15 Ocak 2015 Perşembe

Kızımla Hayat

8 haftadır birlikteyiz kızımla. Zaman hem çabuk hem yavaş geçiyor. Sanki hep bizimleymiş gibi bazen. Bazen de hamile olduğum günler geliyor aklıma. Doğduğunu, yanımda olduğunu görünce ferahlıyorum...


Tombik yanaklı kızım, her bebek gibi emmeyi ve kucağı seviyor. İlk haftalarda bitmek bilmeyen, bağırıp çağırdığı, dakikalarca susturamadığımız gaz sancıları oluyordu. Tek çare saç kurutma makinesiydi...


Oğlumun aksine, kızım uykuyu seviyor, şimdilik… Eğer aşırı yorulmamışsa, abisi evde yoksa, uykusu geldiğinde yatağına koyunca kendi uyuyor 30-40 dakika da olsa… Kucaktaysa, kangurudaysa veya yüzükoyun yatıyorsa bu süre daha uzun oluyor. Geceleri ilk uyuduğunda bazen 5-6 saat emmeden dayanıyor. O geceler erken yattıysam ne mutlu bana! (Genelde olmuyor, ya da dün geceki gibi kız yerine oğlan uyanıyor) Gecenin ikinci yarısında kendi yatağıma alıyorum. Böylece ikimiz de daha kolaya dalıyoruz uykuya sarmaş dolaş… Nerde oğlumdaki uyku düzeni, eğitimi?! Vakit olmuyor ki düzen tutturmaya, saat tutmaya...


Bu hafta elini emmeye başladı. 4. haftadan itibaren daha çok etrafa bakar, oğlumu gözleriyle takip eder oldu. 6 haftalıkken agu (auu) demeye, sesler çıkarıp bize yandan gülücük vermeye başladı. Çok tatlı, çok şirin birşey. Tombik olduğundan belki, lacivert-gri gözlerinden belki, dik dik açık kahve saçlarından belki. Gıdısı öyle tombul ve sarkık ki boynunun altını öpemiyorum :) Mis gibi değil, kusuk kokuyor hep. Bana mis geliyor gerçi :)


Kış bebeği olduğundan dışarı çıkmak, giyinmek-soyunmak zor. Ben her sokağa çıktığımda boğaz ağrısıyla eve dönüyorum. Arada bir ateşleniyorum; bu kızıma da yansıyor. Oğlum da okuldan eve virüs taşıyor tabii. Epey oldu kendimi canavar gibi sapasağlam hissetmeyeli :(


Oğlum, arada bir kardeşini mıncıklayıp, sıkıştırıp, kafa atıp, üzerine çıkmaya çalışsa ve ağlatsa da onu çok seviyor. Kimseyle göndermemize, hastaneye geri götürmemize karşı çıkıyor. Arada bir emziğini çıkarmaya, uyurken uyandırmaya kalkışınca öyle diyoruz. Bana veya babasına ‘Bırak kardeşimi anakucağına, yanıma gel’ dediği çok oluyor. Bunlar doğal şeyler…


Büyüyecekleri, beraber oynayacakları günleri görmeyi iple çekiyorum.

5 Ocak 2015 Pazartesi

İkinci Doğum Hikayem - 3

Ameliyathane soğuk değildi, ellerim yanıyordu; ama ben gözle görülür şekilde vücudumun titremesine engel olamıyordum. Bana gene saatler geçiyor gibi geliyordu. Neden hala bayıltmamışlardı diye düşünürken, benimle ilgilenen ebe bebeğin kalp atışlarının düzeldiğini, spinal/epidural ile doğum yapabileceğimi söyledi.


Elbette ferahladım; ama hala titriyordum ve nefes almaya devam ediyordum. Başka ne yapabilirdim ki? Sonra beni yan döndürüp sırtıma iğne yaptılar. Hareketsiz durmam gerekiyordu; ama zangır zangır titrerken bu mümkün değildi! Nasıl yaptılar bilmiyordum. Ben hala ‘haydi, bitsin artık bu çile’ derken, onlar orama burama soğuk birşeyler dokundurup hissedip hissetmediğimi soruyorlardı.


Az sonra eşim ameliyathane kıyafetlerini giymiş, yanıma oturdu. ‘Yaşasın bebeğimize kavuşuyoruz birazdan’ diyordu. Sonradan konuştuğumuzda o bekleme anında çok endişelendiğini, odada bir aşağı-bir yukarı yürürken ebenin gelip ameliyata girebileceğini söylemesini anlattı. Neyse… Sonunda örtü konulup kesme işlemleri başladı. Bir an önce bebek ağlama sesi duymak istiyordum, pür dikkat kesilmiştim. Oğlumun ameliyatında ne kadar baygın bir haldeysem ve hiçbir şey hatırlamıyorsam, bunda o kadar ayıktım. Her anı yaşıyordum.


9:52’de son bir saattir bizi çok korkutan bebeğimizin çığlıklarını duyduk. Onu bize göstermeden, odanın başka bir bölümüne götürdüler. Eşimle birbirimize tedirgin de olsak gülümsüyorduk nihayet. Ağlaması durmak bilmedi. Öyle çok bağırıyordu ki...


Ameliyathanedekiler, çok güzel bir bebek olduğunu, herşeyin iyi olduğunu söylüyorlardı. İçimize su serpmek için olduğu kesin. Neden hala bize getirmediler diye meraklanmadan edemiyordum. Oğlumu hemen görebilmiştim sanki.


Bebeğimiz yaklaşık 5-10 dakikadır bas bas bağırıyordu ki eşimi çağırdılar. Gene 5-10 dakika geçti geçmedi, kucağında bembeyaz havlulara sarılı, tombik yanaklı, akça pakça; ama saçları kanlı bir bebekle geri geldi. Gözleri açık etrafa bakınıyordu, abisi gibi! Ben kafasını okşarken ve onunla konuşurken dikkatlice beni dinliyordu sanki. Ya da bize öyle geliyordu. Benim dikişlerim bitene dek yanımdaydılar. Daha sonra bebeğim ve babası çıktılar; ben de temizlenip diğer yatağa yerleştirildim.


Herkes geçmiş olsun diyerek beni uğurladı ameliyathaneden. Tekrar odadaydık. Babası kızımın fotoğraflarını çekiyordu. Öyle telaşlı çıkmıştık ki odadan, ameliyathaneye fotoğraf makinesi götürememiştik bile. Kızımın ilk doğum anlarının resimleri yok. Duyduğuma göre; karnımdan çıkar çıkmaz kaka yapmış, hem de yere… Babası kordonunu kesmiş… Apgar skoru abisininki kadar yüksek değil ilk dakikalarında…


Meraklı, tombik yanaklı, kimselere benzemeyen kızımızı henüz tartmadan, ölçmeden göğsüme koydular. Önceden bildiğim için daha kolay oldu sanki emzirmek. Sonra şekerli su verdi ebe hemşire. Neden olduğunu bilmiyorum; ama bunu sorgulamanın zamanı da değildi zaten…


3.3 kiloluk, 48 santimlik kızım kucağımda, başbaşa kalıp dinlendik biraz.

Az sonra doktor geldi odamıza. Önce beni apar topar ameliyata aldıkları için özür diledi. O an doğru kararı vermeliydim, size danışacak vaktim yoktu, bebeğin sağlığı önemliydi, dedi. Daha sonra, bebeğin kalp atışları ameliyathanede düzeldi; ama henüz doğumun başındayken böyle birşey yaşadığımız için, doğumun geri kalanını riske atamazdım. Eğer açılma 1-2 cm yerine 7-8 cm olsaydı, o zaman normal doğumla devam edebilirdik; ama önümüzde çok uzun bir süreç vardı, dedi. Üstelik ameliyat sırasında farkettim ki, önceki sezaryen dikişiniz çok zayıflamış. Eğer normal doğum devam etseydi, doğum sırasında kesinlikle yırtılırdı dedi. Bir bakıma kızım belki de hayatımı kurtarmıştı… Eğer bir daha hamile kalırsanız, 39. haftada sezeryan olmanız şart, kesinlikle normal doğum denemeyin diye de tembihledi.


Sezeryan sonrası normal doğum olarak başlayan; normal doğum yapacağım diye direnip beklediğim doğumum, gene bebeğimizin strese girmesi sonucu acil sezeryanla sonuçlanmıştı. Sağlık olsundu...


O akşam oğlum geldi beni ve kızkardeşini görmeye…


Devam edecek...


2 Ocak 2015 Cuma

İkinci Doğum Hikayem - 2

Ebe hemşire acil düğmesine basıp tüm ebeleri ve iki doktoru başımıza topladı. Doktorlar ultrason aletiyle karnımı izlemeye girişti, ebelerden biri vajinadan bebeği uyarıyor, diğeri tansiyonuma bakıyor, öbürü damar yolundan sancı kesici ilaç veriyor, bir diğeri sürekli başımı okşayıp onunla birlikte derin nefes almamı söylüyordu. Yattığım yerden eşimi göremiyordum. Neler olduğunu bilmiyordum, tek anladığım bebeğin kalp atışlarında problem olduğuydu…

Ben endişelendim; ama o an derin nefes alıp vermekten başka birşey düşünmek, kötü düşünmek istemiyordum. Kaç dakika bu şekilde sürdü bilmiyorum. Ebelerin ve doktorların konuşmalarından birşey anlamıyordum. Yüzlerine bakıp tahmin etmeye çalışıyordum neler olduğunu. Telaşlı oldukları apaçıktı; ama benimle gözgöze geldiklerinde gülümseyip çok iyi nefes aldığımı, aynen böyle devam etmemi söylüyorlardı.

Bana bir asır gibi gelen bu süre sonunda doktorlar benimle ilgilenen ebeye birşeyler söyledi. Ebe de bana, beni sezeryana almak zorunda olduklarını, bebeğin strese girdiğini söyledi. O sırada yattığım yatak odadan dışarı çıkarılıyordu bile. Bir yandan derin nefes almaya devam edip - biliyordum ki bu şekilde bebeğime yardımcı olabilir ve korkumu, endişemi giderebilirdim - bir yandan da ebeye ‘Beni uyutacak mısınız?’ diye sordum.

Epidural ve spinal için vakit olmadığını, hemen ameliyata alınacağımı söylerken ameliyathane kapısındaydık. O sırada nihayet eşimi gördüm. Kimbilir o da ne kadar endişelenmişti? Ona ‘Beni bayıltacaklar, ben ayılana dek bebeğin yanından sakın ayrılma, onu yalnız bırakma’ dedim.

Şimdi yazarken çok duygulanıyorum; ama o ana dek gerçekten de çok cesurdum. Beni ameliyathane masasına aldıklarında hala bir yandan vajinal uyarma, diğer yandan tansiyon ölçümü devam etmekteydi. Sonra titremeye başladım. Üşümüyordum; ama kendimi durduramadığım bir titreme geldi. Zangır zangır ellerim, kollarım, bacaklarım, tüm vücudum sallanıyordu. İki kolum yana açıldı, birinde birşey öbüründe başka birşey bağlıydı. Bana ameliyat ile ilgili bir kağıt imzalattılar. Anestezi yapacak bayan gelip kendini tanıttı.

Niye hala beni bayıltmıyorlar diye telaşlanmaya başladım. ‘Haydi, uyutun, kesin bir an önce bebeğimi çıkarın’ diyordum içimden sürekli. Dışarıdan ise nefes almaya devam ediyordum; sanki bir an nefes alma düzenini bozarsam herşeyi mahvedecekmişim gibi geliyordu...

Devam edecek...