1 Ağustos 2010 Pazar

Hücre'nin Hikayesi - Mutluluk

Bebek yapmak için Haziran ayına tatil ayarla, sonra da tatilden bir hafta önce hamile kaldığını öğren. İşte benim Hücre ile hikayem. Ovulasyon takipleri yapıp hamile kalmam imkansız dediğimiz bir anda korunmayıp 4 hafta sonunda hala regl olmadığımı farkedince de babalar gününde eşimin eline tutuşturduğum pozitif sonuçlu hamilelik testi. Bir sürpriz olarak gelip hayatımızı değiştirip kötü bir sürpriz yaparak gitti hayatımızdan Hücre...


20 ve 21 Haziran'da yaptığım iki test sonucu da pozitif çıkınca haftasonu çıkacağımız uzun tatil öncesinde doktora gidip görünmek ve aklımda olan soruları sormak istedim. Tatili ertelememiz imkansızdı. Doktor da "Ben size tatile gidin de diyemem gitmeyin de. İlk 12 hafta içinde düşük yapma tehlikesi her gebelik için geçerli. İster tatile gitsin, ister işe, ister sırt üstü yatsın üç ay. Olacaksa olur" dedi. Son regl dönemimin ilk kanama gününe göre bebeğin tahmini doğum tarihini 26 Şubat olarak verdi; ama ekledi "Hiç bir zaman vaktinde gelmezler, özellikle de ilk bebekler".


Hamilelik belirtisi olduğunu başlangıçta anlamadığım ama sonradan farkına vardığım şeyler olmuştu; örneğin göğüslerimin aşırı şişmesine ilave olarak (çünkü regl olacağım zaman da öyle olurdu) bir haftadır sabahları karnım açlıktan zil çalarak uyanıyordum. Ne kadar şaşırsak da eşim de ben de bu hamilelik olayına çok sevinmiştik. Hatta valizleri hazırlarken kendimi ona şarkı söylerken buldum; şöyle birşeydi "Kız olsun erkek olsun diye düşünür dururdum... Şimdiyse tek derdim yeter ki sağlam doğsun... Sağlıklı olsun..."

Uçak kalkarken ve inerken karnımı tutar buldum kendimi. Ne çabuk bu duygular ve hareketler benimseniyordu. Eşim benimle dalga geçiyordu, ama o da karnıma eğilip konuşmaktan kendini alamıyordu. Özellikle de kramp türü hafif sancılarım olduğunda... Tatil çok güzel gidiyordu, yaklaşık 5 haftalık hamileydim. Yani bizimkinin taslak olarak tüm organları belirmeye başlamıştı kalp dahil. Bu arada eşim ondan bahsederken bebek dediği için ben de o bebek değil henüz, olsa olsa birçok hücre topluluğu dediğimden, ismi Hücre kaldı. Tatilde uyumak dışında sürekli ondan bahsediyorduk, hatta sabah bulantılarım olmadığından ve içimize doğan hislerden ötürü erkek olacağını düşünerek isimler arıyorduk; ama kız olursa da birçok isim vardı seçeneklerde.

Tatilde alkol kullanmamam harici bir kısıtlama yapmadım kendime. Denize girdim, yüzdüm bolca. Bir akşamüstü yürüyüşünde sivrisinek saldırısına maruz kaldım. Birkaç gün boyunca şişlikler inmedi. Sivrisineklerden korunmak için DEET içeren bir ürün kullandım ta ki internette hamilelerin kullanmaması gerektiğini okuyana dek. O ürünü kullandığım için dehşete düştüm, ama birkaç kullanımdan birşey olmayacağı daha mantıklı geldi. Sivrisineklerin hamilelere bayıldığı da ayrıca bir sorunumdu. Sonunda her akşam sıvı sabun sürünerek çözüm buldum.

Uzun tatlı tartışmalarımız sonucu bir doktora görünene dek ailemiz dahil kimseye söylememe kararı aldık. Tatilin bir parçası olan aile ziyaretlerinde mide bulantısı gibi durumu belli edici olaylar yaşamadığımız için şanslıydık. İçki içmemem için "Çok içtim son zamanlarda, hazır tatildeyken detoks yapayım", az çay içmem için "Hava çok sıcak, bana bir bardak yetti", karnımdaki şişlikle ilgili "Bira göbeğim oldu artık, işte de sürekli oturuyorum zaten", birdenbire elimde çıkan egzama türü yaralara annem kortizonlu krem sürelim dediğinde "Ben artık doğal ürünler kullanıyorum, dut kaynatıp suyunu süreyim", en sevdiğim midye dolma karşısında "Ben çok tokum, midyeyi de başka zaman yiyelim", hele ailecek içtiğimiz türk kahvesi muhabbetinde "Kahve şimdi uykumu kaçırır" türü cevaplarım hazırdı. Bir ara annem beklenmeyen hareketlerim karşısında "Hamilesin heralde böyle acayip davranıyorsun" bile dedi.

