7 Ekim 2010 Perşembe

Hücre'den Sonrası

Bir gün mutlu bir gün mutsuzum. Bir gün gülümsüyorum, önemsemiyorum başıma gelenleri, insanların başında ne dertler var halime şükrediyorum. Bir an geliyor bir daha asla hamile kalamayacağımı düşünüp umutsuzlukta boğuluyorum. Son iki aydır korunmamamıza rağmen hamile kalamamam beni üzüyor, aklıma binbir türlü hastalıklar, dertler sokuyor. Yumurtlama öncesi günlerim eşime yaptığım bir işkenceye dönüşüyor. Aramız bozuluyor; düzeliyor. Yıpranıyoruz. “Daha ikinci ayda böyleyiz, insanlar yıllarca uğraşıyor bebek için rahat ol. Üzme canını, bizim üreme sorunumuz yok ki” diyor eşim; ama o zaman neden bazıları düşük yapar yapmaz hamile kalırken ben iki aydır kalamıyorum. Ağlıyorum bende bir sorun var diye. Kızıyor, yine de birşey diyemiyor “Senin tek derdin hamile kalmak mı şu dünyada?” haricinde. Evet, benim tek derdim hamile kalmak artık.


Etrafımdakilerin, akrabaların, arkadaşların bebek-çocuk-doğum hikayeleri buruk bir sevinç veriyor bana. Acı bir gülümseme ile karşılık veriyorum haberlerine. Hücre sağ olsaydı çoktan yarı yolumuzu aşmış, cinsiyetini öğrenmiş belki de bebek alışverişine başlamış olacaktık. Bunları düşünmek üzüyor beni. Bir an önce hamile kalmak istiyorum o zaman kaybetmemek için bu hayallerimi. Diğer yandan hamile kalınca ilk üç ayı nasıl geçireceğimi düşünmek bile istemiyorum.


Şimdiden vücudumdaki her ağrıyı, sızıyı takip eder oldum. Düşük sonrası yaşadıklarım ve okuduklarım beni bu konuda aşırı bilgi sahibi yapmaya yetti. Mesela yıllardır bilmediğim ovulasyon ağrısını, son iki aydır yaşayarak öğrendim. Bunda Hücre’yi kaybederken çektiğim acı ve ağrıları iyice anlayabilmemin bir mantığa oturtabilmemin mi payı var yoksa düşük yaralarının hala iyileşmemesi mi etkili bilemiyorum; ama yumurtlama zamanımda öncesinde ve sonrasında bazen güçlü bazen hafif, bazen duran bazen saatlerce süren ağrılar yaşıyorum Ağustos’tan beri.


Vücut sıcaklığımı ölçmeye başladım yumurtlama olup olmadığını bilmek için. Bu ay normalden oldukça geç yumurtlamam beni derin bir karamsarlığa soktu. Her sabah ateşimin yükselmesini bekledim; bebek çalışmalarına (bebek dansı diyoruz) önem verdim. Eşim “Yine mi, hala olmadı mı?” diye oflasa puflasa da. Nihayet sıcaklığım üç gün arka arkaya az da olsa yükseldi de rahatladım. Kasık ağrılarım da geçti gibi geldi, ya da psikolojik olarak geçti.


Sıcaklığa ilaveten vajinal akıntımı da takipteyim. Hücre öncesinde de farkeder olmuştum farklı akıntıları farklı zamanlarda görmeyi. Birleşme için önemini biliyordum, spermin yaşaması için gerekli olduğunu da. Hücre’den sonra daha dikkatle takip eder oldum. Akıntım çoksa eşime “Haydi dansa bugün de” diyorum, akıntım azsa bu defa niye az acaba diye kendi kendimi yiyorum, yüzüm düşüyor, canım sıkılıyor. Mutlu olmam imkansız ta ki o azıcık sıvıyı görene dek. Eşim artık eve gelir gelmez “Var mı bu gece de bebek dansı?” diye sorar oldu. Eğer ses çıkarmıyorsam bu dönemin bittiğini anlıyor.


En kötüsü geçen aydı. Hafif bir mide bulantısı, gaz, baş ağrıları, tükürük fazlalığı, koyu renk idrar, burnumu temizlerken kanama, şişkinlik, ağızda garip tat, kokulara hassasiyet, uyku isteği hergünkü rahatsızlıklarımdı. Öyle emindim ki bunların hamilelik belirtileri olduğundan. Bir tek göğüslerim büyümemişti yeteri kadar. Hücre’ye hamile olduğumda tek belirti kocaman ağrılı göğüslerdi. Kendimi hamile olduğuma inandırıp testler bile yapmıştım ve negatif çıkan sonuçları daha erken olmasına (ovulasyon sonrası 8. gün) yoruyordum. Hastalanıp da kırmızı kanı gördüğümde çok güzel bir film izliyorduk evde heyecanla. Ve tabii ki benim o an ne film görecek halim kaldı ne de kendime ve gelecekteki bebeğimize inancım. Oturup ağladım. Sonra her zamanki gibi anlık hal değişikliklerim sayesinde tekrar düşük yapmaktansa hamile kalamayayım dediğim geldi aklıma günler önce. Onunla avuttum kendimi. Hatta annem erkek kardeşime hamileyken regl olmuş birkaç ay ve farketmemiş hamile olduğunu. Öyle olabilir mi benim de diye hala umut yitirmediğim bile oldu günlerce. Test yapmamış olsam da içten içe yanıldığımı biliyordum, zaten ateşim de düşmüştü. Şöyle düşünmek lazım heralde her yeni kanama yeni bir hamileliğe umut.


Şimdi gene bekleme devresindeyim. Geçen ay yaptığım gibi iki günde bir hamilelik testleri yapmayacağım bu defa. 11. günü bekleyeceğim en azından. Şimdi de kokulara hassasım, ama diyorum ki ben zaten kokulara hassastım hep. Şimdide kasık ağrım var, ama gaz ya da yediklerimden diyorum. Bu ay da umutlanıp tekrar umudumu kaybetmek istemiyorum. Hatta kahve falında yılbaşında aileye bir müjdeli haber geliyor çıksa da.


Kızkardeşime anlattım Hücre’yi ve yaşadıklarımı geçenlerde. Çok normalmiş gibi karşıladı. Ya benim anlatış tarzımdan ya da ona uzaktan öyle normal birşey gibi geldiğinden. “İlk hamileliklerde çok görülüyormuş düşük zaten” dedi. Annem duysun istemedim. Her komşusuna olayı anlatmasının yanında bu duruma çok üzüleceğini bildiğimden. Biraz da yargılayacağından korktum, “Bak zamanında çocuk yapmadınız yaşınız otuzu geçti, zor olur artık” demesinden. İçten içe bunun doğruluk payı olduğunu düşünüyorum; ama başkasının söylemesi annem bile olsa bana dokunur. Çünkü ben kendimi otuzumu geçtim diye büyümüş, olgunlaşmış ve yaşı geçmiş olarak görmedim hiç. Ayrıca üniversite yıllarımdan tanıdığım tüm yaşıtlarım bu sene hamile kaldılar; bu da bir tesadüf olmasa gerek. Yine de ilerde anneme anlatmak isterim Hücre’mi. Kendisi erkek kardeşimi doğumdan 3 ay sonra kaybetmişti. Çektiği acı benimkinin yüzlerce binlerce katı olsa gerek. Beni kardeşimden daha çok anlayacağını biliyorum. Sadece henüz anlatmak istemiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder