına öncesi sessizlik mi?

Dillendin iyice bababalarına dede, anni, ham yapmak anlamında aam, dada, bıybıy, bıdıbıdı, mama, meme için ebu, lalalaa da eklendi. Köpek görünce av av diyor, maymuna gülüyorsun.

Elinden birşey aldık mı tehlikeli diye ortalığı yıkıyorsun.

Müzik çalınca ayağa dikilip popo sallıyorsun.

Tel sarar deyince de ellerini döndürüyorsun.

Sokağa biri gitmeye görsün, hemen kucağına atlıyorsun gidenin. Ben annen geride kalsam bile...

Meyveleri çok seviyor, ağzına et koymuyorsun. Demir hapına başlasam mı diye düşünmüyor değilim.

Emmeyi seviyorsun hala, özellikle de yaz geldi havalar ısındı, bana daha çok sarar oldun. Bazen sıkılıp bıraktıracağım memeyi diyorum.

Emziği attın ya beni emzik yaptın gibi geliyor bazen; sana sinir oluyorum! Halbuki bir sıkıntın oluyor genelde bana sardığında. Sıkıntı olmasa da sıkılınca aslında...

Zaman ne çabuk geçiyor şaşıyorum. Ha doğdun ha doğacaksın diye bekliyordum geçen sene bu zamanlar. İşten ayrılmış evde çamaşırlarını yıkayıp ütülüyor, yerlerine yerleştirip hastane çantamı hazırlıyordum. Seni heyecanla bekliyordum, bekliyorduk babanla...

Resmin kaynağı: http://www.flickr.com/photos/wentzelepsy/3267936715/

1 Haziran 2012 Cuma

Sünnet Olmak veya Olmamak

Babasıyla karar verdik; oğlumuz kendi kararını kendi verecek yaşa gelip de sünnet olacağım diyene dek, ya da sağlığı bir şekilde etkilenip de doktorlar sünnet olması gerek diyene dek sünnet yaptırmayacağız.

Tabii bunu etrafımızda kime söylesek binbir nasihat işitiyoruz. Çok bilmiş oluyoruz, gavur oluyoruz, günahkar bile oluyoruz. Kararımız bu; nasıl ki birisinin nedensizce oğlumun serçe parmağının ucuna iğne batırmasına karşı çıkarsam, pipisinden bir parça kesilmesine de izin veremem.

Ayrıca okuduğum bir yazı da ilgilenenler için;

Sünnetle Ne Kaybedilir


Gary L. Harryman


Bir bebeğin doğal ve sağlıklı penisi sünnet edildiğinde sonsuza dek ne kaybedilir?


  1. Dartos Fascia adındaki ısıya duyarlı yumuşak kas tabakasının yaklaşık olarak yarısı.
  2. Bağışıklık sisteminin bir parçası olan özelleşmiş Epitelyal Langerhans hücreleri;
  3. İçinde dorsal sinirin uzantıları da olan yaklaşık olarak 75 metre uzunluğunda mikroskobik sinir.
  4. Yavaş hareketleri, sıcaklıklardaki düşük oynamaları, ve yüzeydeki ince farklılıkları hissedebilen, çeşitli tipte 10,000 ile 20,000 arasında özelleşmiş erotojenik sinir uçları.Bu kayıp üst derideki (sünnet derisi) en önemli duyusal alıcılar olan Maysner yuvarlarının da (meissner's corpuscles) binlercesini içerir.
  5. Amacı ve değeri henüz tam olarak anlaşılmamış olan estrojen alıcıları.
  6. Hareketli penis derisinin %50'sinden fazlası; penis başının penisi kurumadan, aşırı sürtünme ve tahrişten, ve keratinleşmeden koruyan çok amaçlı kaplaması. Penis başının keratinleşmesinin zarar verici cinsel sonuçları henüz araştırılmamıştır.
  7. Yumuşak sırtların frenar bantları (the frenar band of soft ridges); insan vücudunda en fazla zevk yaratan bölge. Yoğun olarak sinirlerle bezenmiş olan bu bölgenin kaybedilmesi, geri kalan penisin hassasiyetini normal bir deri tabakasının hassasiyeti ile aynı hale indirir.
  8. Anne sütü ve plazma hücrelerinde de bulunan, bağışıklık antikorlarını, antibakteriyel ve antiviralleri salgılayan, yumuşak mukozanın bağışıklık savunma sistemi.
  9. Lenfatik kanallar; bunların kaybı vücudun bağışıklık sistemi içerisinde lenf akışını olumsuz yönde etkileyebilir.
  10. Frenulum; glansın aşağı kısmında, "V" şekilli, ağ-görünümlü, genelde üst-deri ile birlikte kesilen veya zarar görerek işlev göremez hale gelen çok duyarlı bir yapı.
  11. Feremonları salgılayan iç üstderinin "apokrin bezleri". Feromonların kaybının yol açtığı sonuçlar henüz araştırılmamış olmakla birlikte, olası cinsel eşlere sessiz, görünmeyen, ama güçlü sinyaller yolladığı sanılmaktadır
  12. Penisi nemlendirip kayganlaştıran ectopic sebaceous bezleri.
  13. Gerekli "kayma" mekanizması. Eğer açılır ve düz olarak yayılırsa, ortalama yetişkinin üstderisi 104 santimetrekare yer kaplar.(yaklaşık olarak bir posta kartı kadar) Kendi kendini kayganlaştıran ve hareketli olan bu deri, penise kendi içinde kayma özelliğini kazandırır; bu da vajinayı kurutmadan, yapay kayganlaştırıcılara ihtiyaç duymadan cinsel ilişkiyi sağlar.
  14. Glansın pembe-kırmızı-koyu mor arasındaki rengi. Glans normalde tıpkı dil gibi bir iç organdır.
  15. Penis çevresinin önemli bir kısmı. Gevşek üstderinin penise kazandırdığı önemli bir hacim vardır. Bu da sünnetli penisi,sünnet edilmemiş penise göre oldukça ince yapar
  16. Sünnet sırasında üstderiyi penise bağlayan doku yırtılarak koparıp atıldığı için, sertleşmişpenis uzunluğunun 2.5 cm kadarı da kaybolur. Bu paylaşılan zar, üst deri ve glansı penis gelişirken sıkıca birbirine bağlar. Onu koparmak glansa zarar verir; ham, enfeksiyona, sürtünmelere ve tahrişe açık hale getirir. Bu durum penisin büzülüp ufalmasına neden olur.
  17. Frenular atardamar ve dorsal atardamarı da içeren metrelerce uzunluğunda damar. Bu yoğun kan dolaşımının kesilmesi, penisin gövdesine ve glansına yeterli kan akışını sınırlar, bu da açık bir şekilde penisin doğal işlevine ve gelişimine zarar verir.
  18. Her yıl pek çok erkek kötü operasyonlarda ve enfeksiyonlarda penislerini kaybederler. Bazı durumlarda bu da yapay olarak hormon vs, ile cinsiyetin değiştirilmesine yol açar ve erkekler kadın olarak yaşamaya zorlanırlar.
  19. Her yıl pek çok erkek tıbben gereksiz sünnet operasyonlarında hayatlarını kaybederler. Bu ölümler milyar dolarlık sünnetendüstrisi tarafından saklanır.
  20. Henüz bilimsel olarak kanıtlanmamasına rağmen, penis ile vajinanın mukozal dokusu arasında gerçekleşen elektrik transferi orgazmın oluşumuna yardım eder. Sünnet ile erkekteki mukozal tabakanın kaybedilmesi, bunu engeller.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Ateşli İshal; Rotavirüs


Kimsenin ve hatta hiç bir bebeğin başına gelmesin bu illet hastalık!

Mart ayının sonunda nereden yakalandıysa bebeşimiz bu illet hastalığa, yakalandı. Bir gün hem de öğle vakti ateşlendi. Ateşi 40 dereceyi bulmuştu. Hiç hali yoktu; hemen ılık duşa girdim ona sarılıp; ama bebeğim başını bile dik tutamıyor sürekli ıh-ıh diye yakınıyordu. Üzerini giydiremeden kollarımda bayıldı. Hemen babasına haberi iletip, ateş düşürücü şurup verdim. Uyandığında yine mutsuz ve halsiz gözlerle etrafına bakınıyordu. Doktora götürdük akşamüzeri. Hastanede keyfi yerine geldi, birkaç kontrol yapılıp üşüttüğüne karar verildi. O gece de ateşi yükseldi; ama şurup vererek rahatlamasını sağlamaya çalışsak da saat başı uyanıp emmek istedi.

Ertesi gün de yemek yemiyor sadece emerek karnını doyuruyordu. Öğleden sonra ishali başladı ve 10 gün boyunca sürdü. Günde 7-8 kez kaka yapıyordu en azından ve her birinde baştan aşağı soyuyor, bazen beline bazen göğsüne dek yıkıyor, tüm giysilerini değiştirmek zorunda kalıyorduk. Sabaha karşı 3'te bile yıkamak zorunda kaldığımız oldu babasıyla birlikte. Artık her kaka sırasında ve sonrasında ağlıyordu ta ki giyinip emene dek. Ben de sık sık emziriyordum; çünkü meyveli yoğurt bile sokmuyordu ağzına ki çok severdi. Sürekli uyumak istiyordu gün içinde. Halsiz ve bitkindi, oyun oynamıyor, kucağımdan inmiyordu.

Bebekli hayatımın en zor günlerini geçiriyordum. Ne uykumuz kalmıştı ne de moralimiz. Ne dışarı çıkabiliyorduk hava almaya, ne de birilerini çağırabiliyorduk evimize. İştahı ve keyfi olmayınca, kaka yüzünden uykuları bölününce iyice mızmız olmuştu canımın içi. Sık sık susuz kalıp kalmadığını kontrol ediyorduk. Emzirmeme rağmen su teklif ediyordum. Kollarına bastırınca hafiften, üç saniyede renginin geri gelip gelmediğine bakıyordum günde birkaç defa. Fontanella da denilen bıngıldağının çöküp çökmediğini takip ediyordum.

Nihayet 7. günde kaka sayısı azalmış, bir kaşık da olsa birşeyler yemişti. Oynamaya da başladı nihayet. O gün öğleden sonra ben halsizleştim. Tuvalete gidince anladım ki bu olay bende de başladı. Kucağımda bebeşim, elimizde kitabı, tuvalette esir olduk uzun bir süre. Çıkar çıkmaz babasına haber verdim. Geldiğinde perişandım. Ne halim vardı kalkmaya ne de şevkim. Bir tek tuvalete koşturabiliyordum. Babasıyla oynadılar birlikte ben uzanırken ya da tuvaletteyken; ama uyumadan önce emmek istedi. Bense bayılmak üzereydim halsizlikten. Neyse ki kolay uyudu ve ben de kendimi attım yatağa hemen. Eşim yemek hazırlamaya girişti; hiç birşey istemiyordum yemeğe dair ve bebişimin neler çektiğini farkediyordum acı bir şekilde de olsa. Kat kat giyinmiş, yorganları örtünmüş, sıcak su torbalarına sarınmış olduğum halde hala tir tir titriyordum. Ateşim 40'ı bulmuştu; eşimin zoruyla biraz yedim ve tüm gece tuvalet ziyaretleri haricinde uyudum. En zoru da bebeğimin uyanması beni istemesi ve benim ya halsizlikten ya da tuvalette hapis olmamdan ötürü ağlamalarına cevap veremeyişim oldu. Babası gidip bakıyor, uyutmaya çalışıyor, bezini değiştiriyordu. Yine de ağlamasını ben yanına gidene dek sürdürüyordu. Birkaç gün bu şekilde geçti malesef. Ben 3 kilo kaybettim, bebeğimse 1 kilo. Ben daha kısa sürede toparlandım; ama bebişimin eski kilosunu yakalaması epey zaman aldı ki 2 ay geçmesine rağmen üzerinden, hala bile eğrisinin altında.

Sonradan öğrendim ki rotavirüs aşısı varmış. Bir geçiren bir daha geçirmez, bağışıklık kazanırmış. Düşmanımın başına gelmesin bu virüs tıpkı diğer virüsler gibi. Bebeklerin hasta olması yeterince üzücü ve yorucu; ama hem annelerin hem bebeklerinin hasta olması daha da bir felaket. Tüm bebeklere ve annelerine bol sağlık!

Resim: http://www.flickr.com/photos/morgantj/4779188460/


9 Mayıs 2012 Çarşamba

10 Aylık Bir Oğlan Çocuğu



Bu son ayda epey gelişti, dillendi oğlumuz... Hastalıkları atlatıp da uyku ve keyfimiz yerine gelince.

* Hayvanlara ki başta kedi ve köpek deli oluyor. Çocuklara da. Hareket eden herşeye aslında :)
* Salla başını deyince sallıyor. 
* Alkışlıyor.
* Bye bye denince el sallıyor. 
* Gel gel deyip eliyle çağırıyor herkesi.
* Babababa-larına aneaneanee-ler eklendi son günlerde. 
* Biz birşey söyledik mi tekrar ediyor edebildiği kadar; at/git diyor, al/ver diyor, hayır deyince anlıyor. 
* El sallayıp ayy diyor gelen geçene canı istedi mi. 
* Çok sosyal bir bebek oldu, herkese seslenip el işaretleri yapıyor, çocuklara ve hayvanlara çığlıklar atıp kucağımdan atlamak istiyor. Başkalarının kucaklarına hemen atlıyor.
* Koltuklara sehpalara tırmanıyor. 
* Henuz ardarda adım atamasa da zorladık mı hareket ediyor. 
* Yatağına koyduk mu hemen dikiliyor parmaklıklarına. Yarım saat kendi başına muhabbet ardından yorulup inemiyor; ya ağlamaya çeviriyor konuşmalarını gidip kurtaralım diye ya da yorulup düşünce ağlıyor. 
* Çok güzel oturuyor poposunu yerleştirip.
* Bebek mamalarına yüzünü çevirip biz ne yersek ondan istiyor, veriyoruz.

Bir bebekten bir çocuğa geçişini hayretle izliyorum, izliyoruz babanla...

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/xtfer/131891479/

9 Nisan 2012 Pazartesi

9. Ay Sendromu


Hastalıklar, diş çıkarmalar, kendini bilmeler başgösterdi bu ay. Perişanız. Ne uykumuz tam, ne sağlığımız, ne iştahımız ne de keyfimiz gün içinde. Hepsi birbirine bağlı zaten zincir misali. Biri koptu mu ardı arkası da geliyor!

Hızla sürünmelere devam evin her köşesinde bebişten izler görebiliyoruz artık. Babası ona tiyatro yaparken birkaç kez kendi başına oturdu; ağzımız açık kaldı. Daha bir cin bakıyor herşeyi anlamak istercesine. Hatta sanki yapabileceklerinin farkında; ama kapasitesi yetmiyor gibi. Kalkamıyor ayağa ya da anlatamıyor derdini.

Çok hastalıklı geçti bu ay malesef. Tabii bir de geziler eklenince iyileşemedik doğru düzgün. İshal, ateş, soğuk algınlıklarının ardı arkası kesilmedi. Sabahın 3'ünde bile soyup yıkamak zorunda kaldık ki ağlamaktan sesi kısıldı bebeşimizin. Kakaları salona aktı bezinin kenarından, günde 7-8 kez yıkar olduk ve tabii hepsinde feryadı bastı. Ondan mı bilmem ishali geçince de altını değiştirmemize karşı çıkar oldu bu aralar.

İshalde dikkat edilecek en önemli nokta bebeğin susuz kalmaması. Derisine bastırınca rengi 3 saniyeden az bir zamanda geri gelmiyorsa susuz kalmıştır. Fontanella da denilen bıngıldak çökmesi yine     bebeğin susuz kaldığına işarettir. Ben hala emzirdiğim için sorun olmadı pek. Çünkü 10 gün boyunca ağzına mama koymadı sütten başka. Sütüm yetmez diye aldığım hazır mamaları da içmeyip biberonu geri çevirdi. Kilo kaybetti, hem de çok. Ben bol bol su içmeye gayret ettim ve tabii bol bol da emzirmeye. Her hastalık bebeğin huyunu değiştirirmiş derler, çok doğru bir tespit!

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/xtinabot/71106553/sizes/m/in/photostream/

25 Mart 2012 Pazar

Sabır


6. ayda annelik hormonlarına neler oluyor? İçimi açıp bakıp incelemek isterdim...

Altı ay boyunca eşim de annem de kızkardeşim de bendeki sabra şaşakaldılar. Yemek esnasında ağladığında bebeğime koşturmama aç da olsam ki açlığa hiç dayanamazdım önceden, uykusuz kalışıma ki gecede 8 saat uyku olmazsa olmazdı benim için. Yemediği zaman tamam deyip eline başka birşey tutuşturmama, huysuzluk ettiğinde ne yapıyorsam yapayım bırakıp kucaklamama, oturup onunla uzun uzun oynamama ki aynı şeyi defalarca tekrarlamaktan ibaret oyunlardı bunlar, uyumadığında kucağımda tutup inatla saatlerce beklememe iyice dalana dek, hep hayret ettiler. Nasıl öylesine sabırlı olduğuma!

