7 Ekim 2014 Salı

Höbür ve Zeytin'den Haberler...

Bugün 35. hafta, doktor randevusu vardı. Doktora göre benim due date, beklenen doğum tarihi, 8 Kasım. Yani regli değil, 12 hafta ultrasonunu esas alıyorlarmış... Yani 1 ay kaldı! Amanın...

Bebiş iyi, suyu ve yemeği var :) Başaşağı duruyor, 2.4 kg. Ben kilo almasam da o alıyormuş. Endişelerimden biriydi. Group strep B için örnek aldı. Kan değerlerimi pek beğenmedi ve demir damlası verdi. Bel ağrılarım, kasık sızlamaları tek şikayetim ve tabii göğüs altında Puppp'a benzeyen; ama sıcaktan dolayı da oluşmuş ihtimali olan yaralarımı gösterdim. Hidrokortison kremi kullanıyorum, dediğim için zaten başka da birşey yapamayız dedi.

Doğum başlarsa hastaneye gitmemi, başlamazsa bir sonraki kontrolde, 3 hafta sonra, görüşeceğimizi anlattı. Eşimin ülke dışında olduğunu söyleyince panikledi biraz. Bense daha önce 42 haftada dahi başlamayan doğum yaşadığımdan rahatım. Tabii belli olmaz bu işler?

Höbür ise bugün kreşte ilk kez annemi istiyorum diye ağlamış. Üzüldüm. Neden ağladı bilmiyorum?

Akşam çok tatlıydı. Babası olmadığı için benimle yatmasına izin verdim. Kitap okuduktan sonra hadi uyuyalım diye gözümü kapattım. Sonra bana bugün okulda neler olduğunu, arkadaşıyla neler oynadıklarını anlatmaya başladı. Sonra oyuncak toplama zamanı geldiğini, tidy up diye bir şarkı söylediklerini anlatıp şarkıyı söylemeye başladı. Ardından da bir çiftliğe gidip inek gördüklerini anlattı. Sonra da okula geri dönmüşler. Bir ara sustu, ben de ne güzel, hadi uyuyalım, dedim. Bu kez ama ben sana bugün neler yaptığımı anlatıyorum, daha bitmedi dedi. Başladı okulda daha başka neler yaptıklarına. Gözüm kapalı dinledim, belki 20 dakika anlattı. Yanımda kayıt cihazı olmadığı için pişman oldum; çünkü ilk kez bu kadar doğal ve güzel bir şekilde anlatıyordu yaptıklarını. Sonra gene tidy up şarkısını söyledi bağıra bağıra, oyuncakları topladıklarını anlattı. Sonra yanaklarımdan öptü. Gözlerini uzun bir zaman kapatamadı, dalamadı; ama sonunda uyudu. Sanki yatıya arkadaşın gelir, senin gözlerin kapanır; ama o anlatır da anlatır, işte öyle bir andı. Bu anları daha çok yaşamak ve yaşatmamız gerek, özellikle Zeytin gelince... Yazıyorum ki unutmayayım... Canım oğlum benim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder