31 Aralık 2014 Çarşamba

İkinci Doğum Hikayem - 1

17 Kasım Pazartesi gününü temizlik yaparak geçirdik annemle. Haftasonu ev iyice dağılmıştı çünkü. Bir ara yatıp dinleneyim dedim; ama ben uzanana dek oğlumu kreşten alma vakti gelmişti bile. Annemle beraber gittik. Kreşteki görevliler hala doğurmadın mı diye dalga geçmeye başlamışlardı. Hatta biri, ‘Yarın gelme artık, doğurmaya git' bile dedi. Gülüştük. Akşam yemek sonrası internetten dizi izledik. Hatta ben ‘uykum geldi’ diyerek annem ve eşimi bırakıp yatmaya gittim. Tabii ben yatmaya hazırlanana dek onlar da yatakta yerlerini almıştı.


Eşim uyumuştu. Ben de yatınca vücudumdan gelen sinyalleri duymaya başladım. Hafif kasık ağrıları oluyor, geçiyor, az sonra tekrar başlıyordu. Yaklaşık yarım saat uyuyamadım. Heyecanlandım. Ayağa kalkınca geçmesinden korktum. Bekledim. Geçmeyip hafif de şiddetlenince kalkmaya karar verdim. Zaten uyuyamıyordum, sevinçle karışık bir korku vardı. Sonunda ilk kez sancı hissediyordum. Oğlumdakiler suni sancı ile başlatıldığından, onu saymıyorum...


Annemin yanına gittim. Uyumamıştı henüz. Ona anlatınca kalktı. Bilgisayarı açtım yarım kalan işleri tamamladım, saat geceyarısını geçmişti. Sancı geliyordu, kesin doğum sancılarıydı. Gittikçe şiddetleniyordu. Kızım yakında kollarımdaydı. Hala hem seviniyor hem de canımın yandığını hissediyordum. Yaklaşık bir saat kadar da böyle annemle yarı sohbet yarı sancı yarı hastane çantasını toparlamak eşliğinde geçti. Artık 5 dakikada bir geliyordu. Tuvalete gitme ihtiyacı hissettim, gittim. Nişan denilen sümüksü ve kanlı akıntı geldi. Hatta bitmek bilmedi, sürekli geliyordu. Karnıma ağrılar giriyordu. Tuvaletten çıkamadım uzunca bir süre. Doğal lavman başlamıştı. Evet, kızım kesin bugün-yarın doğacaktı. Yaşasın!


Annem sürekli tuvalet kapısını yokluyordu. Çıkamıyordum ki bir türlü. Nişan denilen şey de bir garipti anneme göre. Onunkiler hiç öyle değilmiş. Benimki aktıkça akıyordu. Suyum da değildi; çünkü kıvamı oldukça koyuydu. Nihayet tuvaletten çıkabildim ve lohusa pedi buldum. Karnım acıkmaya başlamıştı. Bir muz yedim. Tekrar tuvalete gitmem gerekti. Neredeyse bir saati tuvalette geçirdim. Ardından saçlarımı ıslatmadan duş aldım. Uzun uzun ılık suyun altında durmak hoşuma gitmişti. Saat 3’e geliyordu. Ağrılarda yerimde oturamadığımı gören annem, eşimi uyandırmamı ve hastaneye gitmemizi önerdi.


Eşimin yanına gittim. ‘Canım, kalk hadi sancılarım başladı’ dedim. ‘Tamam’ deyip arkasını dönüp uyumaya devam etti uyku sersemi haliyle. ‘Hey, haydi gidiyoruz, vakit geldi, doğum başladı’ dedim. Şaşkın şaşkın bana baktı. Tam o anda sancı geldi. Derin derin nefes aldığımı görünce olayın gerçekliğini kavradı. Giyindik. Eşim geliyoruz diye hastaneyi ararken ben gene tuvalette mahsur kaldım. Annemin hadi-leri eşliğinde oğlumu öpüp koklayıp evden çıktık.


Arabaya bindiğimizde saat sabah 3 olmuştu. Eşime, ‘Hep bu anı beklemiştik, değil mi?’ dedim. Arabaya binerken zorlanmıştım. Sancılarda derin nefes alsam da oturduğum yerden başetmek kolay olmuyordu. Sonunda hastaneye vardık. Bir ebe hemşire bizi odaya aldı. İdrar tahlili ardından beni NST’ye bağladı. Bu sırada yattığım için sancılar beni zorluyordu. Hala 5 dakikada birdi. Geçmişimle, sağlıkla ilgili birçok soru sorduktan sonra doktoru göndereceğini söyleyip bizi yalnız bıraktı.


O sırada bir kadının bağırmasını duyuyorduk. Bu beni ürkütmeye yetti. Kadın öyle içten, öyle kuvvetli bağırıyordu ki… Doktor gelince sezeryan sonrası vajinal doğum istediğim için hiçbir şekilde sorun olmayacağını, her türlü ağrı kesiciyi kullanabileceğimizi anlattı. Muayene edilip açıklığın 1 cm olduğunu duyunca hayal kırıklığına uğradım. Bu kadar düzenli ve nefesimi kesen ağrılar nasıl 1cm olurdu? Başkaları evde 3-4 cm olduklarını bile farketmiyorlardı...


Neyse yine de sancıların gelmesinden ötürü olsa gerek, bizi eve geri yollamadılar. Doğum için hazırlanmış odaya aldılar. Yerleştik. Koluma damar yolu açıldı her ihtimale karşı. Ben gene sık sık tuvalete gidiyordum ve hala nişan denilen mukus geliyordu. Ebeye söyledim; çünkü pedi yenilemem gerekiyordu. Sıcak su torbası belimde işe yaramayınca TENS denilen elektrik akımı veren aleti taktık. Bunu da ilk doğumum için almıştım ve hiç kullanamamıştım. İkinciye kısmetmiş…


TENS, doğru kullandığım ve gezindiğim sürece işe yarıyor gibiydi. Sabah 6 gibi eşim de ben de yorulmuş hatta yamulmuştuk. Beni NST’ye bağladı, yatağa mahkum kaldım gene. Gözlerim kapanıyor, iki sancı arasında birkaç dakika uyukluyordum. Eşim de horlamaya başlamıştı. Herşey yolundaydı...


8’e doğru kahvaltı geldi. Birşeyler yedik ve evi aradık. Oğlum uyanmıştı. Anneannesi onu okula götürecekti. Biz de ‘Doktor kardeşini çıkaracak, biz de seni almaya geleceğiz’ diyerek ona durumumuzu açıklamaya çalıştık. Keyfi yerinde gibiydi ses tonundan. Onu çok sevdiğimizi söyledik. Sonra ebe değişikliği oldu, yeni ebe tekrar açıklığa baktı. Hala 1cm idim; ama bebeğin başı önceki muayeneye göre düşmüştü. Gene bende korkunç bir hayal kırıklığı oldu. Bu kez yatakta bağlı değildim ve sürekli yürüyordum, neden hala 1cm idim?! Ebe neler yapabiliriz diye bize önerilerde bulundu; akapunktur, bitkisel ilaçlar, masaj veya banyo gibi… Fakat ben artık bu bebeği de normal yoldan doğuramayacağım, beni kessinler diye düşünmeye başlamıştım.


Eşimle beni karar vermemiz için başbaşa bıraktı. Bu sırada NST’ye bağlanmıştım; ama gezinebiliyordum. Ebe gelip bana greyfurt gibi bir narenciye kokusu koklattı. 'Bebeğin uyumasını istemiyoruz, bu koku onu ayık tutar' dedi. Sabah saatleriyle birlikte sancıların arası açılmaya başlamıştı sanki, düzensizleşmişti. Ben çok yorulduğumuzu, doğumun çok uzun süreceğini, enerjimin kalmayacağını, oğlumu evde ne kadar daha yalnız bırakacağımızı falan düşünüp iyice umutsuzluğa kapılmıştım. Eşim ise hep negatif düşündüğümü, bebeğin başının düştüğünü, istersem yürüyüşe gidebileceğimizi, istersem de ağrı kesici alıp uyuyup dinlenebileceğimi söyledi. Ebe de ağrı kesici vermeyi uygun buldu dinlenmemiz için. Öğlene dek bekleyip açılma miktarına göre bir sonraki adıma karar veririz, dedi.


NST’ye bağlıydım hala. Ağrı kesici verildi sabah 9 gibi. Az sonra hafiften başım döndü. Yorgunluk ve uykusuzluktan tansiyonum düşüyordu sanırım. Yatağa oturdum. NST’ye bağlıydım; ama ebe geldi. Kendi odalarındayken bebeğin kalp atışlarının görünmediğini, bu nedenle geldiğini söyleyip, beni yatağa yatırdı ve belime ve göbeğime takılı cihazları düzeltmeye girişti. Bu andan itibaren bir dakika geçti geçmedi; odaya 5-6 kişi doluştu ve uzandığım için eşimi bile göremiyordum artık...


Devam edecek...





13 Kasım 2014 Perşembe

40. Haftamız

Doldu!

Hem ne çabuk geçti şu 9 ay diyorum, hem de şu son haftalar bir türlü bitmiyor, bebişimize kavuşamıyoruz diye dertleniyorum. Kızımız da oğlumuzun izinde gidiyor... Dua edelim de 2 haftayı bulmasın gelmesi :)

Geceleri 4-6 arası kasık ve bel ağrıları olsa da, vajinaya saplanan bıçak darbeleri olsa da, aşırı baskı bulunsa da, şimdilik kayda değer - ciddi - sürekli birşey yok.

Tüm ailenin gözü kulağı bizde. Oğlumsa artık bebek ne zaman geliyor diye sormayı bıraktı. Ümidi kesti çocuk :) Kendisi de böyleydi halbuki...

Kızlar vaktinde doğar, ikinci bebekler zamanında gelir mitini sevgili vücudum yerle bir etti. Bakalım bu kez ne kadar bekleyeceğiz?

9 Kasım 2014 Pazar

Oğlumuz Oldu 40 Aylık...

Birinin karnımdaki 40 haftası, öbürünün bu hayatta 40 ayı doluyor bu haftasonu.

Merakla ve sevgiyle kardeşini bekliyor oğlum. Göbeğime her tosladığında öpüyor. Artık 'Ne zaman doğacak?' demiyor. Belki geç kalacağını o da biliyor?

Sevgili Oğlum,
Öyle tatlı, anlayışlı, sevgi dolu bir çocuksun ki... Bazen seni nasıl yetiştirdiğimizi hayretle izliyoruz babanla. Bizim sayemizde mi öylesin yoksa içinden mi geliyor bilmiyoruz...
Kreşindeki tüm çocukların gözbebeğisin, tüm ablaların da! Hatta diğer çocukların, bebeklerin velileri dahi seni çok seviyorlar. Bizimle tesadüfen tanıştıklarında seni anlatıyorlar. Seninle gurur duyuyoruz. Umarım bu kibarlığın, ablalara 'No, thank you!', 'Yes, please!' demen hep kalıcı olur hayatında. Umarım kurduğumuz bu denge bozulmaz kardeşin doğunca.
Elbette bazen sinir krizleri geçiriyorsun. Özellikle işler istediğin gibi gitmediğinde... Hangimiz öyle değil miyiz ki aslına bakarsan? Sevinçlerini, mutluluklarını büyük yaşadığın için mutsuzluklarını da büyük yaşıyorsun. O zaman üzülüyoruz, bazen sinirleniyoruz, kızıyoruz sana. Belki biz de hatalıyız; ama seninle birlikte yeni şeyler öğreniyoruz. 
Herkese herşeyi anlatma dönemindesin. Kardeşinin isminden, haftasonu ne yediğimize, nereye gittiğimize, kimin geleceğine/gideceğine dair evde olan biteni kreşte de anlatıyormuşsun. Çenen hala düşük, tıpkı 1 yaşından beri olduğu gibi...
Yemekle aran hala pek yok. Hatta ben masaya çağırmasam, acıktım bile dediğin yok. Ancak 14kg civarında, 94cm boyundasın. Her değişik şeyi yemiyorsun; ama garip şeyler de seviyorsun. Kestane, nar, ayva, greyfurt, lahana-karnabahar-kabak-fasülye gibi haşlanmış sebzeler. Et ve tavuk ile aran hep bozuk. Onlar sofrada olunca yemekte genelde arıza oluyor, malesef. Hala peynir (pizza, tost, yumurta içinde hariç) domates ve normal yoğurt yemiyorsun.
Bazen benimle zıplayıp atlamak istiyorsun. Göbeğim elverdiğince yapmaya çalışsam da, genelde sana cevabım kardeşin doğsun, ondan sonra ... diye oluyor. Yerlerde güreşiyoruz hala 39. haftamda, ya da manzara dediğin yatağına çıkabiliyorum. Okula gitmediğin zamanlar tüm vaktimi doya doya senle geçirmeye çalışıyorum. Biliyorum ki, bir daha asla ikimiz olamayacağız. Son 3.5 senedeki gibi yani. Bazen üzülsem de, kardeşini - göbeğimi ne kadar sevdiğini, öptüğünü, onunla ilgili hikayeler anlatmamı istediğini görünce kardeş fikriyle senin için çok iyi yaptığımızı düşünüyorum. Umarım yanılmam... Harika bir abi olacağını söylüyor herkes, ben de buna inanıyorum. Bebek kuzenlerine davranışlarını görünce özellikle. Kardeşinden sonra da: Umarım anne-baba olarak bu dengeni ve düzenini bozmayız canımın içi. Umarım evdeki günlerinde sarılıp birlikte öğle uykusu uyumaya hala devam ederiz. Kitaplarını okumaya, special time dediğimiz vakit geçirmeye, son günlerde denediğimiz yogayı yapmaya.
Sevgi dolu bir abi olacağını biliyorum. Şimdiden oyuncak tavşanı Zeytin yapıp, alıp öpüyor, sarıyor, poposunu temizliyor, yatağına yatırıp yarım saat onunla sen de yatıyorsun. Bazen kardeşini, senin elinden alamayacağız gibime geliyor :) Etrafta emzirenleri görünce, meme olayı aklına geliyor. Ya da emzik gördün mü ağzına atıp bebek oldum diyorsun. Bazen yerde emekliyorsun. Bunları genelde okuldan öğreniyorsun, ya da sana Zeytin doğunca böyle yapacak diye anlattığımızdan. Kardeşinin ismini de beğenip benimsedin. Biz hala takma isimlerini kullandığımızda, bizi düzeltiyorsun. Kardeşinin ne kadar şanslı olduğunu söylüyoruz, senin gibi bir abisi olduğu için. Bazen onun da senin gibi olmasını diliyorum, az sinirlisi mümkünse :)  
En tatlı yaşlarındasın bebeğim. İlk göz ağrım... Geçen gün bana benimle evleneceğini söylüyordun :) 10 sene sonra hatırlatırım, dedim :) Tatlı hikayeler uyduruyorsun beraber oynarken, keşke her birini anlatabilsem, unutmasam...
İşte böyle güzel oğlum, yeni bir devir başlıyor yakında hepimiz için. Çekirdek ailemiz 4 kişilik oluyor ve kardeşini sevgiyle bekliyoruz hepimiz. Seni çok seviyoruz, ve emin ol bu sevgimiz bir nokta tanesi kadar bile eksilmeyecek bebeğimiz doğduğunda. Çünkü beni doğumdan çok seni evde bırakıp hastanede kalmak endişelendiriyor hala. İlk ayrı kalışımız olacak, o yüzden de ameliyat olmak istemiyorum ya... Bakalım, anneanne ve baba eminim yokluğumu hissettirmeyecekler sana.
Seni çok seven annen!...

8 Kasım 2014 Cumartesi

Kızımız Oldu 40 Hafta!

12. hafta ultrason tarihine göre 40 haftamız doldu gene...

Bir geç kalma daha vakası yaşıyoruz belki?

Bu yazıyı birkaç gün önceden hazırlıyorum. Belki kızımız, oğlumuz gibi bizi bekletmez umuduna kapılıp...

Sevgili kızım,
Seni heyecanla bekliyoruz... Anneanne geldi, yapraklar düştü, düşüyor. Sonbahar kışa dönüyor. Sağlıklı olmandan başka, ikimiz için de sağlıklı bir doğumdan başka bir dileğimiz yok.

Yarın da oğlum, 40 aylık oluyor. Birinin karnımdaki 40 haftası, öbürünün bu hayatta 40 ayı doluyor...


6 Kasım 2014 Perşembe

Gebelikte Hurma!

Hurma yemek iyi geliyormuş diye duydum. Günde 3-5 tane... Üstelik kan yapıyormuş. Doğum öncesi ve sonrası çok iyiymiş.

Yurtdışında hurma bulmak zor olur diye anneme sipariş ettim. Benden çok oğlum yiyecek nerdeyse :)

Ahududu çayının hapını da içiyorum aklıma geldikçe.

Adet tarihime göre 39. hafta bugün doldu. Ultrasona göreyse 39+5 bugün. Gelişine dair pek umudum yok. 61.5 kiloyum. Kaşıntılar devam ediyor, kasıklar da harita gibi oldu malesef...

Kasıklarımda gelip giden hafif ağrılar başladı. Nefes almam hala zorluyor bu nedenle diyemiyorum ki bebiş doğmaya hazır! Anneanne geldi. Hazır mıyız bilmiyorum; ama beklemek istemiyorum. Keşke bilebilsem sonucun ne olacağını ve ameliyatsa, kendi kendine başlamayacaksa doğum, şimdiden gidip kesilip çıkartabilsem seni. Bir işaret bekliyorum ne zaman geleceğine dair. Bana kalırsa sen de gecikeceksin gibi…

30 Ekim 2014 Perşembe

38+5 Raporu!

Eveet... Bugün babası da benimle geldi ve bebişin 3kg olduğunu öğrendik, tabii 3 aşağı 5 yukarı...

Kafa aşağıda, vücut solda, bacaklar ve kollar sağda. Tam istenilen doğum pozisyonunda...

Epey bir kan verdim; kaşıntılarım karaciğerden mi kaynaklanıyor diye, kan değerlerim iyi mi diye bir de kan grubu kartımı alabilmek için. Hastane resmi bir kan grubu kartı istiyormuş...

Konuştuk doktor ile bol bol... Eşimle benim rahat olduğumuzu, ilki 42'de geldiğinden ötürü, bu kızın da geç gelebileceğini bildiğimizi anlattık. Umarım öyle olmaz dedik bir de!...

Haftaya due date, beklenen doğum tarihinden bir gün önce detaylı kontrol var. Bakalım bakalım... O zamana dek içerde duracak mısın?

Bana kalırsa durma! Abin gibi bizi bekletme isterim küçüğüm...

23 Ekim 2014 Perşembe

Ka-şı-nı-yo-rum Gene!

Hani kız bebek bekleyenlerde olmazdı bu Puppp? Hani ilk bebeğini bekleyenlerde olurdu?

Kızkardeşimde de çıktı, kız bebeği olduğu halde. Oysa annem hem kız hem erkek bebek sahibi olduğu halde, hiç hatırlamıyor böyle birşey yaşadığını. Kalıtsal mı değil mi? Erkek yani koca tarafından mı geliyor, çözemedim ben bu işi.

Zaten çok düşük bir yüzdeyi ilk bebek beklerken etkilerken, ikinci bebekte görülme sıklığı çok çok daha da düşük; ama olmadı. Bende aynı oğlumdaki gibi göğüs altında başladı. Kaşıdıkça morardı, kabardı. Kabardıkça da yayıldı. Göbeğime inmemesi iyi; ama kasıklarda başladı. Birde göğüs altından yanlara yukarıya koltuk altına doğru gitmeye. Kısacası en sıcaklayan, terleyen yerlerde.

Heat rash mı dedim; ama görüntüsü ve kaşındıktan sonra morarması geçen defa başıma gelenlerin aynısı. Tek fark bu kez 1 ay daha geç ortaya çıkması. Oğlumdayken bu aralar geçmişti; ama şimdi en pik zamanlarını yaşıyorum. Ah bu veletler!...

İşin kötüsü, kızkardeşim doğum yapalı 4 ay olmasına rağmen hala bunlardan dolayı ızdırap çekiyor! Lekeleri bile geçmedi ve hala arada bir kaşınıyor. Off... pof...

Bugün grip aşısı olmaya gidiyorum...

21 Ekim 2014 Salı

37. Haftada Diş Ağrısı

İnanılır gibi değil...

İngiltere'de yıllarca dişim ağrımadı; düzenli kontrole gittim. Oğluma hamileliğimde sadece dişetlerim biraz kanadı; e zaten o da normaldi.

Bu kez, bu kız dişlerimi sökecek heralde? Her bebek anneden bir diş götürür diye bir laf var; abisinin hakkını da kullanıyor sanırım...

Taşınmamızdan birkaç gün önce, ki eşyaları yollamıştık bile, dişim tuttu 23. haftada. Acil randevu buldum ve enfeksiyon olduğunu söyledi dişçi. İlaç yerleştirip geçici doldu yaptı. 3 hafta sonra gel, asıl dolgunu yapalım, dedi.

Eee olmadı, çünkü biz 2 gün sonra uçağa binip başka bir ülkeye taşındık... Sonra taşındığımız ülkede dişçi aradım. Prensiplere bağlıyım ya, o dolgu 3 hafta sonra yenilenecek... Neyse buldum, gittim, bir dolguya o kadar para verdim ki, anlatamam. İngiltere'de diş için sigortamız vardı. Hatta İngiltere'de hamilelik süresince ve ertesi sene anneye diş doktoru ücretsiz hizmet veriyor. Böyle bir bolluktan, diş için burada başka ülkelere hatta Türkiye'ye gideni duyunca yandık dedim... Çünkü ben uçağa binip de Türkiye'ye gitmeyi bu göbekle yapamam, yapsam bile uçak firmaları uçağa almaz artık.

37. haftada, dün gece gene dişim tuttu. Sinir oldum... Doğum kasılması, rahim ağrıları beklerken benim şansıma gene diş ağrısı çıktı!

14 Ekim 2014 Salı

Ölü Doğumlar...

Bu ara nereye baksam, kimi okusam son aylarda anne karnında ölen bebekler oluyor hep konusu. Algıda seçicilik mi bilmiyorum; ama endişelerime bir yenisi daha ekleniyor...

Haftasonu ve dün bizim bebek de eskisi kadar kıpırdamayınca aldı beni bir telaş. Birkaç küçük hareket yapıyor sonra tık yok... Çikolata yiyorum tık yok, su içiyorum, gece soğuk süt içiyorum, sıcak çay içiyorum, yemek yiyorum gene tık yok. Normalde oramı buramı acıtan, acıdan bağırtan bebek ben zorla dürtmesem kıpırdamadı diyebilirim. Kıpırtısı da hafif bir dalgalanma şeklinde...

Endişelendim haliyle. Babası; uyuyordur merak etme, hem içeride kıpırdayacak yer de kalmadı, dedi. Haklı olabilirdi; ama bu konuyu geçen hafta doktora sorduğumda, yani günde kaç kez kıpırdamalı, bir kural var mı diye, doktor; anneler herşeyi içgüdüsel olarak bilir. Birşey diyemem; eğer ki sana yanlış geliyorsa hemen ara, gel, dedi. O zaman sorumluluk bende. Garip birşey hissedersem hemen birşey yapmalıyım, öyle değil mi?

Bu sabaha karşı 5'te tuvalete kalkınca baktım karnım taş gibi. 36. haftadayız, normal... Su içtim, yattım. Niye oynamıyor diye düşünürken, uykumu iyice kaçırırken oynamaya başladı. Hem de eskisi gibi büyük hareketler yaparak... Sevindim, hep oyna ben uyumamaya razıyım, dedim! (Bu kararım yarın değişir mi bilmem?)

Bugün de sabahtan beri oldukça hareketli. Demek ki arada onun da tembellik yapası geliyor, ne de olsa kız! :)

7 Ekim 2014 Salı

Höbür ve Zeytin'den Haberler...

Bugün 35. hafta, doktor randevusu vardı. Doktora göre benim due date, beklenen doğum tarihi, 8 Kasım. Yani regli değil, 12 hafta ultrasonunu esas alıyorlarmış... Yani 1 ay kaldı! Amanın...

Bebiş iyi, suyu ve yemeği var :) Başaşağı duruyor, 2.4 kg. Ben kilo almasam da o alıyormuş. Endişelerimden biriydi. Group strep B için örnek aldı. Kan değerlerimi pek beğenmedi ve demir damlası verdi. Bel ağrılarım, kasık sızlamaları tek şikayetim ve tabii göğüs altında Puppp'a benzeyen; ama sıcaktan dolayı da oluşmuş ihtimali olan yaralarımı gösterdim. Hidrokortison kremi kullanıyorum, dediğim için zaten başka da birşey yapamayız dedi.

Doğum başlarsa hastaneye gitmemi, başlamazsa bir sonraki kontrolde, 3 hafta sonra, görüşeceğimizi anlattı. Eşimin ülke dışında olduğunu söyleyince panikledi biraz. Bense daha önce 42 haftada dahi başlamayan doğum yaşadığımdan rahatım. Tabii belli olmaz bu işler?

Höbür ise bugün kreşte ilk kez annemi istiyorum diye ağlamış. Üzüldüm. Neden ağladı bilmiyorum?

Akşam çok tatlıydı. Babası olmadığı için benimle yatmasına izin verdim. Kitap okuduktan sonra hadi uyuyalım diye gözümü kapattım. Sonra bana bugün okulda neler olduğunu, arkadaşıyla neler oynadıklarını anlatmaya başladı. Sonra oyuncak toplama zamanı geldiğini, tidy up diye bir şarkı söylediklerini anlatıp şarkıyı söylemeye başladı. Ardından da bir çiftliğe gidip inek gördüklerini anlattı. Sonra da okula geri dönmüşler. Bir ara sustu, ben de ne güzel, hadi uyuyalım, dedim. Bu kez ama ben sana bugün neler yaptığımı anlatıyorum, daha bitmedi dedi. Başladı okulda daha başka neler yaptıklarına. Gözüm kapalı dinledim, belki 20 dakika anlattı. Yanımda kayıt cihazı olmadığı için pişman oldum; çünkü ilk kez bu kadar doğal ve güzel bir şekilde anlatıyordu yaptıklarını. Sonra gene tidy up şarkısını söyledi bağıra bağıra, oyuncakları topladıklarını anlattı. Sonra yanaklarımdan öptü. Gözlerini uzun bir zaman kapatamadı, dalamadı; ama sonunda uyudu. Sanki yatıya arkadaşın gelir, senin gözlerin kapanır; ama o anlatır da anlatır, işte öyle bir andı. Bu anları daha çok yaşamak ve yaşatmamız gerek, özellikle Zeytin gelince... Yazıyorum ki unutmayayım... Canım oğlum benim.

5 Ekim 2014 Pazar

Son Ayda Kilo Kaybetmek?

35. haftaya başladığım şu günlerde farkediyorum ki, kilo almamışım hatta vermişim 500gr.

Normalde son 2 ay bebek günde şu kadar kilo almalı, anne bu kadar almalı derler ya, ki oğlumda ben de almıştım. Birkaç sabahtır görüyorum ki bir ay öncesiyle aynı kilodayım nerdeyse; 59.

Tamam, reflü başladığı için tıka basa yiyemiyorum. Ya da oğluma hamile olduğumdaki kadar dışarıda yemiyoruz; gerek saat gerek oğlum sağlıklı yesin diye evi tercih ediyoruz. Çok yediğim ve içtiğim zaman ise davul gibi şişiyorum, nefes alamıyorum. Yine de çikolata, kek, tatlı gün içerisinde abur-cubura merak salmadığımı söyleyemem.

Neyse bebiş büyüsün de, ben büyümesem de olur artık. Doktora soracağım ilk soru bu olacak bu hafta...

27 Eylül 2014 Cumartesi

Gece Bezi Bırakmak mı?

Oğlum tuvalet eğitimini çok erken tamamladı. Gündüz olanı.

18 aylıkken kakaya oturttuk, birkaç ayda hallettik. 20 aylıkken bezi tamamen attık, 2. yaşında gündüzleri çiş kaçırması bitti. Söylüyordu, bezden kurtulmuştuk; ama sadece gündüzleri.

Yaşı küçük olduğundan gece bezlemeye, uykudan uyandırmamaya - zaten yeni yeni deliksiz uyuyordu(k) - devam ettim. Hem sağlık görevlisi de yaşının erken olduğunu, o zamanlar 2 idi, sabah bezi kuru kalkarsa birkaç gün boyunca ancak o zaman bezi bırakmamızı önerdi.

Kış geçti, bahar geldi. 3 yaşına yaklaşırken, bizimki hala sabahları sırılsıklam bir bezle uyanıyordu. Yine de bir şans verelim 'Haydi bezi çıkaralım, gece çişe kalkalım' dedik. 'Arada kazalar olabilir' dedi oğlum. Gece bezi bırakırken;

  • Sabaha dek uyandırmayın, kendi ıslanınca rahatsız olup kalksın...
  • Uyuduktan 2 saat sonra kaldırın, tuvalete götürün, emin olun uyanık olsun...
  • Uyuduktan 1 saat sonra kaldırın, uykusu açılmasa da kalkmaya alışır...
  • Siz yatarken uyandırıp götürün...
  • Sabah birkaç gün bezi kuru kalktıysa bezi bırakın, yoksa hazır değildir...

şeklinde yorumlar okudum. Kafam karıştı. İlk gece kaldırmadım, sabah 5'e dek çiş içinde sırılsıklam uyudu. İkinci gece 2 saat sonra kaldırmaya gittim, yatak sırılsıklamdı, üzerini değiştirdim, çarşafı değiştirdim. Sabah gene sırılsıklamdı. Üçüncü gece uyuduktan 1.5 saat sonra gittim kaldırmaya, gene ıslaktı. 4. gece 1 saat sonra gittim, kaldırdım çişe, çok uykusu vardı, azıcık yaptı. Uyudu. Sabaha karşı ıslaktı ve beni kaldırmadı bile ıslağım diye.

Her gece 2-3 kez çarşaf, pijama değişiyor, benim de onun da gece uykularımız bölünüyordu. 'Aaa yeter, daha erken belli ki' dedim. Gece bezlemeye devam ettim...

3. yaşını doldurduğu vakit çok geziyorduk, yani evde kalmadık. Bu süre zarfında uyku düzeni değişti, bazı sabahlar kuru bazı sabahlar ıslak kalktı. Evde olmadığımızdan deneme yapamadık. 37 aylık olduğunda, abi olmaya taktı ve 'Bebekler bez kullanır, ben donla yatacağım' dedi. Hala sabahları ıslak bezle kalkıyordu. 'Tamam; ama gece çişin geldi mi bize sesleneceksin' dedik. O gene 'Arada kazalar olabilir!' dedi.

Akşam yatma faslında yarım saat içinde belki 5 kez çişim geldi diye uykuyu erteliyor, sürekli çişe gidiyorduk uyuyana dek.

İlk gece ellemedik; deneyelim dedik, sabah sırılsıklamdı ve öylece çiş içinde uyumuştu. İkinci gece 2 saat sonra gittik baktık gene altına kaçırmıştı ve uyanmadı. Uyudu öylece. Sabaha karşı bazen beni uyandırıyor, çişim geldi diyordu; ama çişe gidince görüyorduk ki zaten altına yapmış. Tuvalete 1 damla bile yapamıyordu. Her akşam yatarken don-bez tartışması yapıyorduk. Çünkü her gün çarşaf ve pijama yıkıyordum gene. Her gece birkaç kez altı-üstü değişiyordu. Sonunda, 'Bak oğlum bu akşam bez takalım, eğer sabah kuru kalkarsan söz dona geçeceğiz' diye ikna ettik. Tekrar beze döndük. Hala kuru kalkmadı...

Ne yapacağız bilmem? Okuyorum, araştırıyorum, hala kimi 3 yaş için erken diyor, kimi gündüzle beraber gece de bırakılmalı diyor. Kimi çocuğu 7 hatta biri 9 yaşına dek gece bezlendiğini anlatıyor. Kafam karışık, nasıl çözeceğiz biz bu olayı bilmem?

26 Eylül 2014 Cuma

3-5 veya 5-7 Mesaisi

Karnımdaki kuzu tıpkı akşam yemeğinden geceyarısına olduğu gibi, sabaha karşı da coşuyor.

Malum göbek büyüdü. En sinir olduğum altına kaçıracak kadar çişin olup da tuvalete gidince azıcık birşey yapmak. İşte saat ya 3 ya 5 sonunda pes edip uykumun açılacağını bilerek kalkıyorum yataktan. Önce tuvalete, sonra oğlumun üzeri örtülü mü diye kontrole gidiyorum. Yatağa döndüğümdeyse beni bekleyen tekmeler oluyor. Bazen hıçkırık krizi... Sonra bir saat kadar onun halayı, taklası başlıyor. Sonra benim uykum kaçıyor... Her gece 2 saat eksik uyuyorum. Gündüz pilim bitiyor...

33. haftayı doldurduğumuz bu günlerde ben 59.5 kg, o 2 kg civarında. Her hafta kilo almam gerekiyormuş bu ay, bakalım? Oğlumda 10-11 kg almışım bu haftaya dek. Kızda 9.5 kg aldım, bir de ikinci hamilelikte daha çok kilo alırsın derler! Kız-erkek farkı olabilir elbette...

13 Eylül 2014 Cumartesi

Hık hık hık...

Hıçkırıyorsun bebeğim...

Bir başladı mı bitmiyor. Geceleri beni şimdiden uyutmuyor...

Kasıklarıma bir baskı yapıyor, nefes alamıyorum sanki. Bunlar son ayların hediyesiydi sanırım. Haydi bakalım merakla bekliyoruz artık seni. Evde 3 kişiydik oğluma bu ara hamileyken, şimdiden 4 olduk sanki. Oyunlara, kıkırdamalara tekmeleyerek katılıyorsun. Oğlum şarkı söylerken yerinde duramıyorsun.

Evde arada bir durup dururken 'Ay!' 'Oy!' diye bağırıyorum sayende. Önce oğlum yüzünü buruştururken şimdi, bebek mi yapıyor diyor :)

Bekliyoruz...

9 Eylül 2014 Salı

Taze Doktor Kontrolü Sonuçları

Eveet... Bugün de ultrasona girip bebişe baktık. Derin bir uykudaydı; ama iyi haberler var.

Başaşağı dönmüş... Normal doğum denemek için herşey yolunda, şimdilik...

Kilom, tansiyonum, idrar tahlilim herşey yolunda.

Kızın eli alnında, drama queen pozisyonunda olduğundan güzel bir resmini alamadık. Uykudan uyanmadı, kıpırdanmadı bile bu kez.

Kız olduğu bir kez daha kanıtlandı.

Profilden çenesi minik, yanakları tombik birşeydi; ama ölçümlere göre ağırlığı 1.6kg. Yani normal ölçülerde gidiyor. Demek ki ben 8.5 kg alsam da bebiş yeterince alıyor.

Hangi hastaneyi seçeceğimle ilgili konuştuk biraz da. Geçen defa oğlumdaki normal doğum ısrarcılığım yok. Şartlar ne gerektirirse ona hazırım. Öte yandan SSVD deneyeceğim kesin. Burada da maksimum 42. haftaya dek beklerlermiş. Daha sonra suni sancı olayı...

Doktor sonrasında oğluma yerleri çizsin diye tebeşir aldım. Okuldan gelip de görünce çok sevinecek, eminim...

7 Eylül 2014 Pazar

Küçük mü?

30. haftayı 58.5 kilo ile tamamladık.

Göbeğimi gören küçük diyor. Oğlumda daha da büyüktü sanırım, artı 1-2 kg daha fazlaydım bu haftalarda sanki.

Bu ara oğluma hamileyken kaşıntılar başlamıştı. Puppp'tan muzdariptim. Sanırım bu kızcağızda o durumu atlatacağım diye umuyorum...

Bu hafta doktor kontrolü var. Kendilerine SSVD (VBAC) yani sezaryen sonrası vaginal doğum yapmak istediğimi bildireceğim. Tabii bizim kızda ve bende herşey yolundaysa...

Bir de hastane seçimini bildirmem gerek. Henüz karar vermesem de...

Dün ilk kez hıçkırıklarını hissettim. Düzenli olarak hafif hafif sekiyordu içimde. Geceleri hala azman, gündüzleri uyuyor. Hafif sırtüstü yaslanmamı sevmiyor, dönüyor da dönüyor... Bakalım ultrasonda göreceğiz, hala poposu aşağıda kafası yukarıda mı?

3 Eylül 2014 Çarşamba

Sinirli, Huysuz ve Kızgın...

Oğlum benim...

Neden böyle bilmiyorum. Belki de biliyorum. Hayatında çok fazla değişiklik oldu-oluyor bu ara. Tam gün okula gidiyor mesela hayatında ilk kez. Akşamları almaya gidince çok seviniyor, öpüyor; ama sonra bana ters davranıyor. Bağırıyor, vuruyor bile nadiren de olsa. O zaman ceza vermek durumunda kalıyorum. Kızıyorum. İçim acıyor; ama yaptığının hoş olmadığını bilmek zorunda.

Bir tek babasına ve bana el kaldırıyor. Ne küçük çocuklarla ne de başkalarıyla, derdi sadece bizimle sanki. Belki de tepki duyuyor. Hala eski evimizi özlediğini söylüyor. 'Burası otel, evimize dönelim' diyor...

Belki karnımdan ötürü eskisi gibi oynayamadığımız, parklarda koşup, güreşemediğimiz için kızgın? Halbuki karnımı seviyor, ne zaman geleceğini soruyor, hatta 'Çıkaralım artık bebeğimi' diyor. Dört gözle bekliyor görünürde.

Ben de kardeşi olunca benim onun da annesi olacağımı, emzireceğimi, sonra ikisine birden sarılacağımı anlatıyorum. Daha çok anlatmamı istiyor; ama o minik aklında neler dönüyor bilmiyorum?

Babasıyla konuşuyoruz da, hiç bu kadar bağırarak tepki verdiği dönem olmamıştı sanki daha önce. İstediği olmayınca bambaşka bir çocuğa dönüşüyor. İşin ilginci 2-3 dakika bile sürmüyor sakinleşmesi. Özür merasimi başlıyor bu defa. Kısa bir süre sonra gene bağırıyor, gene özür diye geçiyor gün. Benim açımdan ise sakinlik ve sabır katsayısı her geçen saatle birlikte azalıyor.

Bu ara uyguladığımız yöntem şu:
Önce bağırdığında ne dediğini anlamadığımızı, güzel güzel söylemesini istiyoruz. Eğer güzel söylerse, teşekkür edip, sevindiğimizi belli ederek sorununa çare bulacağımızı anlatıyoruz. Fakat siniri ve bağırması geçmezse, odasına gitmesini söylüyoruz. Genelde biz elinden tutup odasına götürüp orada ağlayabileceğini söylüyoruz. Bir dakika bile sürmüyor odadan çıkması. Benim sabır ve sakinliğimin azaldığı, onun da bu nöbetleri sıklaştırdığı zamanlar odasına götürüp kapıyı kapatıyorum. O zaman daha da çıldırıyor. Ben dışarıda sakinleşip, o da içeride bağırıp çağırmasını bitirince 2-3 dakika sonra belki maksimum 5 oluyor, buluşuyoruz. Sorunu konuşuyoruz ve onun özür dileme merasimi, sarılmamız, öpüşmemiz bitince rahatlıyor biraz. Gene de çözüm olmuyor. Bu olaylar zinciri gün içinde birkaç kez yineleniyor.

Keşke sorunu anlayabilsek, çözebilsek, ya da bu durumun doğal olduğunu, geçici olduğunu bilebilsek...

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Oğlum&Kızım

Höbür'ün sesini duyunca Zeytin'i tutmak imkansız! Sabah uykusuna bayılırım; ama sanırım bu sabah kuşlarıyla o da imkansız... Bir on sene daha...

19 Ağustos 2014 Salı

Zeytin'im...

Abin (Höbür) Zeytin diyor sana...

Bu sabah aç karnına kan vermeye gittim. Herşey yolunda, diyabet falan değilim, sen de değilsin.

Geçen haftaki kontrolde 1kg olmuştun. Ben de 57kg. İlk haftalarda sezaryen dikişimde bulunan plasenta yavaş yavaş yukarı çıkmış. 28. hafta kontrolünde de gördük ki, gerideymiş. Kısacası istersem normal doğum istersem planlı sezaryen olabiliyorum. Eğer karar verirsem...

İngiltere'deki geçen ayki kontrolde doktor ile 41. haftaya dek beklememizi, normal doğum başlamazsa o tarihte sezaryen ayarlamamızı konuşmuştuk; ama burada işler farklı işliyormuş. Doktor özel olduğundan 32. hafta gibi karar verip ona göre ilerlemem gerekiyormuş. Hastane 39. haftaya doğum tarihi verirmiş.

Ben henüz karar vermedim, normal isterim elbette. Sen ne dersin? Abin Höbür gibi eğer ki geç geleceksen, hatta suni sancılarla bile gelmeyi düşünmeyeceksen direk kessinler beni kıpırdak kızım.

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Birinci Bebek X İkinci Bebek Farkı


Birinci bebeğe hamile kaldığımı öğrenince her türlü zararlı şeyden elimi ayağımı çekmiştim; ikincide bazılarını mecbur yaptım...

Birinci bebekte gebelik, bebek gelişimi kitapları aldım, okudum; ikincide oku(ya)madım...

Birinci bebek iyi beslensin diye günde 3 ölçü sebze, 2 çeşit meyve yedim; ikincide birinci iyi beslensin diye gözünün içine baktım, kendimi öylesine besledim, besliyorum...

Birinci bebeğe her ayı sağ salim atlattığımız için hediyeler aldım; ikinci bebeğin ilk hediyesini 6. ayda aldım...

Birinci bebek sesimi duyduğu vakit (24. hafta civarı) ona kitap okumaya başladım; ikinci bebeğe özellikle kitap okumadım, her gece abisine okurken o da dinliyor...

Birinci bebeğin tekmelerini, dönmelerini sayardım; ikinci bebeğin tekmelerini ancak gece yattığımda sayıyorum...

Birinci bebeğe şarkılar söyledim, şarkı yazdık babasıyla; ikinciye arada bir abisiyle birlikte şarkılar söylüyoruz...

Birinci bebeğin kalp atışlarını sık sık dinlemiştim doppler ile; ikincinin de kalp atışlarını dinledim ve oğluma da dinlettim...

Birinci bebeğe isim bulmamız 8. ay civarı oldu; ikinci henüz 6 haftalıkken abisi ona isim buldu ve tüm aile ona öyle seslenir olduk.

Birinci bebekte hiç kanamam olmadı; ikinci bebekte 7-8 hafta civarı bir hafta boyunca kanamam oldu...

Birinci bebeği babası ve ben okşayıp sevdik; ikinciyi babası, ben ve abisi okşayıp seviyoruz...

Birinci bebekte sürekli endişe ve panik halinde bir hamilelik geçirdim, 12. haftaya dek kimselere söyleyemedim, 20. haftadan sonra hamile olduğumun keyfine varabildim; ikinci bebeği henüz 9 haftalıkken duyurduk, sürekli koşturmacaya rağmen rahat bir hamileyim...

Birinci bebekte birçok foruma üye oldum; zırt-pırt onlara soru soruyordum; ikinci bebekte hiç bir forumu takip etmedim...

Birinci bebeğe hamileyken bol bol uzanıp dinleniyordum; ikinci bebekte geceleri uyuyamasam da öğle uykularına yatıyorum...

Birinci bebek karnımdayken 'Ne zaman doğacak? Bugün bebeği çıkaralım mı?' diyen birileri yoktu; ikinci bebeğin bu soruları her gün soran bir abisi var...

Birinci bebeğe hamileyken de doğunca da aşırı ilgi gösterdik, şımardı; ikinci bebeğe birincinin peşinde koştuğumuzdan ancak yeteri kadar ilgi gösteriyoruz...

Birinci bebeğin sürekli muhabbeti dönüyordu; ikinci tekmeleriyle kendini hatırlatıyor...

Birinci bebekte her tuvalet sonrası tuvalet kağıdını kontrol ederdim kan var mı diye; ikinci bebekte çok nadir kontrol ediyorum...

Birinci bebeği içimden çıkarıp sevesim, sonra yerine koyasım gelirdi; ikinci bebeği vaktinden önce çıkarasım gelmedi henüz...

Birinci bebeğe kardeş hikayeleri anlatamadım; ikinci bebek ise abisine kardeşiyle neler yapacağına dair anlattığım hikayeleri duyuyor bol bol...

Birinci bebekte daha huyluydum; ikinci bebekte daha huysuzum...

Birinci bebeğin kafası aşağıda, ayakları yukarıdaydı hep; ikinci bebeğin 6. ay ultrasonunda gördük ki kafa ve ayaklar yukarıda, popo aşağıda...

Birinci bebeği normal doğurmayı çok istemiştim, acil sezaryen oldu; ikinci bebekte de normal doğum istiyorum bakalım ne olacak?

Birinci bebeği bu evde çok seven iki kişiydik; ikinci bebeği bu evde çok seven üç kişiyiz...

Not: Birinci bebeğim erkek, ikincisi kız...

Resim: https://www.flickr.com/photos/thomaslife/

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Biri Teper Diğeri Kalkar Kıyamet Böyle Kopar!

İkinci hamileliğimi yaşıyorum bildiğiniz üzere ve 27. haftayı tamamlamış bulunuyoruz... Bunu kutlamak için olsa gerek tepme ve tepinme eşliğinde saatler geçirdik.

Sabaha karşı 4'te tuvalete gitmek için uyandım. Yatağa yatınca, içerdeki tekmeleri savurmaya başladı. Öyle böyle değil, haydi yerini beğenmedi heralde, dedim diğer yana döndüm. Malum sırtüstü ve yüzükoyun yatamayınca bana da pek seçenek kalmıyor küçük hanımı rahat ettirmek için...

Velhasıl kelam, 6 aylık bebeğim demedi, uykumu açtı iyice. 1-2 saat boyunca tekmeledi. Hani kızlar tepmez, balık gibi yüzerdi? Sorarım size kız anneleri...

Bir yandan uykum kaçtı, diğer yandan sabah ışıklarıyla oğlum uyanacak tüm gün ben onunla sonra nasıl başa çıkarım, diye içimden söyleniyorum. Karnımdakini okşadım uyusun diye. Uyudu. Saat 6'yı geçiyordu, ben de sızdım...

Normalde 7'den önce ses etmeyen oğlum, 6:30'da anneeee, baabaaa buraya gel... demez mi? Yahu kaç saattir uyanığım zaten, 15 dakika oldu-olmadı dalalı, baba evde değil, uyusana yavrucuğum... Yok!

Saatin çok erken olduğunu seslenip, sızmışım. Fakat bitmedi, ben sızıyorum. O, 5 dakika sonra tekrar sesleniyor. Çok kızıp bağırabilirdim; ama kendimi susturdum. Oğlumun bir suçu yok ki bu durumda, uyumadığım için hata bende. Sakin ol... dedim kendime... Oldum. Sonunda onu yanıma çağırdım. Önce gelmedi, bilmem kaçıncı defadaki seslenişimde kabullenip geldi. Ben de uykum açılmasın diye kalkmıyorum sözde! 

Ya benimle uyu, ya da odana gidip oyna... dedim. Uykum var, dedi. Avuç içimin üzerine kafasını koyup baygın haldeki annesini öpe öpe uyudu mu? Yoksa yanımda diye ses mi çıkarmadı? Yoksa ben mi hiç duymadım? Bilmiyorum. Sabah 8'de ayaklandık...

12 Ağustos 2014 Salı

İçim Burkuldu!

Geçen sabah uyandığımda hafiften sırtüstü yatıyordum. "Aaa göbeğim küçülmüş sanki" dedim eşime. Yatağın etrafında arabasıyla oynayan oğlum ağlamaklı koşup yanıma geldi: "Bebek ölüyor mu? Ölmesin!" diye...

O halini görünce, çok şaşırmakla birlikte üzüldüm de. Hemen öyle birşey olmadığını söyleyip, kardeşinin tekmelerini hissetmesini sağladım. "Kar yağdı mı? Ne zaman yağacak?" diye sormaya başladı. Ona kardeşinin kar yağınca kışın doğacağını anlatıyorduk çünkü. 

Bebeği bizden çok o sahiplenecek gibi. Hayırlısıyla sağlıkla gelsin aramıza...

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Farklı Ülkelerin Sağlık Sistemleri ve Ben!

Türkiye’deki yıllarımda üniversite, gençlik derken hiç doktora doğru düzgün gittiğimi hatırlamıyorum. Yılda 1 kez dişçiye giderdim, onu da kendi cebimden öderdim. Özel sigortam yoktu, devlet hastanelerinde dişçiye gitmek ise hiç önerilmezdi. Birkaç kez Kızılay Hastanesi’ne cildiyeye gittim; onu da nakit ödedim.

Londra’ya gittiğimde ilk şaşırdığım şey sağlık sistemiydi. GP denilen bir sağlık ocağına kayıt yaptırıyordun ve oradaki doktorlardan istediğine gidip görünebiliyordun. Tek sorun randevu almaktı. Son birkaç senedir onu da internet üzerinden yapabiliyorduk; ki kendime göre rahatça ayarlayabiliyordum. Eşimden dolayı özel sigortamız vardı; ama özel hastaneler gerçekten özel ihtiyaçlar içindi. Örneğin 3-5 ay değişik tedavilere cevap vermeyen bir cilt lekesi ya da bel ağrısı için fizyoterapi gibi. Diş için de eşimin şirketinden özel sigortamız vardı; o nedenle dişçiye ücret ödesek de sigorta bize geri ödüyordu. O nedenle İngiltere dişçiye 6 ayda bir düzenli gitmeye başladığım bir ülke de oldu aynı zamanda. İhtiyaç duymasam da, eve mektup gönderip kontrol zamanı diye haber veriyorlardı.

Hamile kaldığımdaysa İngiliz Ulusal Sağlık Sistemi’nin (NHS) bambaşka bir yüzünü gördüm. Hamileye her ay ultrason yoktu; ama her türlü tedavi, bakım, ilaç, doğum, emzirme eğitimi ve hatta dişçi ücretsiz. Hem de bebek 1. yaşını doldurana dek. Yani hamilelik yüzünden uygulanamayan tedaviler doğum sonrasında yapılabilsin diye. Down Sendromu testleri deseniz gene ücretsiz, tek sorun az ultrason - düşük riskte hamileyseniz sadece 2 - olmasıydı. Fakat onda da özel bir kliniğe gidip bakmıştık oğluma hamileyken. Ne de olsa ilk bebek, insan daha çok merak ediyor… Doğum için sevk edildiğim hastane, odalarında suda doğum isteyene jakuzi bile bulunan sıradan bir devlet hastanesiydi. 42. hafta sonunda - evet, 42 hafta normal doğum olsun diye bekledikten sonra- epidural sezaryen oldum. Beş kuruş harcamadan hastanede 3 gece geçirdik ve şansımıza eşimle birlikte özel bir odada kaldık.

İkinci hamileleğimdeyse gördüğüm ilgi ilkinden farksızdı. Hatta yaşımdan ötürü (35 yaş üzeri) ‘high risk’ kategorisinde olduğumdan daha fazla kontrole maruz kaldım ta ki 25. haftaya dek…

Sonra İsviçre’ye taşındık! Burada herşey daha bir farklı. Özel sigortan olmak zorunda. Özel sigortanın karşıladığı bir jinekoloğun olmak zorunda. O jinekolog seni, senin sigortana göre seçtiğin hastaneye sevk etmek durumunda. Benim durumumda, halihazırda hamile olduğumdan ancak en basit sağlık sigortasını alabiliyorum. Her jinekolog beni kabul etmeyebiliyor. Spa gibi olan özel hastanelerde doğum yapamıyorum, devlet hastanesine gitmek zorundayım. Gerçi duyduğuma göre, devlet hastaneleri bile İngiltere’dekilerden çok daha iyiymiş. Normal doğum sonrası bile birkaç gece hastanede kalmak gerekiyor, oysa İngiltere’de herşey yolundaysa 6 saat içinde bebekle anneyi tahliye ediyorlardı. Kısacası burada birçok kademe ve bilinmez var önümde. Üstelik diş için özel sigorta bile yok. Hatta bir dolgu fiyatı sordum; 300-500 Frank arasında dediler…

Sanırım İngiliz sağlık sistemini çok arayacağım burada. Biliyorum ki İngiltere’de birçok insan ondan da şikayetçiydi. Belki de ben şanslıydım. Umuyorum iki numara ile de şansımız yaver gider ve herşey yolunda, hatta umduğumdan daha iyi geçer.

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Kuduruk - 2

Abisi teperdi, şimdi bu başladı. Nerdeyse bir saattir tepiniyor içimde. Yediğim tatlının da etkisi vardır belki; ama bu da tepikçi çıktı...

Geçen hafta abisi oğlum bile hissetti tekmelerini, şaşırdı :)

Babası da artık rahatlıkla hissediyor. Plasenta önde olduğundan dışarıdan pek gözlenmiyor; ama içi beni deliyor. Erkek fatma mı olacak ne?

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Masal

Sana bu akşam uyurken bir masal anlattım...

3 sene önce bu gece karnımın kocaman olduğu, içinde oğlumun olduğu, doktora gidip bebeğimi çıkarın dediğimizi, evde anane-babanne, teyze ve amcanın seni beklediğini anlattım.

Bebek yerine karnımda sen vardın. Bu kadar küçük de değil kocaman bir göbeğim vardı. 42. haftada hala doğmadığından suni sancı verilen gecedir bu gece.

Seni çok seviyorum. Hala benim biricik bebeğimsin. Gözümsün, güldürenim ağlatanımsın. Bazen elimdeki tek dayanağım bazen dünyayı yıkıp yaktıranımsın.

Türkiye'deyiz, Bodrum'da. Kuzenin bebiş doğdu diye geldik, tatille devam ediyoruz. Haftaya eve dönüyoruz, ardından da taşınıyoruz. Kış ortası kardeşin doğacak ve sen benim en biricik arkadaşımsın bu zorlu ve değişken günlerde.

Mızırdanıyorsun hala, plajda tanıştıklarına ben abi oldum diyorsun; ama elindeki hamur kurabiyeleri yere dökünce avaz avaz ağlıyorsun. Anne benle uyusun demek hala favorin. Hala bir an tadından yenmiyorsun bir an bizi çileden çıkarıyorsun, özellikle yemek konusunda. Evde kendin yerken Türkiye sınırları içinde benim yedirmemi istiyorsun. Hatta onu da yemiyorsun, zayıflıyorsun. Ayakkabını çıkaramayınca, bu ayakkabı çok yaramaz eve girmek istemiyor diyorsun. Denize cep telefonuyla oynama karşılığı giriyorsun. Yemek sonrası bize hamurlarından kurabiye yapıyorsun. Annecim, dayıcım, ananecim, dedecim diyorsun sevgi dolusun. Sivrisinekler seni gerçekten yiyecek sanıyor, korkuyorsun. Sen popoma vurunca seni sevmiyorum; ama seni çok seviyorum diyorsun.

Böyle tatlı bir çocuk oluyorsun. Sen benim başıma gelen en güzel şeysin. (Kardeşin de öyle olacak diye umuyorum)

Keşke elimde olsa beni hep bu halindeki gibi sevebilsen. Ben de seni. İyi ki doğdun oğlum, canım, ciğerim, kuzum, bir tanem...

Annen olmakla gurur duyuyorum...

27 Haziran 2014 Cuma

Kız!

Dayanamadım, sordum...
Duyunca inanamadım, emin olamadım, şaşırdım...
Beklemiyordum, bekliyordum belki de?
Erkek hayalleri, kız umudu vardı.
Oğlumuza kardeş, arkadaş olacaktı.

23 Haziran 2014 Pazartesi

Cinsiyet

20 hafta kontrolüne gidiyoruz. Öğrensek mi öğrenmesek mi cinsiyetini bilmiyoruz hala.
Ne dersin bebiş?

22 Haziran 2014 Pazar

Sevgili Bebiş...

54 kg oldum.
19+4...
Yarın 20. hafta ultrasonu var. Bakalım neler öğreneceğiz hakkında...

21 Haziran 2014 Cumartesi

Teyze Oluyorum!!!

Kızkardeşim hamileydi, 28'i beklenen doğum tarihiydi; ama bugün suyu gelmiş. Sancısı olmasa da hastaneye gitti ve doğum hızlansın diye suni sancı serumu bağlanmış.

En kötüsü uzakta olmak... Aklım fikrim kilometrelerce uzakta... İlk kez teyze oluyorum, 24 saat içinde olacağım kesin...

6 Haziran 2014 Cuma

Ağlamak Güzeldir...

Bu ara ağlıyorum da ağlıyorum. Ota-boka derler ya o şekil. Sulugöz oldum çıktım.

İlk aylarda değil miydi bu durum? Bana gecikti mi bu sefer nedir?

Öte yandan uykusuzum sürekli. Oğlum geceleri uyanıyor bir kez. O su istese, üstümü ört dese, anne beni öp dese, çişim geldi dese ve hemen uyusa da ben ortalık aydınlanana dek yatakta dönüp duruyorum. 1'de kalktıysa da durum aynı, 3'te kalktıysa da. Gündüz uykularıyla arayı kapatmayı deniyorum. Ne kadar becerebilirsem?

Belki de arada bir oğluma karşı sabırsızlıklarımın nedeni de bu! Sürekli yorgun olmak, uykusuz olmak... Sonra da oturup ağlamak. Belki de ihtiyaç duyuyorum.

Eşime de kızgınım, kırgınım bu aralar. Biraz yalnız kaldım sanırım. Belki de böylesi daha iyi bu aralar.

5 Haziran 2014 Perşembe

Sabır Biterken

Günlerdir keyfimiz yerindeydi, anlaşıyorduk. Bugün birşey oldu! Sabahtan beri çekişiyoruz.

Ben yapma dedikçe o yapıyor. Canı acıyınca ağlıyor. Kızınca ağlıyor. Dibimden ayrılmıyor.

Sabah 6'da uyanmasının yan etkisi olabilir elbette; ama buna nasıl engel olabilirim? Zaten akşam 9'u buluyor uyuması. Bir saat odasında takılıyoruz uyku hazırlığı kapsamında; banyo, tuvalet, kitap, su, tuvalet, masal, hokus pokus (korkularından ötürü) vs vs...

İki numara gelince bunların yarısını bulabilirse şanslı saysın kendini! Bazen çok mu yüz veriyoruz demekden kendimi alamıyorum.

Bu sabah tutturdu televizyon aç diye. Sabah sabah tv açtığımız tarihte hiç görülmemiştir halbuki. Olmaz dedim. Mızırdandı. Parka gideceğimizi, arkadaşlarıyla buluşacağımızı, o nedenle oyun oynamak istiyorsa oynamasını söyledim. Koltuğa uzanıp hadi gel uyuyalım, dedi. Uyumak vakti şimdi değil, sabahtı canım diyerek uyuz oldum kendi kendime...

Önceki gün aldığım ve onlarca kez giyip çıkardığı crocs terliklerini giyemedi. Ağlamaya başladı. Ayağından çıkarırken, bunları istemiyorum, geri gönder, sevmedim diye söyleniyordu ve çıkarınca fırlatıp atarken tuttum. Tamam, aldım elinden götürüp yetişemeyeceği bir yere koydum. Geri gidecek bunlar, deyince kıymete bindi tabii. Bu kez bana terliklerimi ver diye ağlamaya başladı. Bir fasıl da böyle geçti. Saat henüz sabah 9 olmamıştı.

Ardından giyinmesi için dil döktüm. Daha sonra hazırlandık, ayakkabılarını al, ben de çamaşırları asayım, dedim. Gitti çizmelerini aldı. Ayakkabılarını giy, dedim. İnadına yapar gibi çizmelerini giyip ayağımın altında dolaştı. O sırada da kafasını bir köşeye vurdu. Söylenmeden duramadım. Beni dinlesen canın yanmayacak, diye. O ağladı, ben söylendim.

Nihayet arabaya bindiğimizde, elbette karşılıklı söylenerek, ortalık duruldu. Öyle bir çocuk ki, sokakta melek. Bunları anlatınca kimse bana inanmıyor elbet!

Parkta da melekti arkadaşlarıyla oynarken. Eve geldik öğle yemeği için. Şansına sevdiği şeyler vardı, güzelce yedi, yedik. Hadi uyuyalım, dedim. Hamilelikten ötürü gün içinde dinlenmek bana iyi geliyordu. Zaten gece uykularım berbat, o da başka bir yazı konusu olsun. Önce uyumak istemedi; ama ben koltuğa uzanınca yavaş yavaş yanıma geldi ve uyuduk. Sarılıp, öpüştük bolca da konuştuk öncesinde.

Uyandıktan sonra çiş yapalım gel dedim, gelmedi. Sonra oturup altına yaptı. Ben birazcık söylendim; çünkü yanlış yaptığını bilmesi gerekti. Kuru uyanıp da oturduğu yerde çiş yapmak artık yaramazlıktı. Üzerini değiştirirken bebek olmadığını, uyanınca tuvalete gitmesi gerektiğini söyledim. Bir senedir sadece birkaç kaza yapmıştı gündüzleri, bu yaptığı beni kızdırdı açıkçası. Sonra bana televizyon aç diye ağlamaya başladı. Ağlamasına gerek olmadığını, zaten tv açacağımı; ama önce susması gerektiğini söyledim. Sabırlı olması gerektiğini belirttim. Beklemeyi öğrendiği günlerdeydik. Yarım saat tv ardından televizyonu kapattım ve bu kez kapattığım için kıyamet koptu. Hiç umursamadım açıkçası. Bir süre sonra sustu.

Bana yapışık halde gezmeye başladı, ayağımın altında, sürekli birşey isteyen modda. Karşıma aldım; bak çocuğum, ben seni sabah parka götürdüm, öğlen beraber yemek yedik, uyuduk, tv izledin artık yeter! Şimdi herkes kendi işine baksın. Anne kendi işini, sen kendi oyununu.

Beni rahat bıraktı mı? Elbette hayır... Her beş dakikada bir en geç, yanıma gelip birşey istedi ya da yapamadığı birşey için mızırdandı. 2 yaşı bitiriyoruz derken 3 yaş sendromu da yeni mi çıktı?

Kısacası bugün ikimizin de iyi bir günü değil ne yazık. Ve benim sabrım bitmek üzere artık... Daha önümüzde yatana dek bir dünya çekişme var. Gel babası gel...

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Kreş Muhabbeti

Bugün kreş sonrası:

"Tişörtünü neden değiştirdi ablalar?"

"Çünkü yaramaz çocuk üzerime su döktü"

"Aa? Nasıl döktü? Yemekte yanlışlıkla mı?"

"Hayır, üstüme su attı. Ama ben ağlamadım hiç, güldüm. Yere düşüp güldüm"

"Kafana ne oldu? Yemekli ellerinle mi elledin? Boya mı yaptınız?"

"Yemek döküldü kafama"

"!!! Nasıl? Kim döktü?"

"Yaramaz çocuk döktü"

"Ablalar kızdı mı çocuğa?"

"Evet, ona kızdı Zoe; ama bana kızmadı hiç. Benim kafamı temizledi"

"Çocuk özür diledi mi senden?"

"Evet"

"Ne dedi?"

"Özür dilerim dedi"

"Türkçe?!!!"

Bazen bu kreşlerde gerçekten neler dönüyor merak ediyorum...

27 Mayıs 2014 Salı

İlk Pıtırdaklar ve Gece Bezi Bırakma

2 geceden beri sanırım hissediyorum hareketlerini. Oğlumda da 15. Haftada hissetmiştim mısır patlağı, kelebek kanadı tarzındaki ilk kıpraşmaları. Bu da geç kalmadı, yetişti...

Oğlumsa 2 gecedir bezsiz yatıyor. Gündüz bezi bırakalı 1 sene olunca, eh artık iki numara gelmeden gece bezini de halledelim dedik.

İlk gece filme dalıp uyuduktan 2.5 saat sonra gittim yanına, bir de öncesinde akşam yemeğinde karpuz yemişti. Tabii çiş içinde yüzüyordu. Hem filme ara verdik, hem uykusu açıldı, hem de yatak-yorgan değişti.

İkinci gece uyumasından 2 saat sonra ben yatarken baktım altı kuruydu, ellemedim. Hamile insan sabahın 3'ünde ben tuvalete kalktığımda gördüm ki gene ıslaktı; ama uyuyordu mışıl mışıl. Ellemedim, ama içten içe üzüldüm. Sabah 8'e dek de uyudu çiş içinde. Malesef...

Neden? Çünkü bazı uzmanlar gece kaldırmayın, kendi ıslanıp uyansın yoksa öğrenemez diyor. Neden? Bazı uzmanlar siz yatarken kaldırın diyor. Kafam iyice karıştı.

Bu gece üçüncü gece. Uyuduktan 1.5 saat sonra gidip kaldırıp yaptırdım. Uyukluyordu ayakta. Yatağına koyunca da hemen daldı. Bakalım bu gece/sabah ne göreceğiz?

Ah uzmanlar bir konuda birleşseniz de biz de rahat etsek...

23 Mayıs 2014 Cuma

1 Mayıs 2014

Benim için zaten önemli bir gündü, doğumgünüm olduğundan. Bir de o sabah İngiliz ehliyeti için sınava girdim. Neyse ki geçtim ve üzerimden büyük yük kalktığın için çok sevindim. Bebeklerimin biri evde biri karnımdaydı.

Akşamüzeri de karnımdakini görmek için ultrasona gittik. Tarihine göre 5 gün daha büyük çıkmıştı; halbuki hamilelik öncesine göre benim 2 kg kaybım vardı.

Oğlum etraftaki oyuncaklarla oynarken pek sıkılmadı. Saat oldukça geç olmuştu; ama yine de huysuzluk yapmadı diyebilirim.

Öte yandan 2 numara oldukça sağlıklıydı. Ölçümleri yerindeydi, çok hareketliydi ve verdikleri resimlerde görüldüğü üzere oğlumun aynısıydı. Ultrasondaki o halini görünce, içimde kız mı diye belirlenen düşünceler yerine erkek olması daha baskın çıktı. Yaşım 35'i geçtiğinden hiçbir problemimiz olmamasına rağmen riskli hamilelik kategorisine koydular beni. Down sendromu için de, istersem Harmony Test olaran bilinen bir test önerdiler. Ekstra bir miktar daha kan verecektim ve örnekler Amerika'ya test için gönderilecekti. Hemen kabul ettim. Ücreti normalde 500GBP idi; ama NHS ve İngiliz sağlık sistemi sağolsun, herşey ücretsizdi.

Ufak denilebilecek bir sorun vardı; plasenta aşağıda ve öndeydi. Yani oğlum doğarken yapılan sezaryen dikişinin olduğu kısma denk geliyordu. İkinci doğumu normal önerdikleri için, plasentamı sık sık kontrol edeceklerini belirttiler. Sanırım normal doğum esnasındaki kasılmalar sırasında sorun çıkmasın diye. Açıkçası normal doğumu tercih ederim; elbette şartlar elverdiğince.

Birkaç hafta sonra Harmony Test sonuçları geldi. 1/10000 olduğundan iyi haber diye verdi doktor bu haberi. Zaten ense kalınlığı ve burnu da mükemmel çıkmıştı. Oğlumdaki gibi kalın bir ense sıvısı yoktu.

Birkaç gün önce plasenta için kontrole gittim. Yaraya yapışık değil; ama yakınında olduğundan 2 ay sonra tekrar beni görmek istediler. Bebişin kalp atışını 144 olarak ölçtü doktor. Başka da birşey göstermedi, plasenta uzmanları!

Bir sonraki ultrason 1 ay sonra. Doppler sayesinde arada bir kalp atışlarını dinliyoruz. Oğlum da bayılıyor, haydi dinleyelim anne diyor. Ne kadar gerçek geliyor ona bilmiyorum, o minik kafasında neler dönüyor?

Oğlumdayken 15. haftada yani bu sıralar, kelebek kanadı tarzı hareketlerini hissetmiştim. İlk hamileliğim olmasına rağmen. Bu kez daha önce hissetmem gerekirken, sanırım plasenta önce olduğundan henüz birşey hissetmiyorum.

Merakla bekliyorum...

NOT: 15 hafta bitti ve ben 51.7 kiloyum. (Hamilelik öncesi, 52kg idim)

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Huysuz!

Tatildeydik, babası uzaktaydı iş için.

Hastalanmıştı, 40'lara yaklaşan ateşi vardı. Yemek yemedi, nerdeyse 500 gr kaybetti. Sürekli mızmızlandı, sıkıldı, bağırdı ve ağladı.

Oğlumdan bahsediyorum. 34 aylık, 34 aydır bizimle yaşayandan. Sadece 34 ay diye düşününce ne kadar az geliyor kulağa; konuşuyor, yürüyor, koşuyor diye büyük insan muamelesi yapıyoruz bazen. Halbuki daha bizim bebeğimiz...

Hastalığı bana geçti, zaten sürünüyordum, iyice koltuğa yapıştım. Ateş, iştahsızlık, halsizlik ve müthiş bir başağrısı. Hamile olduğumdan ilaç da kullanamadım parasetamol dışında.

Gene mızmızlanıp boş yere ağladığında epey söylendim. Şimdi seni bir güzel pataklayacağım, o zaman ağla boşuna ağlama dedim. O da sinirlendi. Ağladı ağladı. Sonra...

Neden bu kadar çok ağlıyorsun, diye sordum...

Sen neden bir türlü bana burda hep kızıyorsun, dedi. (bir türlü-yü yeni öğrendiğinden her cümlede kullanıyor)

Üzüldüm... Sen çok ağlıyorsun diye olabilir, dedim. Neden ağlıyorsun?

Sen benimle oynamıyorsun diye ağlıyorum, dedi.

Hamile, ateşli hasta ve başı kalkmayan bir insan olarak evet oğlumla oynayacak halim yoktu ne yazık ki. Üzüldüm. Anlaşma yaptık. O ağlamayacağını söyledi, ben de kızmayacağımı ve güzel güzel sorduğundan onunla oynayacağımı söyledim.

Durum daha iyiye gitti, nedeni bu konuşma mı? Kimbilir?

8 Mayıs 2014 Perşembe

Canım

Seni unuttum sanma 1 Mayıs'ta gördüm tekmelerini, su yutmanı hatta elinle gözünü ovuşturmanı.

Yazamadım; ama yazacağım hem de çok detaylı. 13 hafta doldu. Sağlıklısın, güzelsin, oğluma göre bizim Alexa'mızsın...

26 Nisan 2014 Cumartesi

11. Hafta Oldu

Bugün dahil hala midem kötü. Bazen iyi, bazen felaket. Kız değilsen şaşıracağım; çünkü oğlumda bu kadar kötü değildim sanki.

Oğlum da tatil sonrası gece uyanmaya başladı. Bölük pörçük uykular yorgunluğuma yorgunluk katıyor. Gün içinde uyumadan duramıyorum. Tatilde bir şekilde daha iyiydim sanki eve gelince psikolojik mi ne kötü?!

9 Nisan 2014 Çarşamba

Kanama mı o?

8+4'de Pazar akşamı ufak bir kahverengi leke farkettim tuvalet kağıdında. Bir yandan mide bulantılarından ötürü herşeyin iyi gittiğine eminken, diğer yandan Hücre misali tıpkı ondaki gibi kahverengi lekeyi görünce aklım, kalbim yerle bir oldu.

Ertesi sabah da devam edince doğru düzgün uyuyamadığımdan hemen randevu aldık doktordan. Bu kez aynı acıları çekme lüksüm yoktu, koltukda 2 gün ağlama, günlerce karın ağrısından kıvranma lüksüm yoktu. Oğlum vardı ilgilenmek zorunda olduğum, 4 gün sonra ailecek ülke dışına tatile çıkacaktık. Ne oluyor ne bitiyor hemen öğrenmeli, ona göre kendimi ayarlamalıydım.

Neyse ki eşimin ısrarıyla hastane yerine, doktora gittik. Bekleme odasında hem çişim gelmişti, hem donuyordum. Heyecandan kalbim çıkacaktı. Doktor, ultrason bulunduğundan içimi ferahlatmak için bebeğe bakacağını söyledi. Bu kez oğlum da bizimleydi. Nedense oraya yatınca aklımdaki tüm kötü düşünceler uçtu gitti ve nerdeyse saniyesinde doktor bebeğimizin kalp atışlarını gösterdi. Beslendiği yumurta da duruyordu.

Kahverengi kanamanın serviksten geldiğini, önemsiz olduğunu, birkaç hafta seks yapmamamızı önerdi. Zaten mide bulantıları ve yorgunluktan seks görecek halim yoktu.

Endişelenmemek elde değil. Kanama, hala kahverengi olarak günlük pedimde görünüyor. Hatta dün sanki daha çok gibiydi; ama günlük ped yeterli geliyor. Doktor zararsız dese de, bu tür kanama yaygın dese de umarım gerçekten de önemsiz birşeydir ve umarım bebeğimiz zarar görmez.

Gelsin çabucak 1 Mayıs, 12. hafta ultrasonu...

Notlar: 2 gündür midem sabahları daha iyi, enerjim düşük, kilo 50.8'e gerilemiş...

2 Nisan 2014 Çarşamba

8 Hafta...

6. haftadan beri geberiyorum desem yeri.

Midem sürekli kötü,
Titreyecek derecede üşümeler geliyor,
Genelde kat kat giyiniyorum,
Sürekli uyumak istiyorum,
Sürekli yatar pozisyondayım,
Yemek istemiyorum,
Yorgunum,
Mutsuzum,
1kg kaybettim, 51.6 civarındayım.

Dün gece olan oldu, dişimi fırçalarken öğürdüm, ardından kustum. Baya baya içim dışıma çıktı, gözlerim pörtledi yerinden.

Sürekli kusacak gibi hissediyorum, bir tek açık havaya çıktım mı ferahlık geliyor; ama o zaman da üşüyorum.

Bu bebek beni zorluyor mu? Yoksa oğlum da mı böyleydi, unuttum gitti?

Pozitif düşünmeye karar verdim. Bu günler geçecek; #direngebe


29 Mart 2014 Cumartesi

Bugün

Doktor randevusu vardı. Rica ettimdi ön ultrason için, boşu boşuna haftalarca içimde ölü fetüs taşımamak için. 

Mide şikayetlerinden belliydi bizi terketmeyeceğin; ama ne güzel oldu kalp atışını ekranda görmemiz. Doktorun 7+2 diyerek günü tutturması.

Baban kahve içelim gel başbaşa dedi. Abin, oğlum kreşteydi. Elele tutuştuk, gözgöze bakıştık, sana isim düşündük. Geçende oğlum; Little Johny Dory olsun demişti, en sevdiği kitap Tiddler'da bir balık.

Cinsiyetini öğrenmeyelim diye düşünüyorum şimdilik. Bakalım?... 

Hoşgeliyorsun hayatımıza henüz mercimek tanesi kadar olsan da...

22 Mart 2014 Cumartesi

Oğlumu İhmal Etmek?

Öyle sürünüyorum ki, sabahtan öğle saatlerine dek sürekli yatar haldeyim.

Bazen oğlumu şimdiden ihmal etmeye başladım gibi endişeler sarıyor beni. Üzülüyorum. Hamile olmasaydım, ya da bu halde hissetmeseydim kendimi, onunla bu güzel bahar günlerinde parklarda koşturuyor olacaktık belki. Şimdiyse, öğle olsun yatıp uyuyalım diye gözlerinin içine bakıyorum.

Şimdiden iki bebeğe birden yetemiyorum gibi geliyor. Bu ilk haftalar bu kadar zorlu muymuş?

Oğlum öte yandan, öyle tatlı ki. Dans ediyor, her gün yeni bir cümle ile bizi şaşırtıyor. Zürih gezimiz sonrasında 'Olmanca' dediği Almanca konuşmaya başlayadı. Elbette uyduruyor; ama çok da tatlı uyduruyor.

Tiddler isimli kitabını bana okuyor. Her bir cümlesini ezberlemiş neredeyse.
Gece uykusu öncesi öpücüklere boğuyor.
Bana su bile getiriyor.
Babasını, işten edamame getirsin diye tembihliyor.
Tabii arada ciyak ciyak bağırıp sinirlendiği de oluyor oyuncaklarına veya yapamadığı şeylere.
Oynamak en büyük işi.

Onu ikinci bebek için ihmal etmek aklımdan geçen en son şey. Sağlığım yerinde olsun bu hamilelikte, bebeğin de. Hepimize yeteceğim umarım...

21 Mart 2014 Cuma

6 Hafta Doldu

Ve mide bulantıları, sabah öğürmesi başladı.
Halsizlik had safhada. Tüm gün yatıp otursam da kolumu kıpırdatmaya halim yok. 

Midem sürekli garip. Ekşiyor gibi, yanıyor gibi, kalkık gibi.
Geçen gün oğlum okuldayken 2 saat, o gelince onunla da 2 saat uyudum ve üstelik akşam da uyudum. Sürekli sürünme halindeyim.

Oğlumda böyle miydim bilmiyorum, işe gidiyordum ve kafam meşguldu belki anlamadım. Yoksa ikinci gebelik daha zor geçiyor denilebilir mi?

19 Mart 2014 Çarşamba

6. Hafta

Zürih'teyiz. Yorgunluktan mı uykusuzluktan mı yoksa gebelikten mi midem kötü oluyor bilemiyorum.

Oğlum harika vakit geçiriyor; çünkü hava harika ve sabahtan gün batımına dek sokaklarda, açıkhavadayız. Zürih'e taşınma fikri aklımıza gireli 4 ay oluyor. Kesin olarak geliyoruz gibi. Burada turist gibi yaşayacağımız kesin. Ne yazılı metinleri ne de konuşulanları anlıyoruz çünkü.

İngiltere'yi bırakmak ayrı bir karar. Öyle alışmışız ki. Öyle biliyoruz ki herşeyini. Türkiye'den bile daha çok vatan olmuş bize sanki. 

Zürih'e gelirsek Londra'yı özleyeceğiz, Londra'da kalırsak Zürih'te neler kaçırdık diye üzüleceğiz. Zor karar...

18 Mart 2014 Salı

Mart Ayı

Zürih'teyiz. Yorgunluktan mı uykusuzluktan mı yoksa gebelikten mi midem kötü oluyor bilemiyorum.

Oğlum harika vakit geçiriyor; çünkü hava harika ve sabahtan gün batımına dek sokaklarda, açıkhavadayız. Zürih'e taşınma fikri aklımıza gireli 4 ay oluyor. Kesin olarak geliyoruz gibi. Burada turist gibi yaşayacağımız kesin. Ne yazılı metinleri ne de konuşulanları anlıyoruz çünkü.

İngiltere'yi bırakmak ayrı bir karar. Öyle alışmışız ki. Öyle biliyoruz ki herşeyini. Türkiye'den bile daha çok vatan olmuş bize sanki. 

Zürih'e gelirsek Londra'yı özleyeceğiz, Londra'da kalırsak Zürih'te neler kaçırdık diye üzüleceğiz. Zor karar...

11 Mart 2014 Salı

Korkular

Epeydir korku duygusunu biliyor, nereden biliyorsa?

Hiçbir hayvandan, eşyadan, hayali yaratıktan korkunç olarak bahsetmedik; ama o biliyor korkacağını. Seslerden ürküyor ilk başta. İnek möö-sünden, horoz üüürüü-sünden geçen yazdan beri. Havlayan köpekten korkuyor; ama evdeki köpeğe etmediği işkence kalmıyor.

Bazen garip şeylerden korkuyor. Az önce karıncadan korktuğunu söyledi. Halbuki gerçek bir karınca görmedi. Dün Monkey Music dersinde oyuncak siyah bacakları sallanan bir karınca vardı, ona taktı. Cars filmindeki biçerdöver Frank'ten korkuyor. Neydi o korkunçlu arabanın ismi diye soruyor. Bir ara motoz baliii dediği vatoza takmıştı.

Garip çocuk, komik çocuk...

İki Numara Farkı

Bugün/yarın 5. hafta doluyor. Yorgunluk ve uyku hali dışında, tabii bir de devasa acılı göğüsler pek şikayetim yok.

İki numara, bir numaranın üzerine gelince daha bir yorgunluk mu çöküyor nedir? Bazen kolumu kaldıracak halim kalmıyor. Sabah 6-6:30'da oğlum uyanmasa da ben uyanıyorum birkaç haftadır. Yorgunluk haliyle birlikte öğle uyku saatini iple çekiyorum. Oğlumla sarmaş dolaş yatıp uyuyoruz. Hatta o bazen benim uykum yok diyor, ama ben o daha kıpırdarken sızıyorum.

Öte yandan hamileymişim gibi gelmiyor. Sabah uyandığımda midem hafif garipsiyor, ateşim 37'lere yaklaşıyor. Bunlar iyiye işaret elbette. Babası da ben de olaya henüz kendimizi kaptırmadık, tıpkı oğlumda olduğu gibi. Hücre'nin bize kötü sürprizi hevesimizi kursağımızda bırakma olayı içimizi yakmasın diye belki de günde birkaç defa ancak bahsi geçiyor. Tabii bir de oğlum var, o yanımızdayken zaten başka birşey konuşamıyoruz, konuşturmuyor.

Dün doktora gidip, durumu ilettim. Geçmiş hamilelik olaylarından bahsedip mümkünse 6-7 hafta gibi ultrason yapmalarını rica ettim. Hamileliğim sonlandığı halde vücudumun farkına varmadığı zamanların ne acımaz olduğu söyledim. Doktor çok olumlu karşıladı bu isteğimi. Ay sonunda umarım kalp atışı göreceğiz.

İki numara, senden bahsetmesek de, seni henüz tam anlamıyla hayatımıza almamış olsak da, günden güne emin ol çok seveceğiz ve gün gelecek her an senden bahsedeceğiz, hem de üçümüz birden...

5 Mart 2014 Çarşamba

Pozitifimsi!

Pazar sabahı, ateşimin yükseldiğini farkedip ne olursa olsun diyerekten evdeki hamilelik testini yaptım.

Beklemek zordu, hatta birkaç dakika kendimi tutup teste bakmadım. Sonunda, resimdeki oldu...



17 Şubat 2014 Pazartesi

Çocukluk Bitti

Hani bazı kötü haberler birilerinden saklanır. Büyüdükçe o haberi saklayan insanlardan biri oluyorum ve kendimi kötü hissediyorum. Keşke hala benden de saklanabilse :(

Çakıl, uyutulmak zorunda kalmış. 15 yaşındaki, elimize doğan, yatağımızda uyuyan, sevgili güzel kızımız, terrier cinsi köpeğimiz. Annemin durgunluğunu deşince bana söyledi ve gözlerim dolarken yanımda gezinen oğlumu işaret edip şşş dedi. 

Haberi sadece ondan değil, anneannemden ve şu an 4 aylık hamile olan kızkardeşimden de saklıyoruz. Annemin sırdaşı olmak bana düştü bu sefer.

Oysa 2 sene önce emziriyorum diye babaannemin ölüm haberini kızkardeşim ve annem benden gizlemişlerdi kısa bir süre de olsa.

Zor yıllar önümüzde, çocukluk bitti. Büyük olma sırası bizde.

5 Şubat 2014 Çarşamba

Neden Olmuyor?

Karnımdaki ağrılardan ve bu ay ölçmeye başladığım ateşimin bu sabah biraz da olsa düşmesinden anlaşılacağı gibi testte pozitif görme umudum bu hafta da kalmadı.

Üzülüyorum, gün gelip de oğlum 'Anne benim neden kardeşim yok? Kardeş istiyorum' demeye aklı erdiğinde ne yapacağım?

Öte yandan testlermiş, muayenelermiş falanmış filanmış türünden doktor peşinde koşmak istemiyorum. Fakat eşim ceket atsa hamile kalan ben, nasıl olur da bu düzenli denemelerle hamile kalamıyorum bilmiyorum. Biliyorum belki de... Birkaç neden olabilir;

1- 36 yaşında olduğumdan kalitesiz yumurtalarım kaldı
2- Eşim de 35'i geçtiğinden ve strestli olduğundan kalitesiz spermleri var
3- Acil sezeryana alındığım için içerde bir sorun oldu
4- Stresten ötürü hormonlarım karman çorman oluyor

Şimdi, yaş 35 çocuk sahibi olmak isteyen bir erkek için geç değil. Ovulasyon zamanı korkunç sancılar çekiyorum, yani yumurtlama işlemi de var. Beni en çok endişelendiren ve sorun bu olabilir dediğim en büyük olasılık, ameliyat sırasında birşeyler olması. Yoksa şimdiye dek her denememizde hamile kalmış bir insanım, düşükten sonraki ay hariç.

Üzülüyorum; ama henüz vaktimiz var diye düşünüyorum. Bu ay da olmazsa doktora gideriz demiştim, bir ay daha ertelesem mi? Bilmiyorum...

29 Ocak 2014 Çarşamba

Yağmurdan Korkulur mu?

Bu gece usul usul bir yağmur var. Cama pıt pıt vuruyor ve oğlum yatağında huzursuz. Bir saat debelendikten sonra ancak uyuyor. Çünkü yağmur sesinden korkuyor!

Anne... benim canım sıkıldı...

Baba... benim kakam geldi... yok gelmedi... geldi... ühü ühü...

Anne... üstümü ört... ayağımı ört... iyi geceler dilicem... mucuk mucuk (x56 kez)

Baba... ben korktum!

Ahh ahh... Her derdimiz bitti, korkular başladı iyi mi?

20 Ocak 2014 Pazartesi

İlk Sınav

Dün (18/01/2014) oğlumuzun ilk sınavı vardı.

Geçen sene kreş arama-sorma çalışmalarında yakınlarda sayılan bir özel okulu da ziyarete gittik. Okula bayıldık ve oğlumuzun ismini yazdırmak istedik. Gelgelelim meğer o okul kreş sınıfına dahi sınavla öğrenci alıyormuş.

Tabii 2.5 yaş sınavı nasıl birşey olur? Bilgimiz yok. Resim, müzik birşeyler yapacaklar heralde dedik. Çocuğu çalıştırmaya gerek yok. Bırakın istenilen belgeleri götürmeyi, neredeyse sınava bile geç kalıyorduk. Kendimiz hırslı olmadığımızdan çocuğumuzu da ya nasip diye yetiştiriyor gibiyiz. Bakalım?

Neyse, süper okulun girişinde 10 kadar çocuk ve ebeveynler toplandık. Genç bir bayan öğretmen geldi ve yerde trenlerle oynayan oğlumla konuşmaya başladı. İngilizce bilmediğini söyledim. Öğretmenin dediklerini oğluma Türkçe söyledi babası. Ardından, bayanın elini tuttu ve sınavın olduğu salona gittiler. Neredeyse geç kalıyorduk dedim ya, bizim oğlandan sonra başka bir çocuk daha vardı. Diğer hepsi o salona alınmıştı.

Diğer öğretmenler biz velileri başka bir odaya alıp çay, kahve, bisküvi ikram ettiler. Kimi veliler aralarında konuşup birbirlerine çocuklarını anlattı. Bizse, acaba içerde neler oluyor diye fikir yürütüyorduk.

İlk kez bir haftasonu, bir saatliğine dahi olsa oğlumuzdan ayrı kalmıştık. Nasıl da yabancı birinin elini tutup arkasına bile bakmadan gitti küçük maymun!

Salondan çıktıklarında bizler kapının önündeydik. Uykusu gelmiş bir yüz ifadesiyle, boş boş bakınıyordu etrafa. Kucakladım ve içerde neler olduğunu sordum. Elindeki Thomas treni bir çocuğun almaya kalktığını, o yüzden kavga ettiklerini anlattı. Sınav sonucunu nasıl etkiler bilmem?!

Oğlum şarkı söylediniz mi? Evet. Ne söylediniz? Şarkı. Resim yaptınız mı? Yapmadık. Yaptık yaptık. Başka ne yaptınız? Treni alan çocukla kavga ettik.

Görünüşe göre içerde neler olduğuna dair hiçbirşey öğrenemeyeceğiz. Belki büyüdüğünde hatırlarsan, anlatırsın :)

16 Ocak 2014 Perşembe

İyi Geceler Denizatı

Bu akşam yemek sonrası odasına çıktık birlikte. Eski oyuncakları arasından denizatını bulmuş, onunla oynuyordu ben eşyalarını düzenlerken.

Birden onu yatırıp, benim kendisine söylediklerimi anlatmaya başladı...
- İyi geceler, gel öpeyim
- Çişin mi geldi? Dur. Ardından kucaklayıp tuvalete götürdü.
- Kakan mı var? Sen otur ben elini tutayım. Ihh diye kaka yapma sesi çıkardı.
Denizatını aldı, tuvalet kağıdı koparıp poposunu sildi ve denizatını yere koyup (oh no! dediğim an çünkü o denizatı yastığına gidecekti, kendimi zor tutup oyununu bozmadım) elindeki tuvalet kağıdını çöpe attı. Denizatını yatağa koydu, üzerini örttü iyice.
- Oyuncak mı istiyorsun? Dur sana uçak vereyim.
Uçaklarından birini alıp denizaltının yanına koydu. Tekrar öptü iyi geceler dileyip, tekrar örttü üzerini. Sonra kafası açıkta kalsın diye mırıldandı.
- Kurbağalar yok burda, kafan dışarda kalabilir, dedi.
Eline bir kitap alıp denizatına okumaya başladı. Sonra tekrar çişe götürdü, poposunu sildi, yatağa yatırıp iyi geceler diledi. İki yanağından da öpmeyi, düzgün bir sırt üstü şeklinde yatırmayı da ihmal etmedi.

Sonunda pijamalarını giydirip yatmaya ikna ettim. Denizatıyla yanyana yattı. Elbette yastık kılıfını değiştirmeyi ihmal etmedim :)

8 Ocak 2014 Çarşamba

2.5 Yaş Ne Bebek Ne Çocuk?

Yarın resmi olarak 2.5 yaşını dolduracak oğlum.

Az önce 9:00-13:00 arası gittiği kreşten aldım, eve doğru yürürken bir arkadaşımı gördük biraz lafladık. Yarım saat sürmedi tümü ve evin kapısında uyuyakaldı. Kucakladım, yatağımıza yatırdım. Horul horul uyuyor karşımda.

Yılbaşı için Türkiye'ye gittik. 11 gün geçirdik. Oradan oraya koşturduk, müzeler-parklar gezdik, çocuklu arkadaşlarımıza oturmaya gittik. Gene de birinci haftanın sonunda evi özledim demeye başladı.

Tatilde benimle yattı, babasını yan odaya gönderdik. Yoksa üçümüz imkansız, uyuyamıyoruz aynı yatakta. Akşamları 10-11'i buldu uyuması, sabah 7 oldu mu ayaktaydı.

Evimize dönünce yalnız yatmak istemedi elbette. Korku olayları çıktı şimdi. Bazen benim kucağımdan inmiyor gün içinde bile. Akşam ışık açık kalsın istiyor, duvardaki hayvanları söktürüyor ürktüğü için. Bazen zor anlar yaşıyoruz, korkusuna saygı duymak istiyoruz elbet; ama sanki bazen de abartıyor gibi geliyor. İlginç olan etrafta onu korkutacak kimse de olmaması.

Sevgimiz gitgide büyüyor. Babasını ve beni sarılır görmeye tahammülü yok. 'Anne benim!'

Küçüklük halleri gözümün önüne gelmiyor artık. Oysa ne çok söylemiştim, emerken bana bakışları aklımdan çıkmasın diye! Kucağımda uykuya dalışı kafama kazınsın diye. Şimdi o hallerini bilsem de gözümde canlandıramıyorum.

Hele söylediklerini! Akılda tutmak ne mümkün? İşin kötüsü bir noktadan sonra tirat atsa da ilginç gelmiyor. Çünkü alışıyoruz. Alışkanlık ne kötü! 'Anne bana bisküvi ver' diye anfitiyatroda bağırışı? Sürekli bir kayıt cihazı olmalı dedikleri tarihe geçsin.

Şarkı söylemek hala en büyük zevki. Bazen korkunca da söylüyor, gece birden başlıyor şarkıya. Anlıyoruz, buruk bir halde birbirimize bakıyoruz babasıyla. Keşke tüm dertlerini, endişelerini bir çırpıda siliversek!

Türkiye'deyken doktora götürdük. Bronşit astımı teşhisini doğruladı ve kış ayları boyunca sürekli fısfıs kullanmamızı önerdi. İyi dahi olsa. Bize biraz ters geldi. Şimdilik birşey yapmıyoruz. Hasta olmasını, öksürmesini engellemek için bazı kısıtlamalara gidiyoruz. Örneğin soğuk havada 15-20 dakika kalması gibi. Ya da sürekli burnunu açık tutmak için okyanus suyu kullanmak gibi. Doktora göre bir sonraki kriz daha şiddetli olacak?! :(

Baba oynayalım mı? sözleri evimizi çınlatıyor haftasonu, sabah, akşam. Sürekli oyun oynamak; ama sürekli de babasıyla oynamak istiyor. Baba evde değilse benimle.

Küçük kuzucum, birgün büyüyüp bu satırları okursan bil ki, seni çok seviyorum. Her halini, her yaşını, ayını bir öncekiyle değişmem. Hatta keşke 6 ay arayla her yaşından birer sen olsan evimizde :)