Altıncı aydan sonraysa, bana ne oldu bilmiyorum; ama sabrım kalmadı hiç. Uyumadığında kızıyorum, yemediğinde sinirleniyorum, ağladığında önüne başka oyuncak atıyorum bazen sussun diye. Özellikle de hani bazı ters günlerimde. Başka birşey varsa aklımda önemli ve yapılacak, o zamanlar önümde engel oluyor bebeğim sanki ve olaylar benim istediğim şekilde gelişmeyince sabrım azalıyor ona karşı. O da farkında olmalı sanki bazen benim üzerime daha çok geliyor. Ay uyanmasın dediğim anda, uyanıveriyor örneğin. Gene de kendime kızıyorum sonra küçücük bir bebek o diye. Ne bilsin beni kızdırmayı? Acaba diyorum sonra da, bazen herşeyi anlıyormuş gibi geliyor çünkü.

Arkadaşlarımdan duydum; yaşına gelmemiş bebeğini sinirlenip çimdiren anneleri. Ben sadece poposuna vurdum birkaç kez; ama anlıyor. Keyfi yerindeyken poposuna vurmamı önemsemeyen hatta bakışla gülümseyişle karşılık veren bıdık, sinirlenip poposuna vurdum mu bağırıp çağırmaya başlıyor.

Haksızım biliyorum. Henüz çok küçük; ama ben de meraktayım nereye kayboldu o yüce, sonsuz sabrım. Hamileliğin ve yeni anneliğin en sevdiğim yanına ne oldu?

Resim: http://www.flickr.com/photos/luise-f/1428580919/

19 Mart 2012 Pazartesi

Diş Çıkarma Yara Beresi Mi?

Bebişimin dişi çıkmamıştı ki, çenesinde ve yanağında küçük sivilcemsi isilik gibi ama değil öyle garip birşeyler belirdi. Bir iki hafta bekledik, poposundaki pişiklere benzetip pişik ilacı sürdük; ama geçmedi. Ardından doktora götürdük; 'Kurumuş cildi!' deyip Aveeno krem verdi günde 3 defa sürmem için.

Kullandım iki haftaya yakın, yanağındaki geçse de çenesindeki iyice belirginleşti, kızardı. Sanki hamileyken çilek çalıp çeneme sürmüşüm gibi. Bir yandan da internette aradım, taradım. Diş çıkarırken akan salyalardan olur demişler; çarşafının altına havlu koydum ağzının suyunu emsin diye geceleri uyurken, elimde mendille gezdim salyası akarsa hemen sileyim diye, nemlendiriciye devam ettim.

Bir gece ateşlendi çok, ertesi gün yanağındaki kabarcıklar gene çıktı. Dişten mi, ateşten mi, hasta mı oldu derken başka bir doktora denk geldik. O da demez mi 'Tırnağıyla çizmiş, enfeksiyon olmuş. Bu kremi günde 3 kez uygulayın, üç dört güne geçer!' Fucidin antibiyotik kremi verdi. Bir hafta sonra geçti mi geçiyor mu derken hala aynı kızarıklık belki biraz küçülmüş belki de bize öyle geliyorken ilk doktora başka birşey için gittiğimizde diğer doktorun verdiği ilacı gösterdik.

'Hayır, bu kesinlikle enfeksiyon değil, bebek egzaması, isterseniz kortizonlu krem verebilirim' dedi. Aldık o kremi de, başladık günde 2 kez kullanmaya. Küçülüyor mu bize mi öyle geliyor? Hala cevap bulamadım. Egzamayı duyunca yüzünü şampuanla, sabunla yıkamayı bıraktım.


9 Mart 2012 Cuma

8 Aylık Olmuş Bebişim


Yemekler yemeye başladı üç öğün, 7 saat annesine izin verdi uyusun diye, dadada dedi durdu, hayvan seslerini taklit etti, babasının bana seslenişine güldü, memeyi sıkmayı öğrendi suratına süt sıçrasın diye, annesinin/babasının kucağında duş almanın keyfine vardı; ama koca küvette oturup su şaplatmayı sevdi, bahçedeki çiçekleri kopardı eli değince, oyuncaklarına güldü tiyatro oynatınca, uçağa bindi tatile çıktı, hastalandı ilk kez ateşi 40'a çıktı, ishal oldu günlerce, ağlamaları ciyaklamaları arttı, kucak kuşu oldu birgün, kucak istemedi öbür gün, ilk dişi çıktı 19 Şubat'ta, havuzdaki yüzme derslerini sevdi, gündüz uykuları uzadı epey, arkadaşlarıyla oyun saatlerini sevdi, karın üstü emeklerken popo kaldırmayı öğrendi ilerleyemese de, annesine kızmaya başladı, babasını itmeye, annesini öpmeye başladı, babasına beni de işe götür der gibi bakmaya, Skype'ta konuşurken akrabalarla muhabbete karışır oldu, alkış yapmayı da öğrendi gel gel deyip gel işareti yapmayı aynı zamanda, ellerini ustalıkla kullanıp yiyecekleri ağzına götürür oldu mutfağı baştan başa leke içinde bırakıp, Youtube'da çizgi film bakar oldu birkaç dakikalık, yere düşürmeyi öğrendi, yere çarpıp ses çıkarmayı da, topu atıp peşinden sürünmeye başladı, bilgisayar tuşlarına basıp hızla kahkaha atmak favorisi bu ara.

Arada bir kızsam da bazı yaptıklarına, sonra 8 aylık bebek ne anlar deyip gülsem de daha çok, sen benim canım oğlum iyi ki varsın yanımızda...

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/kentigern/441234342/

27 Şubat 2012 Pazartesi

Yaşında Olacaktı...


26 Şubat'ta doğacaktı Hücre, tabii eğer vaktinde doğsaydı ve tabii eğer 6 haftalık bir hücreyken bize hoşçakal demeseydi, bugün 1. doğumgününü kutlayacaktık.

Eşime hatırlattığımda bunu akşam yemeğimizi yiyorduk;
- 'Bugün kimin doğum günü olacaktı biliyor musun?'
'Yaa, Hücre'nin mi yoksa?'
- 'Evet, ne garip değil mi 1 yaşında olacaktı?'
'Yukarıda uyuyan oğlumuzu düşün ve üzülme'
- 'Evet, oğlumuz olmasaydı ne yapardım bilmem?'

Unutulmuyor işte! Unutulmuş olsa bile bir an geliyor, okuduğum bir kitapta, dinlediğim bir haberde, izlediğim bir filmde ya da takvimdeki işarette karşıma çıkıyor doğmamış bebeğim. Nasıl olacaktı, kime benzeyecekti, kız mı erkek miydi, şimdiki oğlum kadar güzel olacak mıydı diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Doğmamış olsan da iyi ki içime düştün sevgili Hücrem...

Resim: http://www.flickr.com/photos/jmtimages/4096481098/



20 Şubat 2012 Pazartesi

İlk Diş


Bugün farkettik ki bebişin ilk dişi sol altta çıkmaya çalışıyor.

Çorba içmeyi kaseden olursa, seven bir çocuk. Baktım içerken tıkır tıkır sesler geliyor; döndüm eşime 'Dişi çıkıyor' diye haykırdım. Bakmaya çalıştık izin vermedi, elimi sokmak istedim kafasını çevirdi. Yatarken parmağımla kontrol edince gerçekten de sert pürüzlü ufak bir çıkıntı hissettim. O gece mısır patlattık bir nevi diş buğdayı sayılır :)

Ertesi sabah yani bugün bir baktık ki ucu görünüyor. Belliydi günlerdir yememesinden, emmemesinden, yanaklarının pembeliğinden, geceleri ah'layarak uyanıp uykuya dalmasından. Bebeğim büyüyor!

Resim kaynağı:http://www.flickr.com/photos/28408249@N07/3274188387/

17 Şubat 2012 Cuma

Salatalık


Bayılıyor salatalığa bu aralar. Soyup ucunu veriyorum koni gibi sapıyla birlikte. Tutuyor sıkıca sapından, sallıyor. Ses gelmediğinden emin olunca nihayet, ağzına götürüyor ve 'hmmmm' sesleri eşliğinde ağzını şapırdatıyor. Yemek yediremez oldum bir ara salatalık yüzünden. Sonra baktım ki içini oymuş emerek. Hemen hazırladığım etli türlü püresinden bir kaşık doldurdum çukur yerine. Anladı mı anlamadı mı bilmem; ama iki yemek kaşığı dolusu yemeği silip süpürdü salatalık aşkına.

Resim kaynağı: http://www.flickr.com/photos/brixton/5861525856/


Oğlum Yataktan Düştü!

Bu sabahki uykusuna sarılıp birlikte bizim yatağımızda yattık oğlumla dün gece ben de iyi uyuyamadığımdan. 20 dakika kadar içim geçmiş. Uyandım, tam oğlumun derin uykudan hafif uykuya geçişiydi, kıpırdayamadım. Ardından iyice dalınca kalktım yanından. Etrafını yastıklarla döşedim döner de düşer diye. Odadan çıkmıştım ki bir süre sonra uyandığını duydum kendi kendine konuşmalarından. Ardından güm ve ağlama sesleri geldi. Koşarak yanına vardığımda duvar ve yatak arasında yerde yüzükoyun yatıyordu. Kucakladım, sarılıp öptüm, pencereden dışarı baktırdım, aynayı gösterdim dikkatini dağıtıp ağlamasının diye. Belli ki hem korkmuş hem de canı yanmış. Alnı kızarmaya başladı. Küçükken düştüğümüzde annemin bize yaptıkları geldi aklıma hemen. Buzluktan donmuş bir bardak çıkarıp alnına koydum; soğuktan ağlamaya başladı bu kez. Bir yandan emzirdim, bir yandan soğuk uyguladım.

Keyfi yerine gelince internetten araştırdım. Arnica losyon bitkisel olduğundan iyi gelirmiş; evde de vardı tesadüf. Sürdüm hemen. Neyse ki çok şişmedi. Eşime de mesaj attım akşam gelip de alnını mor görünce korkmasın diye.

Böylece akrabaların 'Düştü mü hiç?' sorusuna artık evet diyebileceğim. İlk kazamızı da atlattık.

10 Şubat 2012 Cuma

Oğlumuz Oldu 7 Aylık!


Yer-yemez, uyur-uyumaz, ağlar-güler, hasta-keyifli derken günler geçmiş oğlumuz tam yedi aylık olmuş! Gece saat başı kalkar-mış, gözü çapak yapmış-mış, ek gıdayı yemez-miş, burnu tıkalı nefes alamaz-mış, çok huzursuz-muş, ishal/kabız olmuş-muş, tüm gün mızırdanmış-mış, az emiyor-muş, poposu pişik olmuş-muş, kucağımdan inmez-miş, kusmuş-muş, tırnaklarıyla yüzünü/yüzümü çizmiş-miş... Bu geçen zamandaki negatifliklere üzüldüğüme mi yanayım şimdi? Hepsi geldi geçti, daha neler gelecek başımıza?

Annelik sürekli endişenmeyi getiriyor pozitif test sonucunu gördüğümüz andan itibaren. Eminim çocuğu 40 küsür yaşlarında olup da hala endişelenen çok anneanne - babaanne vardır! Keyfini sürmesini de bilmeli. Uyumadığı zamanlar tüm ömrüne bakınca o kadar az ki! Elbette bir gün pırasa yiyecek, balık da! Şimdi tasalanmak niye peki?

Oğlum büyüyor, boyu uzadı. Benim kucağımdayken bana hala minik geliyor; ama başkası kucakladı mı şaşırıyorum cüssesine. Kıyafetleri bir gün büyük gelirken haftasına tam ya da küçük gelebiliyor. Üstelik her yemek yemesinde bir takım üst-baş değiştiriyor o yüzden pahalı giysiler almaya hiç gerek yok!

Hala geceleri uyanıyor, kendi başına desteksiz oturabiliyor, kollarından tutup 'koş koş koş' deyince gülüp koşturuyor, aynaya bakıp kendisiyle konuşuyor hatta öpüyor kendisini, sevdiği yiyecekler ve sevmediklerini belli edebiliyor, eline aldığı her nesneyi önce bir sallıyor sonra yere atıyor ve ardından bakıyor nereye düştüğüne, başkalarının kucağına gitmeye bayılıyor, temizlikçimiz giderken onu da götürsün diye şirinlikler yapıyor, pencereden bakıp insanları ve arabaları takip ediyor, bebek arabasında dik durumdayken öyle cool ki sanki 'buraları ben yaptım' diyor, uyku öncesi 'eee'leyip ninni söylüyor, üzerini giydirirken hala huysuzlanıyor ama bir yandan da kolunu uzatıyor, karın üstü sürünerek emeklemede epey hızlı hatta hafiften poposunu kaldırıyor, çoğunlukla banyodan çıkmak istemiyor, evde bazı eşyalar var onlara özel ilgi gösterip konuşuyor, bazen hayali arkadaşları var dedirtiyor, ağzımla çıkardığım her sesi birkaç güne çıkarıyor, tel sarıyor, gel-git yapıyor, cici, baba, dede, dedi, gel, ege, git, ve daha birçok fransızcaya benzer laflar ediyor - bilinçsiz de olsa...

Zaman geçiyor, anlar kalıyor. Unutmak istemiyorum hiç bir anını...

Resim kaynağı:http://www.flickr.com/photos/sarahandmikeprobably/4274987254/


8 Şubat 2012 Çarşamba

Emzirmek...


Emzirmenin faydalarından bahsetmeyeceğim burada, google ederseniz binlerce link gelir önünüze. Ben altıncı aydan sonra emzirmeyi bırakanların neler kaçırdığından bahsedeceğim...

- Beni görünce meme aklına gelen bebeğim yatağın öbür ucundan sürüne sürüne gelip kafasını göğsüme yumuyor ve ıh ıh ıhhh sesleri çıkarıyor istediğini belirten.

- Bebek emebiliyor mu, ben doğru tutuyor muyum dertleri olmadan emzirmenin keyfine varıyorum.

- Dünyadaki en büyük hazzın bir bebeğin memeye kavuştuğu an olduğunu görüyorum; gözlerini kısışı, yüzünde tarifsiz mutluluk, çıkardığı memnuniyet sesi.

- Memeyle muhabbet ediyor bebeğim. En yakın arkadaşı, en sevdiği oyuncağı.

- Gözlerimin içine bakıp benim çıkardığım sesleri, heceleri taklit ediyor emmesine ara verip.

- Memeyle oynuyor; ucunu çekiştiriyor, sıkıyor, mıncıklıyor bir hınçla ağzına sokuyor ardından. Eşim dahil başkası yapsa kaldıramayacağım hareketleri bebeğim yapınca gülerek izliyorum.

- Henüz dişleri çıkmasa da damaklarıyla ısırıyor. Canım acıyınca anında çekiyorum memeden.

- Ek gıdaya geçip ne kadar sevse de yese de hala sütüme yer oluyor midesinde.

- Geceleri uykum kaçtığında uyansa da emse diyorum; uykumu getiriyor emzirmek.

- Kızgınlığım geçiyor, kafam dağılıyor, huzur veriyor. Terapi gibi birşey.

- Günde bire indirdiği kakasını, meme emerken yüz ifadesinden ya da ıkınma sesinden anlayıp hemen tuvalete oturur pozisyonda tutuyorum. Ayaklarını sallayıp ıkınıyor, ardından emeline kavuşup mutlu bir çığlık atıyor. Hemen temizleyip pişik olmasını, bulaşmasını, kokuşmasını engelleyebiliyorum. Tuvalet terbiyesi için de bir adım atmış oluyoruz.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar... 6. aydan önce de ayrı bir mutluluk emzirmek; ama insan elinde olmadan doyması için uğraşıyor, bebek de doymak için. Tabii ilk aylardaki meme ucu acıları da cabası. Deneyin farkı göreceksiniz ;)

Resmin kaynağı: http://www.flickr.com/photos/neweyes/59088660/

7 Şubat 2012 Salı

Anne Ne Zaman Dinlenir?


Ne zaman dinleniriz? Ne zaman bilgisayar başına oturup blog yazarız, internet alışverişi yaparız, forumlar okuruz bir sorunumuza dair, facebook'a ya da e-postalarımıza bakarız? Ya bakıcı ve günlük gelen temizlikçimiz yoksa - benim gibi - ne zaman çamaşır yıkar asarız, ne zaman kahvaltı bulaşıklarını toplar akşam yemeği yaparız, ne zaman giyinir nemlendirici sürer dişimizi fırçalarız? Ne zaman bir çay/kahve yapar televizyonu açarız, ne zaman sevdiğimiz bir cd koyar dinleriz, ne zaman bebek harici kitap geçer elimize de karıştırırız? Ne zaman?

Bebeğim 7. ayını doldurdu ve bu saydıklarım hala lüks benim için haftaiçleri. Özellikle ek gıdaya başladığımızdan beri, gerçi ondan önce de günde 4 kez 40 dakika uyuyordu ya. Şimdi uyku süresi 20-30 dakika daha artmış olsa da bu süreyi kalkınca yemeği hazır olsun diye kullanıyorum. Geceleri hala 1-2 kez uyanıp meme istemesi ki benim bazen inat edip vermemem saatlerce uykusuz kalmamıza yol açıp uyku düzenimizi altüst ediyor ve ertesi günümüzü de. Ben mi çok şey istiyorum; örneğin gecede 7 saat deliksiz uyku, her sabah aynı saatte uyanmak, gün içinde kucağımdan bir yere bırakınca ağlamaması, vs.

Bazen düşünüyorum ikinci bebeği isteyenler/yapanlar ilk bebekleri güzel uyuyanlar mı yoksa ilk bebekleri uyumayanlar mı? Nasıl olsa birinci uyumuyor en azından ikinciyi de yapalım da birkaç sene sonra uyuruz diyenler mi?

Resmin kaynağı: http://www.flickr.com/photos/angrylambie/250877684/sizes/m/in/photostream/

1 Şubat 2012 Çarşamba

Oğlum Beni Gıdıkladı!

Oğlum beni gıdıkladı ilk kez...

Emiyordu. Ellerini üzerimde gezdiriyor artık. Ağzıma - burun deliklerime sokuyor parmaklarını, saçlarımı çekiştiriyor, göğsümü mıncıklıyor, şap şap vuruyor, altta kalan elini karnımın yanına götürüp beni huylandırıyor.

Elimde olmadan başlıyorum kıkırdamaya. Ardından beni gören oğlum da başlıyor kıkırdamaya. O güldükçe ben, ben güldükçe o. Kıkırdamalar kahkahalara dönüşüyor sonunda. Gözlerimizden yaşlar gelene dek :) Delilik de var annelikte.

26 Ocak 2012 Perşembe

Utandım

Son iki gündür neler yapabildiğime inanamıyorum...

28 haftadır ilk kez bebeğimiz ardarda iki gece 6 saat deliksiz uyudu mışıl mışıl... Bunun böyle olması için farklı birşey yaptım mı? Zannetmem. Bir kere bu güzelliği tadınca kaçırmak istemedim elimden; ama önce eşim soğuk algınlığına yakalandı. Ardından da bebişimiz malesef.

Peki neden utandım? Bebeğimin burnu akıyordu, yemek yemek istemedi ek gıdayı es geçip meme emmek istiyordu. Ben de yemek yemesi için ısrar ediyordum ve o yemedikçe ben sinirlenip aklıma gelmeyecek laflar ediyordum. Nedeni uyku; o güzel uyuduğumuz iki gece güzel de yemişti ufaklık. İyi beslenme iyi uyku, iyi uyku iyi beslenme getirirdi. Eşim sakin olmamı söylüyordu, yemek istemiyordu ne yapalım? Bense ısrarla, kandırmayla, oyunla saatlerce/dakikalarca özenip hazırladığım yiyecekleri tıkmaya çalışıyordum ağzına. Tüm gün bu yüzden didişmekle geçti eşimle. O gece tesadüf ki geç yattım ve iyice burnu tıkanan bebeğim 2 saatte bir uyandı sabaha dek. Dolayısıyla ertesi sabah gideceğimiz geziyi iptal etmek zorunda kaldım; yorgun düşmüştüm 2 saatte bir uyanıp kah emzirerek kah suyla/emzikle/pışpışla bebeğimizi avutmakla.

Ertesi gün de dışarı çıkarmadım kış günü daha fazla üşütmesin diye. Yine çeşit çeşit yemekler dizdim önüne nuh diyor peygamber demiyor, o minicik dudaklarına kilit vuruyordu. En sevdiği şeyleri verir gibi yapıp kandırsam da beni çileden çıkardı 3 öğünü boyunca. Artık dayanamıyor çok çabuk sinirleniyordum. Önce mama sandalyesine koyuyor, olmayınca oradan hınçla alıp ana kucağına yatırıp yedirmeye çalışıyordum. Bu olaylar sırasında bendeki negatif elektiriği hisseden bebişim daha da huysuzlaşıyordu. O huysuzlaştıkça da ben çileden çıkıyor, severken bile ölçüyü kaçırıyordum... O gece uyumak bilmedi. Sürekli mızırdandı yatağında. Ben sinirlendiğim için eşim gitti odasına; kısa süreliğine yatışsa da bana daha çok alışık olduğundan ben gidene dek mızırdandı durdu. Nerdeyse ilk kez bir saati bulmuştu uykuya dalması. Ben sinirlendim, tabakta yemeklerimiz soğudu, eşim bana sakinleşmemi söyledikçe ben çıldırıyordum. Neyim vardı?

O gece erkenden yattım başıma gelecekleri tahmin ettiğimden; ama tam yeni dalmışken ufaklık uyandı ve emdi. Tekrar yattım, 2 saat olmamıştı yine ağladı. Gözlerimi açamıyor, yataktan kalkamıyordum. Eşim daha yatmamış olduğundan gidip kucaklamıştı bebişimizi ve uyutmaya çalışıyordu kollarında. Onu öyle görünce koşup yerime yattım. 6 aydır ilk kez bu kadar umursamaz ve uykudan kendimi alamaz olmuştum!  Yarım saat kadar sonra eşim bebekle gelip 'Senin yanında uyusun bu gece burnu tıkalı' dedi. Araba koltuğunu getirttim içine koyduk oğlumuzu. Elbette bizim oğlumuz normal bebekler gibi olmadığından araba koltuğuna oturunca neşelendi; gecenin 1'inde şarkılar söylemeye, çığlıklar atmaya başladı. Kalkmak için kendini öne atması da cabası. Yarım saat ona ninniler söyleyip elini tuttum. Nafile! Ardından kucağıma aldım; alır almaz kapadı gözlerini. Tekrar koltuğa yatırdım; çünkü o şekilde nefes alışı daha rahattı. Su içip geri geldiğimde koltukta oynar vaziyette buldum. Artık çileden çıkıyordum yavaştan. Söylene söylene kucakladım, negatifliğimi anlamış olacak ki huysuzlandı. Yanımda uyuttum tekrar, iyice uykum kaçmış, mobil internette geziyordum. Yirmi dakikada tamamen dalışa geçince araba koltuğuna yatırdım. İçimden bir ses sabah 5'e dek uyur derken diğeri 40 dakika sonra uyanırsa ne yapacağım diyordu. Tam ben dalmıştım ki uyandı. Kabahat bendeydi; söylenerek yanıma aldım, sertçe sıkıştırdım kollarımın arasına. Emmek istedi, ısrar edince verdim. Uyudu; ama uyandı. Tekrar emmek istedi; vermedim. Ağladı, kucakladım, ağladı, serbest bıraktım - sertçe -, ağladı, odasına götürdüm, ağladı, saçlarımı yolmak için yatağına bıraktım, daha da çok ağladı, eşim kalkıp gelip kucakladı, sustu. Sinirlerim fena halde bozuktu, ateş püskürüyordum. Eşim emzirsene deyince, - ki başka zaman emerken uyumaya alışmasın diye başımın etini yerdi - daha da hiddetlenip kucakladım oğlumuzu ve yatağıma getirip bağırdım '10 yaşına dek emerek uyusun da gör' diye. Emerek uyudu nihayetinde saat 4'ü geçmişti... Sabah 7 civarında eşim yanımıza gelince ben de oğlumuz da uyandık, o bizi uyandırmaya çalışmasa da!

Tüm gün yemek hazırlamak ve yedirmekle geçti gene. Tavuk suyuna çorba bile yaptım; ama gel gör ki ağzını açsın! Zorla yanaklarından sıkıp verdim bir kaşık çorbayı, acıyla sinirle haykırdı bana, sonra 'mmm' deyip istedi gerisini de! Böyle hain bir evlat oldu başıma! Uyumadığı zamanlarda yani dikey pozisyonda burnu tıkalı değildi, yani tüm gün kıpırdaklığını sürdürdü. O gece eşim arkadaş toplantısındaydı, yani eve geç gelecekti. Ben de öğle yemeğimi geçiştirmiştim fırsat bulunca uyumak için. Akşama doğru sabrım ve kuvvetim iyice azalmıştı. O gecelik banyoyu es geçeyim derken hem üstü başını tavuk sulu tarhana çorbasına buladı hem de kaka yaptı. Altını temizlemek için yatırdığımda yerinde durmak bilmedi. Biraz zorlayarak tutmamı oyun sandı daha çok kıpraştı. Sonunda sıkı sıkı tutup altını açmışken bir de üzerimize çişini yaptı. Banyo zorunluluk olmuştu. Küvetini doldurup içine yerleştirdim bir güzel. Başıma vuran açlık, uykusuzluk ve yorgunluk hal bırakmamıştı bende. O da inat gibi sürekli mızırdanıyordu çok sevdiği banyoda. Son kalan gücümle yıkadım, kuruladım, giydirdim. Genelde bunları yaparken şarkılar söyler oyunlar oynardım; ama bu defa değil şarkıya emzirmeye bile halim yoktu. Bebeğim de bunlar olmayınca daha çok mızırdadı. Emzirdim, uyuyakaldı. O sırada düşünüyordum mutfağa gidip yemek mi hazırlayıp yesem yoksa direk yatağa gidip uyusam mı diye. Yerine koyarken uyandı. Burun damlasını verirken ortalığı birbirine kattı, gene emzirdim. Öptüm kokladım, müziğini açıp iyi geceler dileyerek çıktım odasından her zamanki gibi. Kendi kendine kıpraşıyor mırıl mırıl sesler çıkarıyordu. Başka zaman hoşuma giden bu sesler o an 'Yeter artık, uyu, uyu, uyu!' dedirdiyordu. Makarna yaptım çabucak daha pişmemişti ki mırıltılar, mızırtıya, mızırtılar, ağlamaya, ağlama da çığlık çığlığa ağlamaya dönmüştü. Odasına vardığımda yerinde 180 derece dönüp bir de kafasını yatağın tahtasına vurduğunu farkettim. Kucaklayıp sarıldım, öptüm yerine koydum; odadan çıkmadan başladı gene ağlamaya. Döndüm 'Yeter artık lütfen uyu' dedim, ıhh-ladı. Daha sert söyledim, yüzünü ekşitip ağlamaya çevirdi. Ne yapacağım? Yapmak istemediğim şeyleri yapıyorum diyerek kendime kızdım. Kucakladım, yerine bıraktım, pışpışladım, uyuklarken çıktım odadan. Sonra kendime tokat attım! Ne yapıyordum ben? Neler oluyordu bana? Sanki duygusuz ve sevgisiz bir manyak olmuştum... Birkaç gecelik uykusuzluk muydu nedeni? Günlerdir bebeğimden başkasını görmemek konuşmamak mıydı neden? Hormonlar mıydı gene? Eşimin yoğun olması mıydı? Bebekten başka birşey düşünememek miydi beni bu hale getiren? Lanet olsun dedim! Ben bu değildim, hiçbir zaman da olmak istemediğim birşey olmuştum şu son birkaç günde. Tek suçu hasta olmak olan masum bebeğime neler söylemiş, nasıl bağırmış ve haşince davranmıştım! Utandım kendimden... Özür diledim 1 saat sonra uyandığında. Alıp emzirdim. Şaşkınca bakıyordu kapıya, babasını bekliyordu herhalde; ama babası gelmemişti henüz. İyi ki de gelmemiş beni o halde görmemişti. Ya da gelseydi belki ben o halde olmazdım. Bilinmez; bilinen tek şey duyduğum utanç!