Bu arada 6 haftayı dolduran Hücre 5mm boyunda ve kalbi atmaya başladı bile şimdiden. Geceleri başbaşa kaldığımızda babası karnıma doğru eğilip ona konuşuyordu. Arada bir de heyecanlanıyordu hayallere dalıp, ne kadar hoşuma gitse de anlattıkları hemen çıkışıyordum "Şimdiden plan yapmayalım, birşey olursa çok üzülürüz" diye. Gündüzleriyse hemen hemen hiç bir hamilelik şikayetim olmadığından, çok uyumak hariç, kimse farketmeden günler geçiyordu. Bir gece çok kötü bir rüya ile uyandım gözümde yaşla. Her yerimden kanlar akıyor, yani bacaklarımdan aşağı doğru ve durmuyor. Gidip eşime söylüyorum, o da görüyor zaten çünkü yerler de kan içinde. Ben diyorum bebek gitti, doktora gidelim belki birşey yapar, eşim diyor bekleyelim biraz daha kanlar belki başka birşeyden ötürüdür. Hayır diyorum, hemen gitmemiz gerek belki kurtarırlar; ama içten içe biliyorum ki onu kaybettik ve ağlıyorum çok. Ertesi sabah rüyamı eşime anlattığımda her şeyin çok güzel olacağı konusunda beni yatıştırdı. Ben de birkaç gün içinde 7. haftaya gireceğimizden ötürü her geçen günle birlikte riskler azaldığı için mutlu oldum. Bize ummadığımız anda sürpriz olmuştu Hücre, ama her geçen gün farkediyorduk ki ne kadar da çok istiyormuşuz hayatımızda bir bebeği.

Tatil dönüşü hastanelerden gelen birçok mektup beni bekliyordu. Kimi 10. hafta kan testi, kimi 12. hafta ultrason taraması ile ilgiliydi. Herşey hazırdı, yeter ki günler çabuk geçsin de bir an önce göreyim Hücre'yi. Bu arada içimdeki kuşkuları bitirmek için bir hamilelik testi daha yaptım tatil dönüşü 15 Temmuz'da. Durum pozitifti hala ne kadar endişelensem de karnımda olup olmadığından, ya da sağlıklı olup olmadığından. Sonuçta bu bebek için henüz karnımdayken başlayan endişelenmem ben ölene dek devam edecekti. Başına birşey mi geldi, neden hastalandı diye düşünecektim sürekli. Annemi anlamaya mı başlıyordum ne? Neler oluyordu bana...

İki gün boyunca süren şiddetli başağrısından ilaç almadan çıkabilmem beni gururlandırdı. Doktor her ne kadar parasetamol kullanabilirsin dese de, ben kıvranmadıkça kullanmayı tercih etmedim. Karnımın sol yanındaki ağrılar bıçak gibi delip geçiyordu. Neyse ki bir dakikadan uzun sürmüyordu. İnternette üye olduğum hamilelik forumunda bununla ilgili birçok yazı gönderilmişti ve rahim büyüdüğünden dolayı ağrıların olması özellikle de 8. haftadan itibaren çok normaldi.

Fasülye tanesi kadar olan Hücre, aslında hücrelikten çıkmıştı, bir embriyoydu artık. Şimdiden kan pompalıyordu ve tiroid bezi, göz, ağız ve barsak gibi organları meydana gelmekteydi. İnternette bir belgesel bulduk döllenmeden sonraki yumurtanın bebeğe doğru ilerleyen yolculuğunu anlatan. Hayretler içinde izledik gelişimini. Her akşam televizyon karşısında uykuya dalıyordum dayanamayıp. Hamilelik ve uyku; bebek doğmadan önce iyice depolamak gerekiyordu uykuyu. Mide bulantısı hiç olmamıştı, ama sık sık tuvalete gitmemden ötürü işyerindekiler farkedebilir diye de çekiniyordum. Aşerme de olmamıştı henüz; canım şunu istiyor diye eşimi ordan oraya koşturtmak isterdim, ama bu bebek insaflıydı demek.

Tatil sonrası ilk haftasonunu evi ve bahçeyi adam etmekle geçirdik. Bu da yorulmama ve bel ağrısıyla birlikte hafif kramplara neden oldu. İnternetteki forumlarda bir süre sonra hamilelik belirtileri geçenlerin endişeli yazılarını okuyordum. Kimisinin başı dönmüyordu artık, kimisinin midesi bulanmıyordu ve doğal olarak bir sorun mu var diyorlardı. Hücre'nin kalbi dursa ben nasıl anlardım ki? Bende hiç böyle hamilelik belirtileri olmamıştı; çok uyumak ve acıkmak dışında. O da hamilelikten mi yoksa tatil dönüşünden mi bilemiyordum. Benim de göğüslerim eskisi kadar acımıyordu, ama hala büyüklerdi normal hallerine göre. Endişelenmem mi gerekti bilmiyordum; ama genel kanı, herhalde vücudumuz hamileliği kabulleniyordu yavaşça ve 10. haftada normaldi bu değişiklikler.

Hala erkek - kız planları yapıyor, kalp atışlarını duyup, ultrasonda onu görebilmek için can atıyorduk. Kız olursa onu kendime benzeteceğimden korkuyordu eşim; "Birinizle başedemiyorum ikinizle nasıl ederim" diyordu. Ben de eğer onun istediği gibi erkek olursa evin prensesi olarak kalacağımı, değerimin artacağını söylüyordum. Bu arada karnım şişiyor gibiydi. Saklamak için bol kıyafetleri tercih ediyordum. Hatta bir gün gidip baskül aldım kilomu takip edebilmek için. Pek bir değişiklik yoktu kilomda, zaten kilo almak için henüz erkendi de; ama nedense göbek beliriyor gibiydi.

Her yeri gittikçe büyürken kuyruğu küçülen Hücre ile 9. haftamıza başlamıştık bile. Kan testlerine de bir hafta kalmıştı nihayet. Sancılar bıçak gibi girip çıkmaya devam ediyordu, neyse ki uzun sürmüyordu. Herşeyin yolunda gittiğini öğrenebilsem öyle bir rahatlayacaktım ki... Sabahları eşim koşa koşa kahvaltı hazırlıyordu bana, hem de yumurtalı falan. Birgün "Sen çok güzel bir anne olacaksın" dedi, ben de kendini beğenmişlikle "Elbette, çok güzelim çünkü" cevabı verince, "Yok onu demek istemedim, güzelsin o ayrı, ama çok sevecen, iyi bir anne olacaksın" dedi. Gözlerim doldu hemen, ah bu hamilelik hormonları! Bu arada haftalardır öyle duygusal bir iniş çıkış yaşamadığımı da farkettim. Hani derler ya, hamileler hemen ağlar, üstüne gitmeyin falan diye. Epeydir ağlamadığımı farkettim.

Tatilden ve hamilelikten önce devam ettiğim havuza tekrar başlasam mı diye düşünürken okuduğum bazı yorumlar klorun fazla solunması ve deri yoluyla emilimi bebeğe zarar verebilir, doktorunuza danışın diyordu. Halbuki hamilelikte yapılabilecek en güzel sporlardan biri yüzmeydi ve hiçbir tehlikesi yoktu. Bir hafta daha bekleyip doktora sorayım en iyisi diye düşünüp o gece havuz yerine hamilelik yogası yaptım. Bu arada günde nerdeyse toplam bir saat yürüyordum; üçe bölünmüş halde. Evlilik yıldönümümüz yaklaşmıştı ve bebek heyecanından ötürü bu sene hiç plan yapamamıştım. Halbuki her sene haftasonu kaçamağı ayarlar giderdik bir yerlere. Hücre'yi hayatımıza katmaya mı başlıyorduk ne? Yoksa kendi tembelliğimizden Hücre'yi mi sorumlu tutuyorduk? Bu arada ailelere nasıl söyleyebiliriz diye düşünüyordum birkaç gündür. Ultrason fotoğrafından kart mı, yüzyüze bir buluşma mı, skype üzerinden kamerayla naklen yayın mı; henüz ortak bir karara varamamıştık eşimle.

Evlilik yıldönümümüzde salgılarım artmaya başladı. Karnımda gurultular, sürekli bir gaz hali tüm gün devam etti. Bugün olacak iş miydi bu? Eşimle 4. yıldönümü yemeğimizde de hemen hemen konuştuğumuz tek konu Hücre'ydi. İdrar üretmeye başlamış olmalıydı, üstelik cinsiyet organları da beliriyordu artık. O doğunca da restoran ve kafelere rahat rahat gidebilecek miydik? Arabasına koyup her yere yanımızda götürecek miydik? Arada bir bakıcı tutup başbaşa da birşeyler yapmak güzel olurdu. Hücre hayatımızı yaşamamıza engel olmamalıydı, ama bizden ayrı da kalmamalıydı.


Haftasonu için yakınlardaki bir ormana yürüyüş planladık. Uzun ve yorucu bir yürüyüştü; ama tüm güne yaydığımızdan ve sık sık mola verdiğimizden bir rahatsızlık duymadım. Bu arada eve döndüğümde günlük pedimde hafif bir kahverengilik vardı. Vajinal salgılarım arttığından belki de normaldir diye düşündüm; ama forumları okumayı da ihmal etmedim. Çoğu kahverengi eski kan olduğundan normal diyordu. Birkaçı da doktora görünün, içiniz rahatlasın diye yazıyordu. Bakalım bir günlük birşey miydi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder